Cuma

 

Uşak’ta geleneksel sanat ve zenaatlerimiz sönmüş gibi. Yörede kilim dokunuyormuş, dükkanlar pazar günü kapalı olduğu için bakamadım. Görsem de alamazdım, çünkü evimde ihtiyaçtan fazla halı ve kilimim var, güve yiyecek diye korkuyorum.

Geleneksel sanat ve zenaat konusunda orada neler yapılabilir?

Dünyanın her ülkesinde, bilhassa ileri, zengin, medenî, kalkınmış ülkelerde el sanatlarına çok önem veriliyor, çeşit çeşit ve bol miktarda üretilip öncelikle turistlere satılıyor. Yekûn olarak büyük para kazanılıyor, hayli vatandaşa iş ve ticaret kapısı açılmış olunuyor ve üstelik millî kültüre hizmet ediliyor.

Sordum, Uşak’ta bir tane bile geleneksel toprak eşya üreten atölye yokmuş. Bir kurs açılabilir, yahut başka bir yerden bir usta getirtilip orada işyeri kurması için yardımcı olunabilir. Uşak müzesindeki ve başka müzelerdeki birkaç tarihî toprak eşyanın aynısı yapılabilir, bunların bazısının üzerine nakışlar yapılır, sırlanır, bazısı yerinde, bazısı başka yerlere gönderilerek satılır. Maalesef bizim halkımız beş para etmez, kalitesiz melamin, porselen, cam eşyaya değer verir de, sanat boyutu olan toprak eşyaya değer vermez. Lakin yabancıların kültürlü ve vasıflı olanları bunlarla ilgilenirler. Sırası gelmişken bir husus da beyan etmek istiyorum: Dünyanın çok ünlü seramikçileri içinde bir Türk de bulunmaktadır. Merhum Üstad Ziyad Ebüzziya beyin kızı Alev Ebüziyya hanım.Nisan ayında Girit adasına ve Mora’ya beş günlük bir seyahat yaptım. Kandiya’dan, aslı müzede bulunan eski bir toprak eşyanın taklidini aldım. Aynısını son derece başarılı bir şekilde yapmışlar. Üzerinde İngilizce “el yapımıdır” yazılı kurşun bir mühür vardı. Evimdeki büfenin üzeri böyle eşyalarla dolu ama ona da bir yer buldum. Girit’te Kandiya’dan böyle bir eser alabildiğim için Uşak’tan da almış olmayı da isterdim…

Yine Girit’te, kadınların evde ve elde işlemiş olduğu nakışlı örtüler vardı. Kendim almadım ama kafilemizdeki hanımlara almalarını tavsiye ettim, birkaçı aldı. Hem çok beğendiler, hem de fiyatlarını makul buldular. Uşak’ta böyle işler ve işlemeler yapılabilir. Ancak, işlenecek motifler, desenler müzelerdeki, koleksiyonlardaki, kitaplardaki eski klasik Osmanlı işlerine benzemelidir. Hiçbir sanat kıymeti ve boyutu olmayan uyduruk çeyiz işlemeleri rağbet görmez.

Uşak’ta zeytin ağacı yok ama yakınlarında var. Tunus’ta, Filistin’de, Yunanistan’da zeytin ağacından küçük eşyalar, kuru yemiş tabakları ve saire yapılıyor. Uşak’ta da birkaç ciddî, vasıflı, azimli, sebatlı gencimiz bu konuda yetiştirilebilir.

Kalıcı değil ama bazı şehirlerimizin meşhur tatlıları, yiyecekleri bulunuyor. İzmit’in pişmaniyesi, Afyon’un kaymaklı şekeri gibi. Uşak’ta da bunlara benzer birkaç yiyecek denenebilir. Mesela yeşil ceviz reçeli yapılabilir. Böyle işler için fabrika kurmaya lüzum yoktur. Kırsal kesimde evde, küçücük bir atölyede yapılabilir. Azerbaycan’a gittiğimde oradan bir kavanoz ceviz reçeli almıştım. Daha sonra dostum Dr. Reşad Bey de hediye olarak getirdi. Ceviz reçelinin hazırlanması zahmetlidir. Ceviz yeşilken, içindeki kabuk henüz sertleşmeden toplanır, kireç kaymağı suyunda acısı çıkartılır, sonra reçel olarak pişirilir. Kireç kaymağı suyunda bekletildiği için yumuşamaz, kıtır kıtır olur. Bir yere, makbule geçen bir hediye olarak götürülebilir. Başka enteresan reçel türleri de vardır: Patlıcan, karpuz, havuç reçelleri. Yunanistan’da, havaalanlarının gümrüksüz satış yerlerinde sakız reçeli satılıyor. Bizde ise hep içki, hep yabancı çikolata, hep Amerikan sigarası…

Adapazarı’ndaki dostum Ali Bey’e, geçtiğimiz kış, kabak tatlısı (veya reçeli) üretmesini söylemiştim. Teşebbüse geçti ve “Adapazarı Kabak Tatlısı” adında, cam kavanozlarda satılan bir tatlı üretti. Kabak dilimleri kireç kaymağı suyunda bekletildiği için bisküvi gibi sert oluyor, kesinlikle yumuşamıyor. Bu tatlıdan bir yerde görürseniz almanızı ve tatmanızı tavsiye ederim.

Uşak’ın da böyle kendine mahsus bir tatlısı, helvası, bir şeyi olabilir. Yeter ki, gayret ve himmet edilsin, üretilsin.

Uşak Kütahya’ya çok yakın. Kütahya’da çok gelişmiş çini ve porselen sanayii ve sanatı var. Bu işten binlerce vatandaş ekmek yiyor. Uşak’ta da böyle bir şey olsa fena mı olur? Müslümanlar ufuklarını genişletsinler. Hep cami, şadırvan, Kur’ân kursu, İmam-Hatip okulu ile kalkınma olmaz. Ticarete, sanayie, sanata, zenaate, ilme, irfana, kültüre de önem verilmelidir.

Uşak’ta bir hattat varmış, rahmet-i Rahman’a kavuşmuş. Onun yerini dolduracak yeni bir hattat, hattâ birkaç hattat yetiştirilmelidir.

Bizim 200 kadar geleneksel sanatımız ve zenaatimiz varmış.Bunların onu yaşıyor, onbeşi can çekişiyor, geriye kalanları sizlere ömür. Bir ülke sadece siyasetle kalkınmaz. Aydınlarımızın, yüksek tabakamızın, sorumlularımızın eski sanat ve zenaatlerimizi canlandırmaları gerekir. Bunların ürünleri bilhassa turistlere yönelik olacaktır. Meselâ eskiden her şehrimizde semerciler vardı; atlar, katırlar, merkepler için semer yaparlardı. Şimdi otomobil çağındayız ama yine semer yapılabilir. Turistik kafelere bu semerler sandalye yerine kullanılmak üzere konulabilir.

Hindistan’da eski usul elle kağıt yapılıyor, dünyanın her yerine ihraç ediliyor da biz niçin eski kağıt sanatımızı ve zenaatimizi öldürmüşüz?

Pazar günü geçerken binasını gördüm, Uşak’ta Kültür Bakanlığı’nın hayli büyük bir dairesi var. Oradaki sorumlu müdür beyefendiye ve yardımcılarına hürmetlerimi sunuyor ve aflarına sığınarak Uşak’ta bu yaz kurslar açarak, öğrenci ve çırak yetiştirerek eski sanatlarımızdan bazılarını canladırmalarını diliyorum.

Uşak da diğer şehirlerimiz gibi betonlaşmış, eski yapısını kaybetmiş. Birkaç eski Uşak evi ve konağı harap halde duruyordu. Medenî ülkelerde eski binalar harap edilmez, yıkılmaz, tâmir ve restore edilir, içlerine her türlü konfor konur ve insanlar buralarda otururlar. Biz Türkiyeliler niçin eski evlerimizi sevmiyoruz? Eski evler sevgi ve ilgi ile yaşar.

İsmi hatırımda kalmadı, Uşak’ta iki katlı eski bir taş hanı tamir edip otel olarak hizmete açmışlar, pek güzel olmuş.Kör kazmaya ve cehalete kurban olmayan, henüz ayakta duran bütün eski mekânlar ve binalar böyle tamir edilmelidir.

Diyarbakır, Maraş, Gaziantep gibi şehirlerimizde eski sanatların ve zenaatlerin bazıları yaşatılıyor, mesela bakır eşyalar yapılıyor. Uşak’ta da bunlara benzer birkaç şey yapılmalıdır.

Şehirde birkaç eski cami var.Bunlar tamir edilmiş ama bilhassa içleri sanat ve estetik bakımından iyi durumda değil. Yeni yapılan camilerin çoğu mimarlık bakımından çok çirkin. Füze gibi uzun ve üç şerefeli minareler; dış görünüş çirkin, içi çirkin. Çirkin bir bina ucuza yapılmaz. Aynı parayla pek âlâ güzel, sanatlı, estetik bir cami yapılabilecekken niçin çirkin yapılır anlamak zor.

Anladığım kadarıyla Uşak çok dindar bir şehrimiz değildir. Camilerdeki cemaat az. Üstelik gençler ve okumuşlar pek gelmiyor. İslâm İslâm diye koşuşturanların halkı ve gençliği dindarlaştırmak için planlı, programlı, şuurlu bir faaliyet kampanyası, bir seferberlik başlatmaları gerekir. Yetmiş milyonluk Türkiye’de bu konuda plan ve program hazırlayacak on kişi bile çıkmaz. Bu on kişi bulunmalı ve onlardan rapor istenmelidir. Birtakım dindarlarımız, herşeyi biz biliriz ve yaparız havalarındalar. Bu zihniyetle bir iş yapılmaz, hizmet edilmez, hezimete sebebiyet verilir. Dinimiz, ehil ve uzman olan kişilerle istişareyi emrediyor.

Uşak’ın tarhanası meşhurmuş. Yarım kilo aldım, bana bir sene yeter.

Gelişte on iki saat süren tren yolculuğu gözümü korkuttuğu için dönüşte otobüsü tercih ettim. Sekiz saatte İstanbul Harem’e getiren otobüsten son derece memnun kaldım. Otobüs temizdi, defalarca sıcak veya soğuk meşhubat, kek ikram ettiler, dört kere kolonya döktüler, personel güleryüzlü ve nazikti. Yolda Kütahya’da durduk, otogar civarındaki porselen mağazalarının birinden porselen bir tepsi satın aldım.

Uşak’a, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle bir konuşma yapmak için Anadolu Gençlik Dergisi Uşak şubesi tarafından çağrılmıştım. Konuşma, pazar akşamı namazdan sonra Fatih Öğrenci yurdunun konferans salonunda yapıldı. Bendeniz iyi bir hatip değilim, yine de ısrarla çağırılıyorum, bazısını reddediyorum, bazısını çarnaçar kabul ediyorum. Konuşma, soru ve cevapların da eklenmesiyle hayli uzun sürdü. İnşaallah faydalı olmuştur. Bir üçüncü yazıda konuşmamdan, soru ve cevaplardan bahsedeceğim. 22 Mayıs 2004