Faizcilik, Tefecilik

SalıTürkiye tarihinde faizcilik ve tefecilik, hiçbir devirde bugünkü kadar aşırı, yaygın ve tahripkâr olmamıştır. Egemen sınıflar tek değer olarak parayı ve maddeyi kabul etmişlerdir. Emek, üretim, helâl ve meşru ticaret ikinci plana atılmış; onların yerini faiz, spekülasyon, rant ve zahmetsiz kazanç almıştır.

Tefeciliğin büyük rizikoları olduğunu görüyoruz. Ülkenin en büyük, en güçlü Musevî tefecisi Bursa’da “meçhul” (!) bir cinayete kurban gitti. Bir müddet sonra da, yine büyük bir tefeci Ankara’da öldürüldü. Polis tahkikata başlamadan önce de bu adamın iş yeri basılarak birtakım kimseler tarafından önemli evrakı, alacaklarını kaydettiği ana defterleri götürüldü.

Bankacılık sistemi, büyük ticaret aşırı faize dayanmaktadır. Faiz nisbetleri akıl almayacak derecede yüksektir. Tefecilerin tarifeleri ise faizin birkaç mislidir. Ancak yüksek ve müzmin enflasyon bu bereketsiz, uğursuz, haram, şâibeli faiz kazançlarını yok edip bitirmektedir.

Türkiye bir faiz cehennemi haline getirilmiştir. Öyle ki, uluslararası piyasalardaki milyarlarca dolarlık kara para ülkemize getirilmekte, Türk parasına çevrilip faize yatırılmakta, bir müddet sonra tekrar dolara çevrilip çıkartılmaktadır. Bu yolla da trilyonlar, katrilyonlar vurulmaktadır.

Ticarî, sınaî faaliyetlerden para kazanmayan nice büyük holding, dev kuruluş faiz, rant, repo yoluyla muazzam servetler elde etmektedir. Yüksek ve müzmin enflasyonun, faizin, rantın, reponun kalkmasını putlu ve mutlu egemen azınlıklar kesinlikle istemiyor. Çünkü onlar bu yollarla millî gelirin yüzde seksenini devşiriyor, efsanevî servetlerini katlayıp duruyorlar.

Ülkelere, milletlere, devletlere güç, sağlık, denge kazandıran iktisadî faaliyetler teşvik edilmek şöyle dursun, sinsice kösteklenmektedir. Faizci, tefeci, rantçı, repocu fazla rahatsız edilmezken; sanayiciler, gerçek tâcirler binbir bürokratik muameleye mâruz bırakılmakta, ağır vergiler altında ezilmektedir.

Faizle, tefecilikle, gayr-i meşru haram kazançlarla mücadele etmeleri gereken bazı güçlü Müslüman şahıs ve gruplar maalesef bozuk düzenin bu haram kazançlarından pay almak, nevâleçin olmak için sanki seferber olmuşlardır. Müslümanların içinde banka kuranlar, gırtlaklarına kadar faize ve haram kazanca batanlar görülmektedir.

Müslüman halkın bir kısmı iyice şaşırmış vaziyettedir. Hiçbir şer’î esasa dayanmayan birtakım fetva ve ruhsatlarla haram kazançlar elde edilmekte, bâtıl ticarî işler yapılmaktadır.

Laik, çağdaş, hedonist ehl-i dünya kesim gibi Müslüman kesimin bir kısmı da ilk değer olarak parayı kabul ettiği anlaşılmaktadır.

Faiz, tefecilik, rant, repo, müzmin ve yüksek enflasyon toplumu, ülkeyi, devleti ayakta tutan bütün temel değerleri kemirip bitirmektedir.

Ateistin, dinsizin dininin imanının para olması gibi birtakım sahte Müslümanların da böyledir.

Başlarındaki adamların mehdi, kutub, gavs, büyük mücâhid, bulunmaz Hint kumaşı, eşi menendi bulunmaz önder olduğunu ilân eden nice islâmî cemaat para işlerini birinci plana çıkartmıştır. Her yerde, her zaman, her vasıta ve yol ile daha fazla para toplamak. Şimdi birçoklarının gayesi budur.

Peygamberler, veliler, bilgeler insanları paraya, maddeye, lükse, refaha, aşırı tüketime, israfa karşı ne kadar uyarıyorsa; sahte mehdiler, uyduruk kutublar, yalancı gavslar da o nisbette para ile ilgilenmekte, para tahsil etmektedir.

Tarih bu duruma gelen toplumların, ülkelerin, devletlerin yıkıldığını anlatıyor.

Tarih okuyan, tarihten ibret alan var mı?

Sorular

Onlardan daha fazla imkâna, fırsata, paraya sahip olduğu halde Türkiye niçin Güney Kore, Taiwan, Hong Kong, Singapur gibi kalkınamadı; iktisat, ticaret, ihracat, sanayi, finans sahasında onlar kadar ilerleyemedi? Niçin müzmin ve yüksek bir enflasyonun pençesine düştük ve paramız pul oldu, bitti? Niçin eğitim, üniversite, kültür, lisan, edebiyat, sanat, mimarlık bakımından çağın ve dünya standartlarının çok gerilerinde kaldık? Niçin bir tek Nobel ödülü bile alamadık? Niçin hukuk ve adalet işlerimiz kötüdür? Niçin rüşvet, kokuşma, talan, soygun, hortumlama almış yürümüştür? Niçin bütün temel müesseselerin çivisi çıkmıştır? Niçin iç barış bozulmuş, binlerce köy boşaltılmış ve düzlenmiş, milyonlarca vatandaş yerinden yurdundan olmuştur? Son on beş yirmi yıl içinde ülkemiz nasıl olmuş da, mafyacılık, uyuşturucu kaçakçılığı, çeteler, haydutlar konusunda dünya birincisi olmuştur? Niçin genel bir çözülme, dağılma, çökme havası vardır? Niçin vahim bir krizin yangınları bütün binayı sarmış; milletin, vatanın, devletin varlığını tehlikeye atacak boyutlara ulaşmıştır? Bunların sorumlusu hangi kadrolar, hangi egemen azınlıklar, hangi ideoloji ve sistemdir?

Hergün bu soruları kendinize sorun, çevrenize sorun; gündeminizden çıkartmayın.

Bazı İslamcılar

Yatsı ve teravih için camiye gidiyordum. Yılbaşı gecesiydi, işyerleri kapalıydı. Işıkları yanan bir ticarethanenin önünden geçerken meşhur islamcı şahsiyetlerden birini gördüm. İçeride rahat rahat konuşuyordu. Belli ki, onun ezanla, yatsı ile, teravih ile, cemaat ile fazla bir alakası yoktu.

Gariptir ki, ülkedeki islâmcıların sayısı çoğaldıkça camilerdeki cemaat de azalıyor. Allah Allah, bunlar nasıl islamcı ki namaz kılmıyor, camiye gidip cemaatle ibadet etmiyor?

İslâmcıların bir kısmı lügat paralamasını pek seviyor; “İslâm’ın sosyolojik ve morfolojik strüktürünün analiz sentezinin imgelenmesi ve simgelenmesi üzerine aforizmalar …”gibi ukalaca kitaplar, makaleler kaleme alıp hem para , hem de şöhret kazanıyorlar.

Nerede para, kazanç, maaş, ücret, telif ücreti, avanta, imkan varsa birtakım islamcılar hemen oraya üşüşür ve pay kopartmaya çalışır.

Sahih itikada, Şeriat’ın kesin emirlerine önem vermeyen, naylon müctehidlik yapan, Kitap ve Sünnet’e aykırı işler işleyen islamcıların bazısı hortumlama, götürme faaliyetlerinde pek ustadır.

Yirmi yıl kadar önce “Bu düzen bozuktur, tağutidir…”diye atıp tutan bazı islamcılar var ki, şimdi bu bozuk sistemin haram kazançlarını elde etmek, pis kemiklerini yalamak için seferber olmuşlardır.

Hem maaş alırlar, hem de paravan şirketler vasıtasıyla hizmet ve faaliyet fonlarını devşirirler. İslâm kapitalizme, komünizme, faşizme, karşıymış… Peki a canlarım siz niçin karşı değilsiniz?

Ah bu islâmcılar, ah bu islâmcılar! 06 Ocak 1999