Mâcun

 

Eski asırlarda terkibinde afyon bulunan mâcunlar varmış. Bunların mübtelâları, zarif bir kapaklı hokka içindeki bu mâcunları kuşaklarının arasında bulundururlar, arada bir kapağı açıp bir parmak yerlermiş. İçinde afyon olduğu için sakinleştirir, huzur verirmiş.

Zamanımızda afyonlu mâcun yapmak ve kullanmak yasaktır. Artık böyle bir âdet yoktur. Şimdiki mâcunlar medyadadır. Mesela Müslüman kesimin mâcunlarından birinin terkibini vereyim:

– Kâfi miktarda, “Demirel eskiden ne demişti, şimdi ne diyor?”

– “Ecevit ne demişti, şimdi ne yapıyor?” Bundan da yeterli miktarda konulacak.

– Mesut Yılmaz… Tansu Çiller… Falan filan… Bunlardan da birer tutam.

– Başörtüsü serbest bırakılmalıdır… Bu baharattan mâcunun içine bol miktarda konulacaktır. Yakın zamanlara kadar, “Ayasofya bir an önce açılmalıdır” maddesi mâcuna konulurdu, bugünlerde artık kullanılmıyor.

– “Fethullah Hoca’nın yaptığı doğru mudur? Böyle yapılır mı?..” Mâcuna biraz da bu ekşimtrak madde ilave edilir.

– Arzu edenler siyaset dedikodularını, günlük gelip geçici haberleri de ilave edebilir.

Tabiî ki, bu mâcunun içine gülsuyu, mehter davulu tozu, “Biz İslam nizamı kuracağız, Asr-ı Saadet’i geri getireceğiz” yankısı, biraz hukuk, biraz demokrasi, biraz insan hakları, bol bol şikayet, bahane, tazallüm edebiyatı, öd ağacı dumanı, filfil-i hindî gibi maddelerin karıştırılması asla ihmal edilmeyecektir.

İşte milyonlarca zavallı Müslüman hergün bu gibi mâcunlardan yiye yiye serseme dönmüştür. Öyle bir sersemlik ki, Ezan-ı Muhammedî okunur camiye gitmezler; yetmiş beş senedir Müslümanların başında bir İmam-ı Kebir yoktur, bu eksikliğin farkında değildirler; sokaklarda, meydanlarda azgın güruhlar “Kahrolsun Şeriat!” diye bağırırlar da ehl-i imandan birisinden bir inilti bile çıkmaz.

Boş dedikodular, boş güncel haberler, incir çekirdeğini doldurmaz siyasî entrikalar, dine ve hikmete aykırı gündem maddeleri… Beride din elden gitmiş, vatan batıyor, aldıran yok.

Demirel’i, Ecevit’i, Çiller’i, Yılmaz’ı ve benzerlerini tenkit ederek mi kurtulacağız?

Fethullah Hoca şöyle yapıyormuş, böyle yapıyormuş… Anladık da, be adam sen ne yapıyorsun?

Müslümanlar bu gibi afyonlu mâcunlardan yakalarını sıyırıp da ne zaman yapıcı, faydalı, hedefe ulaştırıcı bir strateji ve siyaset ile gündemler yapıp onlara göre adam gibi çalışacaklardır?

Osmanlıyı Değerlendirmek

Büyük filozof Kant’ın yaşlandığında bunadığını, o keskin zekâsından fazla bir eser kalmadığını okumuştum. Kant’ın âhir ömründeki o haline bakıp da, bu zat hakkında hüküm vermek elbette yanlış olur. Kant’ı Kant yapan gençliğindeki, orta yaşlılığındaki o keskin zekâsı, o yüksek dehasıdır.

Jean Jacques Rousseau da, ömrünün son demlerinde, büyük bir düşünüre yakışmayacak işler yapmıştır. Onun aklına da ateh ve halel gelmiş, paranoyak komplekslere kapılmış, muarızlarının iddialarını çürüten matbu mektuplar, el ilanları bastırarak sokaklarda dağıtmıştır.

Şimdi bizde birtakım adamlar ve kadınlar Osmanlı imparatorluğunun duraklama, çöküş, yıkılış devirlerindeki bozukluklardan, zaaflardan yola çıkarak bu devlet hakkında ipe sapa gelmez, insafsız, mantıksız ve adaletsiz hükümler veriyorlar. Osmanlı bir cihan devletiydi, bir barıştı (pax), bir dünya nizamı kurmuştu. Bu devlet hakkında hüküm verilecekse Fâtih, Kanunî devirlerindeki durumu, teşkilâtı, yapısı gözönüne alınarak hüküm verilmelidir. Osmanlı devletinin duraklayış, gerileyiş, çöküş, yıkılış sebepleri elbette araştırılır. Lakin Osmanlı sistemi o devirlere bakılarak değerlendirilemez.

Birtakım şarlatan, hokkabaz, soytarı, demagog, yabancılaşmış, kendi millî kimliğini inkâr eden, soyuna ve atalarına tüküren, hırsız, ahlâksız, faziletsiz, rezil, parazit yarı aydınların Osmanlı’yı kötülemeleri onun kadr-ü kıymetini asla düşürmez. Batının büyük tarihçileri, büyük tarih felsefecileri, büyük fikir adamları Osmanlı devletini, Osmanlı nizamını, Osmanlı barışını ilim, hikmet, ciddiyet dairesinde incelemişler ve hükümlerini vermişlerdir:

Tekrar edip duruyorum, Arnold Toynbee Osmanlı devlet-i ebed-müddeti için, “Eflatun’un ideal Cumhuriyet’ine realitede (uygulamada) en fazla yaklaşabilmiş sistem, Osmanlı sistemidir” (Tarih Üzerine bir Etüd, Ispartalılar bölümü) diyor. Bizdeki şarlatan, yaygaracı, soytarı, üçkağıtçı kötüleyiciler ve küfürbazlar çağımızın en büyük tarihçisinin bu hükmüne, bu değerlendirmesine ne diyecekler? 01 Ağustos 1999