Pazartesi

 

Ülkemizde bir milyon tuzu kuru, geliri iyi, geçimi yüksek vatandaş bulunduğunu farz etsek; bunların her biri ayda 100 YTL vererek birer fakir aileye yardım etseler, yekûn olarak yeni lirayla 100 milyon, eski parayla 100 trilyon eder.

Tuzu kurular için 100 lira nedir ki. Çoluk çocuğuyla bir yemek yer 100 lira, otosuna yakıt doldurur 100 lira, markete gider, yüzde yirmisi gerçek ihtiyaç, yüzde sekseni lüzumsuz eşya alır 100 lira, bir gömlek alır, 100-150 lira, oğluna güzel bir ayakkabı alır 250 lira…

Tuzu kurular için hiç kıymeti olmayan 100 lira işsiz, aşsız, perişan bir aile için ne büyük bir gelirdir. Belediye ekmeğinin fiyatı 0,15 lira, tüpgaz 5 lira, patates, bulgur, makarna, soğan, sıvı yemek yağı, bir kilo şeker, bir paket çay… Evet 100 YTL yardım onlar için ne büyük bir nimet, ikram, servettir. Üstelik de her ay…

Tuzu kurulara hiç dokunmayacak 100 liralar, ezilenlere, düşmüşlere can simiti olur.

Gel gelelim biz Türkiyeliler böyle şeyler yapamıyoruz.

Bir milyon tuzu kurunun, bir milyon tuzu yaş vatandaşa yardım etmesi öyle kolay bir iş değildir. Bunun için teşkilât gerekir. Teşkilâttan başka şeyler de gerekir. Sayayım:

(1) Önce niyet lâzımdır. Bir milyon zengin vatandaş, ayda 100’er lira yardım etmeye niyet edecekler.

(2) Sonra bu niyetin aksiyona dönüşmesi gerekir. Yani elini cebine, cüzdanına atacak ve parayı verecek.

(3) Teşkilâta gelelim: Türkiye çapında çok ciddî, çok namuslu, çok dürüst bir teşkilât kurulacak, paralar bunun vasıtasıyla dağıtılacak. Bu teşkilâtın çalışanlarının çoğunun ücretsiz çalışması gerekir.

(4) Toplanacak yardım paralarının rantçılardan, mafyalardan, haydutlardan, itlerden, uğursuzlardan, eşkiyadan, hırsızlardan, yiyicilerden korunması gerekir. Memleketin hali malum. Kokuşma gırtlağa kadar. Toplumda öyleleri var ki, seksen yaşındaki fakir ve kimsesiz kadının emekli maaşını bile çalmaktan utanmıyorlar.

Son on-onbeş yıl içinde neler gördük. İzmit taraflarında 100 dönüm arazisi olan biri, fak-fuk fonundan az bir maaş alabilmek için sahte vesikalar bulmuş, müracaat etmiş, maaş almış. Maalesef içimizde böyleleri de var.

Hiç de hakketmedikleri halde yeşil kart alanları duyuyoruz, biliyoruz.

Saçı bitmedik yetimlerin haklarını domuzlar gibi yiyenler var bu toplumda. Allah belâlarını versin, ateş yesinler, kan kussunlar!

Miskinlerin (Hiçbir şeyi olmayan son derece yoksullar) ve fakirlerin hakkı olan zekâtlara göz dikenleri de duyuyoruz.

Her ay fakirler için 100 trilyon toplanacak ve rantçılar, mafyalar, haydutlar bu paraya göz dikmeyecek. Türkiye gibi bir ülkede böyle bir şey mümkün müdür?

Bütün zorluklara rağmen bu işin mutlaka yapılması gerekir. Sağcı solcu, dindar lâik, Sünnî Alevî imkânı olan herkes bu yardımı yapar. Dağıtılırken de ayırım yapılmaz.

Dağıtımda da aksaklık olacaktır. İhtiyacı olmadığı halde, hali vakti yerinde olduğu halde 100 lira alabilmek için birtakım sefiller sahte belge, düzmece ilmühaber bulup müracaat edeceklerdir.

Adamın kötü de olsa bir otomobili var. Cebinde lüks telefonu var… Böylesine yardım mardım yapılmaz. Yardım, yukarıda yazdığım gibi öncelikle halkın miskin takımına, sonra da gerçekten fakir olanlara yapılmalıdır.

Geçenlerde yazmıştım, Seyrantepe’de (İstanbul) bir ilköğretim okulunda bir çocuk bayılıp yere düşmüş. Koşmuşlar, ayıltmışlar, yavrum sana ne oldu demişler. Meğerse iki gündür ağzına bir şey koyamamış. Olur mu böyle şey demeyin, demeyiniz. Öğretmeni, noter Sacit beye söylemiş, Sacit bey bir üniversite öğretim üyesine anlatmış. O da bana nakl etti. Kaynağı belli bir haber.

Bizim tuzu kurular çoluk çocuk iki günlüğüne Abant’a tatile gidiyorlar, milyarlar harcıyorlar. İstanbul’daki lüks çarşılara gidiniz. Yemekler, pastalar, meşrubat, dondurmalar, tatlılar, kup griyeler, peş melbalar, isimleri Amerikanca ıvır zıvır yiyecekler kaç para öğreniniz.

Yakın tarihimizdeki müzmin ve yüksek enflasyon sadece ekonomimizi ve finansımızı çökertmekle kalmadı; bütün müesseselerimizi çökertti, toplum yapımızı sarstı, Türkiye’yi hasta etti.

Bu enflasyon küçük bir azınlığı zengin etti. Bazı zenginleri süper-zengin etti. Enflasyonun gölgesinde yüz milyarlarca dolar döndü.

Kokuşma, rüşvet, fesat karıştırılan ihaleler, devletin ve belediyelerin soyulup hortumlanması işinde de bir trilyon dolar dönmüştür.

Ülkeyi, halkı, devleti soyanlara “Fakirlere ayda 100 lira yardım yapınız” deseniz sizi tekme sille kovarlar.

Benim teklifim helâlinden para kazananlara, namuslu zenginleredir.

Eskiden bu memlekette sosyal sigorta falan yokmuş ama varlıklılar fakirlere yardım edermiş. O zamanlar din, iman, ahlâk, fazilet, namus, şeref, haysiyet varmış.

Nasıl varmış?.. Bir örnek vereyim: İstanbul’un birkaç yerinde sadaka taşı denilen, içi oyuk taşlar varmış. O taşın yanından geçen imkânlılar keselerinden bir miktar parayı taşa atarlarmış. İhtiyacı olanlar da ellerini sokar ve bir miktar alırlarmış.

Böyle bir şeyi şimdiye kadar hiç duymamış olanlar için inanılması ne kadar zor bir şeydir bu.

O sadaka taşları İslâm’ın, Osmanlı’nın eseridir.

Materyalist, bencil, duygusuz, merhametsiz bir toplumda böyle şeyler olamaz.

İslâm dini yardımlaşmayı, zekâtı ve sadakayı, zenginlerin Allah’ın kendilerine ihsan etmiş olduğu nimetlerin bir kısmını ihtiyaç sahiplerine dağıtmasını emr ediyor. Bizde zengin Müslüman çok ama dinin bu emirleri hakkıyla, gereği gibi yerine getirilmiyor. Getirilseydi bugünkü sefalet, bugünkü facialar olmazdı.

Son yirmi otuz yıl içinde zengin olmuş öyle türediler var ki, ne yapacaklarını şaşırmış, adeta kudurmuş vaziyetteler. Bir milyon dolarlık köşkler, 100 binlerce dolarlık yazlıklar, 100-150 bin dolarlık lüks otomobiller, bazılarının marinalarda bekletilen statü tekneleri, evlerinde lüks ve pahalı mobilyalar; lüks okullarda okuyan çocuklar için su gibi para harcanıyor. İhtiyaçlarının birkaç misli yiyecek alıyorlar. Yediklerini yiyorlar, gerisini çöpe atıyorlar. Bir israf, bir sefahat ki, sormayın.

Türkiye, bir kastlar ülkesidir. En tepede Brahmanlarımız var. Çoğu Pembedir. Pembe olmayanlar, Pembeler tarafından kendilerine benzetilmiştir. En altta paryalar vardır. Paryalar da anayasaya göre eşittir ama ötekiler “Daha eşittir.”

Her neyse biz yine sadede gelelim:

Yurt çapında fakirlere yardım teşkilatı kuramayacağımıza göre, gereken istihbaratı yaparak gerçekten çok zor durumda, gerçekten sefalet çeken bir aile bulalım, buna yardım edelim. Nasıl istihbarat yapabiliriz?

(1) Güvendiğimiz bir muhtara sorarız.

(2) Yine güvenilir esnafa, bakkala sorabiliriz.

(3) Cami imamlarına sorabiliriz.

Sadece sormakla olmaz. İyi bir araştırma yapmak gerekir. Dediğim gibi otomobili, cep telefonu, fuzulî lüks eşyası olana bir kuruş bile verilmemelidir. Acından bayılanlar, sefaletten dört çocuğu verem olanlar (daha önce yazmıştım), belediyenin verdiği bedava yemeği ısıtmak için tüpgazı ocağı alamayanlar varken otomobilli, lüks cep telefonlu sözde fakirlere yardım edilmez.

Niçin yardım etmeliyiz?

Fakirlere yardım eden, bu yardımı kendisine yapmış olur. (İnançlılara söylüyorum) Allah’ın rızasını kazanır, sevap defterine hayır yazılır, ileride mükafatını alır.

Merhamet ettiği için ilahî rahmete nail olur. 19 Temmuz 2005