Çarşamba

 

Dünyanın uydulardan fotoğraflarını çekmişler. İnternetten giriyorsunuz, Türkiye’nin en ücra köşesindeki bir toprak yol kenarındaki kulübeyi buluyorsunuz. Bendeniz tek katlı köy evimi buldum. Ev açıkça görünmüyordu ama asfalttan ona giden toprak yol görünüyordu. Yeşillikler arasında sarımtrak bir yer, o da evdi.

Türkiye’nin böyle bir fizikî haritası var ama siyasî, kültürel, iktisadî, sosyal haritası veya tablosu yok. Mümkün olsa da ülkemizin kitaplardan oluşan bir tablolar serisi yapılabilse.

Bir adamın çok açık ve seçik çekilmiş renkli fotoğrafına bakarak onun sağlıklı veya hasta olduğu anlaşılabilir. Avrupa’da

iridoloji

diye bir ilim var. Göz bebeklerinin fotoğrafı çekiliyor, uzmanlar onlardan kişinin hastalıklarını çıkarıyor, teşhis ediyor.

Türkiye sağlıklı, dengeli bir toplum yapısına sahip midir, yoksa hasta mıdır? İlim adamları, büyük düşünürler (küçüklerine kulak asmayın), bilge kişiler, uzmanlar tablo gibi raporlar yazabilir.

Türkiye temiz ve saydam bir ülke midir? Türkiye’de temiz bir siyaset mi yapılıyor, kirli bir siyaset mi? Türkiye bilgili, kültürlü bir toplum mudur, yoksa cahil, yarı cahil bir toplum mu?

Türk halkı gerçekten okuma yazma biliyor mu? Mesela atalarının mezar taşlarını okuyabiliyor mu? Türkiye’de sosyal adalet var mı? Ülkenin millî geliri halka adaletli şekilde dağıtılıyor mu?

Türkiye güvenli bir ülke midir? Türkiye’de toplumsal ve sosyal barış ve uzlaşma var mıdır? Türkiye, insan yapısı binalarıyla, şehirleriyle, yollarıyla güzel ve estetik bir ülke midir, yoksa çirkin bir ülke mi? Türkiye’nin insanları birbirinin meleği midir, yoksa kurdu mu?

İşte bu konuda hazırlanacak ciddî, doğru, insaflı raporlarla Türkiye’nin sosyal, kültürel, siyasî tabloları çizilebilir.

Bir solcu, bir sağcı, bir Müslüman, bir ateist, farklı kişilerin tabloları yüzde yüz birbirine benzemez ama ortaya yine bir manzara çıkar. İşte biz ülkemizin, toplumumuzun bu fotoğraflarını çekemiyor, bu tablolarını çizemiyoruz.

Türkiye’de yaşıyoruz ama Türkiye’yi bilmiyoruz, tanımıyoruz. Kimimizin gözünde ışığı hiç geçirmeyen

fanatizm

(bağnazlık)

gözlükleri

var. Kiminde, ufku daraltan

at gözlükleri.

Kiminin gözlüğü yeşil, kiminin kırmızı, kiminin mor.

Pembe gözlüklerle bakan yağcılar, nurlu ufuklara dört nala koştuğumuzu söylüyor. Dumanlı gözlüklerle bakanlar bir felakete gittiğimizi… Şu Türkiye’yi ilmin, bilgeliğin, irfanın, sağduyunun ışığında olduğu gibi görebilsek ne iyi olacak.

Çemberlitaş’ta neler oldu?

Sur içi tarihî İstanbul’un önemli anıtlarından bir de Çemberlitaş’tır. Demir çemberlerle sağlamlaştırılmış bu sütun hakkında çeşitli şehir efsaneleri kitaplarda yer almaktadır. Rivayete göre altında Hıristiyanlığın kutsal emanetleri varmış, Hz. İsa aleyhisselam ile ilgili bazı eşya bulunuyormuş… Hıristiyanlık dünyası için bu eserlerin çok büyük maddî ve mânevî kıymeti varmış…

Bir ara bu sütunda tamir ve restorasyon çalışmaları başlamıştı. Abidenin etrafına demirden korkuluklar yaptırıldı, alt tarafı bir şantiye barakası… Bir müddet faaliyet yapıldı, sonra bütün çalışmalar ansızın kesildi. Çemberlitaş yıllardan beri etrafı korkulukla ve perdelerle çevrili olarak terk edilmiş vaziyette duruyor. Tamir ve restorasyon işinde hiçbir ilerleme yok…

Okuyucularımdan defalarca istek geldi:

Bu Çemberlitaş’ın tamiri niçin durduruldu?..

Niçin demir korkuluklar kendi haline bırakıldı?.. Geçen gün Çemberlitaş’a bakan dükkan sahiplerinden bir dostumla çay içiyordum. Bana inanılması zor bir şey söyledi. Gûya bundan bir müddet evvel geceleri bir hırsız çetesi Çemberlitaş’ın terk edilmiş şantiye kulübesine girmiş ve kamyonla toprak ve moloz çıkartıp taşımış.

Benim bildiğim Çemberlitaş’ın zeminden yukarı tarafı tamir ve restore ediliyordu… Toprak altına kimler girmiştir? Kimler kamyonla toprak ve moloz çıkartıp atmıştır. Hıristiyanlık dünyasının kutsal emanetlerinin bulunduğu iddia edilen bu bölgenin kazılmasına, toprak çıkartılmasına kim izin vermiştir? Bu işe kimler göz yummuştur? Ortada şüpheli bir durum vardır.

* Keyfiyeti Kültür Bakanlığı’nın

* İstanbul Valiliği’nin

* İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın

* Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü’nün

* Fener Ortodoks Rum Partikliği’nin

* Medyanın

* Kültürsever vatandaşlarımızın

* Arkeologlarımızın

Ve diğer bütün ilgililerin ve ilgilenenlerin dikkatlerine sunarım. Bu konuda resmî makamlar müfettiş vazifelendirerek araştırma yaptırmalıdır. Bendeniz Zemzemle yıkanmış gibi temiz, ak sütten çıkmış gibi ak ve pak hiçbir şahsa ve kuruma çamur atmıyorum. Son derece vahim bir rivayeti dile getiriyorum. Bu rivayetlerin doğru olup olmadığının araştırılması gerekmez mi?

Çemberlitaş’ın altından bir çete, yasalara aykırı olarak kıymetli arkeolojik eşya çıkarttıysa böyle birşey ülkemiz, tarihimiz, kültürümüz için büyük bir kayıp teşkil etmez mi? Bu bir talan değil midir?

Hadîs tasnifi ilahiyatçıların değil, ulemanın işidir

Hadîsleri ayıklamak ne demektir?

Böyle birşey caiz midir?..

Eğer ortada ayıklama değil, hadîsleri derlemek, yeni bir tasnif yapmak mevzuubahis ise bunu kimler yapabilir?

Öncelikle kimlerin yapamayacağını madde madde yazalım:

(1)

İcazetli İslâm âlimi ve muhaddis olmayan kimseler

bu işi yapamaz, bu işe soyunamaz.

(2) İtikaden ve ‘amelen Ehl-i Sünnet ve Cemaatten olmayan kimseler,

ilimleri ve kültürleri olsa bile

Türkiye gibi Sünnî bir ülkede

onlar da yapamaz.

(3) Zâhiren
(dıştan)
Sünnî görünen, bâtınen (içten, gerçekte)

diyalogçu olan kimseler de yapamaz.

Çünkü böyleleri Yahudileri ve Hıristiyanları kınayan, İslâm’ın tek hak din olduğunu te’yid eden sahih hadîs-i şerifleri ayıklamaya, tasfiyeye, bertaraf etmeye çalışacaklardır.

(4) Reformcular, yenilikçiler, dinde değişim taraftarları yapamaz.

(5)

Fazlurrahman

(Ankara) ekolüne

veya mezhebine

bağlı olanlar yapamaz. Çünkü onlar nice âyetin ve mütevâtir veya sahih hadîsin bu devirde hükmü olmadığını iddia etmektedir.

Onlara kalırsa İslâm’ın yüzde 50’si hükümsüz ilân edilir.

(6)

Fâsık-ı mütecâhir olanlar,

mesela günlük beş vakit namazı kılmayanlar bu işte çalışamaz. Namaz gibi dinin temel direği olan bir farzı terk edenlerin dinî konularda adaletinden şüphe edilir.

(7)

Kur’ân, Yahudileri İslâm’a çağırmıyor…
Kur’ân, Hıristiyanları İslâm’a çağırmıyor

gibi İslâm dinine, Kur’ânî dâvete, dinin ruhuna tamamen zıt acayip fikirler, görüşler, iddialar ortaya atanlar böyle bir hizmette çalışamaz.

(8) Dört hak mezhebi, fıkhı, ahkâm-ı şer’iyeyi

inkâr edenler,
mezhepsiz olanlar, telfik-i mezâhib taraftarları

böyle bir ilmî-dinî çalışmada istihdam edilemez.

(9)

Azılı Farmason, taqiyyeci, Müslümanları aldatan Afganî’yi Ümmet-i Muhammed’i kurtaracak büyük önder ve rehber olarak kabul edenler

ve bu yolda propaganda yapanlar da hadîs ayıklama veya tasnifi işinde ve hizmetinde çalıştırılamaz.

(10) Hazret-i İsa’nın nüzulü, Hz. Mehdi’nin geleceği gibi tevâtür beyyinesi ile sâbit nice sahih hadîsi inkâr eden münkirler de bu iş ve hizmette çalışamaz, çalıştırılamaz.

(11) İslâm’a uymayan bozuk bir ideoloji ve doktrin olan

feminizme bağlı olanlar,

âyetleri ve hadîsleri feminizm ışığında yorumlamaya, feminizme uymayan âyet ve hadîsleri zorlama tevillerle açıklayan kişiler de hadîs tasnifi işinde ve hizmetinde çalıştırılamaz.

(12) Tek kelimeyle böyle bir hizmet icazetsiz ilahiyatçıların değil, icazetli ve ehliyetli ulemanın ve muhaddislerin işidir.

Türkiye’de lâik bir rejim ve iktidar vardır.


O da ne doğrudan doğruya ne de dolaylı olarak tefsir, hadîs, fıkıh işlerine karışamaz. Vaktiyle, 1930’lu yıllarda Arapça Kur’ân’ı yasaklayıp

namazlarda Türkçe Kur’ân tercümesi okutma projesini gerçekleştirip

Türkçe tercüme okutmak istemişlerdi ama başarılı olamadılar.

İçinde yaşadığımız çağ bozuk fikirlerin, hasta bir kültürün, sapık medeniyetlerin, küfür ideolojilerinin hakim olduğu

karanlık bir çağdır.

Kur’ân’ı ve Sünneti çağdaşlaştırmak büyük bir hatâ olur.

Bazıları dini, Kur’ân’ı, Sünneti, fıkhı, Şeriatı çağa uydurmak hayallerini ve sapıklıklarını bıraksınlar


ve kendilerini Kur’ân’a, Sünnete, dine uydurmak için çalışsınlar.

Bunu yaparken de, icazetli din ulemasının, icazetli müfessirlerin, icazetli muhaddislerin ilimlerinden ve yorumlarından faydalansınlar.

ABD Evangelistleri, Vatican Haçlıları, İsrail’deki ve diyasporadaki Siyonistler


gerçek İslâm’ı hiç mi hiç istemiyor. Onlar, kendi işlerine gelen yeni reforme edilmiş, çağdaş hale getirilmiş, ılımlı, evcil, sulandırılmış, beşerî bir ideoloji ve hümanizma haline dönüştürülmüş bir İslâm türetmek istiyor. Müslümanlar buna karşı bütün güçleriyle direnmelidir.

Dinimizi bozmak isteyenler ilahî gazaba uğrayacaklardır. Sillenin nasıl, nereden, ne şekilde geleceği belli olmaz. 04 Haziran 2009