AB’ne Girebilir miyiz?

ÇarşambaTürkiye’yi aralarına alıp almamak konusunda Avrupalılar gerçekten zor durumdalar. Almasalar, er veya geç Türkiye İslâm dünyasına kavuşacak, güçlenecek, ileride başlarına belâ olacak. Alsalar, bugünkü haliyle yine bir sürü dert ve problem çıkacak. Vizeler kalkacak, serbest dolaşım sayesinde milyonlarca Türkiyeli Avrupa’yı âdeta işgal edecek. Sonra, şimdiki kokuşma, rüşvet, suiistimal, hırsızlık, kargaşa, çözülme, dağılma, yüksek ve müzmin enflasyon, kötü eğitim ve üniversiteler, derin devlet, resmî ideoloji, rejime bağlı yargı sistemi ile bu ülke nasıl birliğe katılabilir? Bu katılım Avrupa Birliği’ni çökertmez mi?

İslâm düşmanları da çok tasalı ve kaygılı. Avrupa standartlarında geniş bir din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti gelince Müslümanları kim durduracak? Sonra, nüfusları gittikçe artan Kürtler ne olacak? Haklarını aramayacaklar mı?

Türkiye’nin dertleri o kadar çok ki. Doğudan batıdan, kuzeyden güneyden çembere alınmış bir vaziyette. Ermenistan, İran, Yunanistan, Bulgaristan, Suriye, Irak, Rusya… Komşularımızın çoğuyla aramızda gerginlik var. Sadece Romanya ile münasebetlerimiz iyi, bu ülke Türkiye vatandaşlarından vize istemiyor. Güney tarafımızda da Kuzey Kıbrıs ile biraz nefes alabiliyoruz.

Bizdeki bugünkü ideolojik ve baskıcı sistem hukuk ve demokrasi dışı metodlarla ayakta durabiliyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde dinî inanç ve kanaatler, düşünceler suç teşkil etmiyor. Bizde ise bunlar ile ilgili dâvâlar özel devlet güvenlik mahkemelerinde görülüyor; cezaevlerimizde inanç ve fikir suçluları var. Avrupa Birliği üyesi bir ülkede din ve inanç suç sayılmayacak, Müslümanlar hürriyete kavuşacak, peki ondan sonra ne olacak?

Türkiye asırlar boyunca Hıristiyan dünyasını, Avrupa devletlerini titretmiş bir ülkedir. Türklerin kuvvetlenmesine, ilerlemesine; iktisat, kültür, eğitim, ticaret gibi konularda hamleler yapmasına kesinlikle izin vermezler.

Yüzde yüz yerli ve millî bir Türk otomobili yapmamıza ve bunların ihraç edilmesine izin veriyorlar mı?

Avrupa siyaseti şudur: Türkiye çok güçlenmesin, bugünkü kör topal vaziyette yaşasın. Büsbütün de batmasın.

Dünyada her ciddî ve medenî ülke kendi kimliğini korumak, yaşatmak için çalışır, bu konuya dikkat ve ihtimam gösterir. Bizde tam tersinedir. Birtakım soysuzlar tarihimize, atalarımıza, millî mefâhirimize küfür ederler. Bu milletin bin sene kullanmış olduğu ve toplumsal hafızası onunla kaydedilmiş olan İslâm-Kur’ân yazısı hâlâ yasaktır. İnsanlığın, medeniyetin, sanatın, düşüncenin temel vasıtası olan yazılı-edebî dilimiz baltalana baltalana bugünkü perişan hale getirilmiştir. Eğitim ve ünversitelerimiz, bir nevi engizisyon teşkilâtı olan YÖK’ün sultası altındadır.

Halkımızın ezici ekseriyeti İslâm’a bağlıdır, İslâm’ı sevmektedir. Onların karşısında küçücük, fakat ağırlığı ve gücü olan bir azınlık ise İslâm’dan nefret ediyor, İslâm’ı ve dindar Müslümanları en büyük tehlike olarak görüyor. Bu küçük ve çok güçlü azınlık ülkede terör estiriyor; hakkın, hukukun, demokrasinin, hürriyetin karşısına dikiliyor. Türkiye Avrupa Birliği’ne girince zâlim azınlıkların saltanatı yıkılacaktır.

Avrupa Birliği’ne girmek için çabalayıp duranlar iyi bilsinler ki, Türkiye’de bugün olduğu gibi din ve devlet (daha doğrusu rejim) çekişmesi ve zıtlığı oldukça ülkemizin medenî ve ileri Avrupa camiası üyesi olması mümkün değildir.

Türkiye Müslümanları akıllarını başlarına toplamalıdır. İslâmcılığın İslâm’a büyük zararı dokunmuştur. İslâm ilahi bir dindir. Onu beşerî bir ideoloji derekesine düşürmek isteyenler vardır. Mâruz kaldığımız tarihî ârıza yüzünden eğitim sistemimiz, üniversitelerimiz çökmüş, ahlâklı ve faziletli Müslümanlar yetiştiren tasavvuf müesseselerimiz baltalanarak söndürülmüştür. Böyle bir fetret ve otoritesizlik ortamında ortaya bir sürü din sömürücüsü, mukaddesat bezirgânı haşarat çıkmıştır. İslâm’ın ve Müslümanların en büyük düşmanı bu din sömürücüsü hain ve alçaklardır. Onların dini imanı paradır. Onlar nefs-i emmarelerine put gibi taparlar. Onların bazısı küfür mihraklarıyla gizli anlaşmalar yapmış, hainane protokollar imzalamıştır. Dini imanı para olan bu sefiller mukaddesat rantı yemekte, düzenin haram menfaatlerine köpekler gibi talip olmaktadır. Din sömürücüsü haşarat Müslümanları aldatmış, emanetlere hıyanet etmiş, kendi ikbal ve riyasetleri için Ümmet-i Muhammed’i satmıştır. Ülkemizdeki kara paranın büyük bir kısmı din sömürücülerinin topladıkları paradır.

İslâm’da en büyük günah ve suç şirktir. Şirk yâni Allah’a eş ve ortak koşmak da iki türlü olur. Biri açık şirktir. Diğeri ise gizli şirktir. Nefs-i emmâresine put gibi tapan kibirliler, büyüklük taslayanlar şirk uçurumuna her an düşebilirler. Azamet, kibriya, büyüklük Allahü Teâlâ ve Tekaddes hazretlerine mahsustur. Hiçbir Müslüman Nemrudluk ve Firavunluk taslamaz. Kemal derecesine çıkmış bir İslâm büyüğü, büyüklenmez. En büyük insan, nefsini hiç eden kişidir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, “Ben Âdem oğullarının seyyidiyim (efendisiyim) ama bununla öğünmem, büyüklenmem” buyurmuşlardır.

İslâm dini, kendisine tâbi olan, iman eden kimselerin nefislerini terbiye eder. Derecesi yüksek Müslüman şanlı, şöhretli, servetli, tantanalı kişi değil, nefsini dizginlemiş kimsedir.

Türkiye Müslümanlarının yüksek tabakası gerçekten iyi, olgun, vasıflı, güçlü, üstün Müslümanlar olmuş olsaydı bu memleketin durumu böyle kötü olmazdı. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne ihtiyacı yoktur. İsviçre Avrupa Birliği üyesi değildir. Bırakın Avrupa Birliği’ni, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’na bile üye değildir. Ülkemiz kendi kendine yetecek her şeye sahiptir. Bizde eksik olan güçlü, vasıflı, üstün Müslümanlardır.

Türkiye İslâmcıları Avrupa Birliği’ne katılmak konusunda son otuz yıl içinde ne kadar mütenâkız (çelişkili) lâflar ettiler. Bir ara bu birliğe son derece karşı idiler, sonra buna katılmayı dinsizlerin baskısından kurtulmak için bir can simidi olarak görmeye başladılar. İslâmcılar bu kafayı değiştirmezlerse, kendilerini islah etmezlerse zillet ve esaret içinde yaşamaya, sürünmeye mahkumdurlar. Dinimiz bize ilme, irfana, kültüre, hikmete, bütün faydalı ilimlere, ahlâka, fazilete, sanata, hünere, mârifete sarılmamızı emrediyor. Bugünkü yüksek tabaka Müslümanlarının, İslamcıların (istisnâlar dışında) en büyük hatâsı emanete hıyanet etmektir. Ümmetin işleri en ehil, en layık olanlara değil, “bizdenlere”, ihvanlara, hizip veya fırka yârânına, eşe, dosta, akrabaya, hısıma verilmektedir. Emanete hıyanet etmek; zina, fuhuş, hırsızlık, haydutluk, ribacılık gibi suç ve günahtır.

Türkiye’nin en büyük ihtiyacı kaliteli, olgun, güçlü, üstün, gerçek ahlâklı, faziletli insana olan ihtiyacıdır. Böyle Müslümanlar nasıl yetiştirilecektir? 21 Eylül 2000