Cumartesi(I)

SORU: İslâm nedir, tarifini yapar mısınız?

CEVAP: İslâm, varlık problemine en isabetli, en uygun, yüzde yüz doğru cevap veren ve yeryüzünde, insan yaratılışına ve fıtratına uygun bir barış sistemi ve medeniyet kurulmasını öngören ilahî sistem ve nizamdır. Kendisine bağlanan ve hükümlerini uygulayan insanlara ebedî mutluluk kazandırır.

SORU: Varlık problemi ne demektir?

CEVAP: İnsan sorar: Ben kimim, nereden geliyorum, nereye gidiyorum, var olmamın gayesi ve hikmeti nedir, kendi kendime mi meydana gelmişim yoksa beni var eden Biri mi vardır, O kimdir, beni niçin yaratmıştır, benden ne istemektedir, üzerinde yaşadığım dünya nedir, dünyanın içinde bulunduğu kâinat nedir, nasıl bir hayat sürmem gerekir, doğru olan düşünceler hangileridir, yanlış nedir, iyi ve kötü nedir, güzel ve çirkin nedir?.. İşte bunlar en geniş mânasıyla varlık problemidir. İslâm bunlara en doğru cevabı vermektedir.

SORU: Yeryüzünde, varlık problemine cevap veren başka sistemler de var mıdır?

CEVAP: Vardır. Çeşit çeşit dinler ideolojiler, doktrinler bulunmaktadır. Bunların sistemlerinde birtakım doğrular varsa da, yüzde yüz doğru değildirler, vahim yanlışlar içermektedirler.

SORU: İslâm’ın yüzde yüz doğru oluşu nereden kaynaklanmaktadır?

CEVAP: Kaynağının Allah olmasından… İslâm dini ve nizamı, insan aklı ile yapılmış bir sistem değildir. İnsanlığa Allah tarafından gönderilmiştir.

SORU: İslâm dini, Hazret-i Muhammed’in Allah katından vahiy ve haber getirmesiyle mi başlamıştır?

CEVAP: Hayır, İslâm dini ilk insan Hazret-i Adem ile başlamıştır. İslâm’ın usûlü (temelleri) hep aynı kalmıştır. Sadece çeşitli zamanlarda, çeşitli Peygamberlere gönderilen uygulama ile füruat hükümlerinde değişiklikler olmuştur. Ana, temel, asıl hükümlerde asla değişiklik olmamıştır.

SORU: Şeriat ne demektir?

CEVAP: Şeriat’ın çeşitli târifleri vardır. Şeriat din demektir, Kitap (Kur’ân-ı Kerîm) ve Sünnet’ten çıkartılan hükümlerin tamamı demektir.

SORU: Şeriat kutsal mıdır?

CEVAP: Elbette kutsaldır. Bunda zerre kadar şüphe yoktur. Bazıları

“Ben Müslümanım ama Şeriat’ı kabul etmem”

diyor. Bunlar, bu sözleriyle

(şayet Müslüman iseler)

dinden çıkmış olurlar. Aslında hiçbir bilgili ve şuurlu Müslüman böyle bir söz söylemez. Bunu, Müslümanlara

“Acı Soğan”

diyen

Pembeler

söylemektedir.

SORU: İslâm’a girmek, Müslüman olmak için kapı ve anahtar nedir?

CEVAP:

“Lâ ilahe illallah, Muhammed Resulullah”

demektir. Yani

“Allah’tan başka kendisine kulluk edilecek bir tanrı yoktur ve Muhammed O’nun Elçi ve habercisidir”

diye inanmak ve bunu dili ile söylemektir.

SORU: Sadece

“Lâ ilahe illallah…”

diyen, ondan sonra

“Muhammed Resulullah”

demeyen bir kimse mü’min

(inanan)

olur mu?

CEVAP:

Mü’min olmaz

,

muvahhid

(Allah’a ortak koşmayan, Onu birleyen)

olur.

SORU: Mü’min olmak için ne gerekir?

CEVAP:

Kelime-i Tevhid’in iki cümlesini birden ikrar edip, onlara iman etmek gerekir.

SORU: Yeryüzünde kaç hak din vardır?

CEVAP: Sadece bir hak din vardır. Kur’ân’da “Allah katında (hak ve kabul edilen) din İslâm’dır.” buyurulmaktadır.

SORU: Bazı reformcu ilâhiyatçılar “Diğer kitabî dinler de haktır, onların bağlıları da kurtulacaklar zümresindendir ve onlar da Cennet’e gireceklerdir” propagandasını yapmaktadır. Bu sözlerinin hükmü nedir?

CEVAP: Onların bu iddiaları İslâm’a tamamen zıttır. Kur’ân’a, Sünnet’e, icmaya aykırıdır.

SORU: Bir kimseye, Hazret-i Muhammed’in peygamberliği ve dâveti ulaşsa ve bu kişi bu dâveti reddetse, Peygambere yalancı dese o kimse kurtulabilir mi?

CEVAP: Kurtulamaz.

SORU: Bir hoca,

“Ehl-i Kitap ile Amentüde ittifakımız var”

başlıklı bir yazı yayınlayarak kafaları karıştırdı. Bu doğru mudur?

CEVAP:

Bu söz gerçeklere tamamen aykırıdır ve hezeyandır.

Müslümanlar, Ehl-i Kitab ile Amentü konusunda ittifak içinde değildir. Onlar son Peygamber Hazret-i Muhammed’i inkâr ediyor. O’na hâşâ yalancı diyor. Onlar, Allah’ın insanlığa bir kurtuluş ve hidayet rehberi, bir düstur olarak gönderdiği ilahî kitab Kur’ân-ı Azimüşşan’ı inkâr ediyor, hâşâ ona düzmece kitap diyor. Onlar hak din İslâm’ı inkar ediyor, ona hâşâ uydurma din diyor. Onlar, Tevhid ve Tenzih konusunda vahim yanlışlar içindedir.

“Üzeyir Allah’ın oğludur.” “İsa Allah’ın oğludur”

diyorlar.

Müslümanların Ehl-i Kitab ile Amentü konusunda ittifak halinde olduklarını söyleyebilmek için insanın aklını, sağduyusunu yitirmiş olması gerekir.

SORU:

Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü

ne demektir?

CEVAP:

Haçlılar ve siyonistler tarafından Müslümanlara karşı hazırlanmış bir tuzaktır.

Hiçbir mü’min ve müslim böyle bir ideoloji ve doktrini kabul edemez.

SORU: Müslümanlara gereken, diyalog ve hoşgörü mü yapmaktır

yoksa tebliğ ve davet mi?

CEVAP:

Elbette tebliğ ve dâvet yapmaktır.

SORU: Son zamanlarda, dışarıdan gelen maddî teşvik ve desteklerle yurdumuzun çeşitli yerlerinde,

içinde cami kilise ve sinagog bulunan “Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” siteleri inşa edilmekte

ve buralarda

üç dinin ruhanileri birlikte âyin ve tören yapmaktadır.

Bunun hükmü nedir?

CEVAP:

Böyle şeyler kesinlikle bâtıldır.

Hiçbir Müslüman bu gibi tuzaklara düşmemelidir.

SORU:

Bazıları Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık, bunların üçü de “İbrahimî dinlerdir” diyorlar.

Bu iddia doğru mudur?

CEVAP:

Böyle bir iddia Kur’ân’a ve İslâm’a aykırıdır.

Kur’ân’da, atamız İbrahim Halilullah aleyhisselam için “İbrahim Yahudi ve Hıristiyan değildi: O hanif ve müslimdi” buyurulmaktadır. Dünyada üç İbrahimî din değil, bir tek İbrahimî din vardır ve o da İslâm’dır.

SORU: Bir Müslüman, temel din bilgilerini en doğru, en kolay şekilde nasıl öğrenebilir?

CEVAP: Büyük din âlimleri tarafından yazılmış muteber ilmihal kitaplarından. Ehliyetli ve icazetli din alimi olmayanların kendi kafalarına göre yazdıkları din kitapları okunmamalıdır.

SORU: Bazıları

“Bizim dinimizin ana kaynağı Kur’ân’dır. Ondan sonra da sahih hadîsler gelmektedir. Her Müslüman Kur’ân’ı ve hadîsleri okuyarak dinini öğrensin”

demektedir. Bu metod doğru mudur, geçerli midir?

CEVAP:

Yanlıştır, geçersizdir, çıkar yol değildir.

Kur’ân elbette dinimizin ve Şeriatimizin ana kaynağıdır. Sünnet elbette ikinci ana kaynaktır ama

her Müslüman bunlardan kendi kafasına göre din ve Şeriat hükmü çıkartamaz.

Böyle bir metod sözün ayağa düşmesine,

din konusunda fitne, fesat ve anarşi çıkmasına, Müslümanların bölünüp parçalanmasına, birtakım kimselerin yanlış yorumlar yaparak dinden sapıtmasına yol açar.

SORU: Peki Kur’ân’ı ve hadisleri okumayalım mı?

CEVAP: Öyle bir şey söyleyen yok.

Elbette okuyacağız ama kendi kafamıza göre, kendi re’y ve hevamızla yorum yapmayacağız, hüküm çıkartmayacağız.

SORU: Kur’ân’dan ve Sünnet’ten kimler fıkıh ve Şeriat hükmü çıkartabilir?

CEVAP:

Mutlak müctehid derecesine yükselmiş olanlar.

Bütün İslâm tarihinde, 1400 sene boyunca çok az sayıda mutlak müctehid yetişmiş,

onlardan dördünün fıkıh sistemi Müslümanlar tarafından kabul edilmiştir.

Dinî ve şer’î hükümlerde, fıkıh konusunda, ilmihal sahasında bu dört mezhepten birine tâbi olmak gerekir.

SORU:

Mezhepsizlik

nedir?

CEVAP:

“İslâm şeriatını tehdit eden en tehlikeli bid’attır.”

(Prof. Dr. Said Ramazan el-Büti)

“Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür”

(Muhammed Zâhid el-Kevseri)

SORU:

Telfik-i Mezahip

nedir?

CEVAP:

Mezheplerin hükümlerini karışık olarak uygulamaktır.

18 Eylül 2005