Cuma

 

Başörtülü olduğu için

Merve Kavakçı

‘ya yapılanlar siyasî bir linç girişimi mahiyetindedir. Demokrasi, insan hakları, hukuk, insaf, iz’an, tolerans ayaklar altına alınmıştır. Medya ve politika patronları bir yargısız infaz teşebbüsünde bulunmuşlar, etrafa dehşet saçmışlardır. Ciddî ve medenî insanlara yakışmayan çok ağır üsluplar kullanılmış, gerginlik meydana getirilmiş, provokasyon yapılmıştır.

Ciddî, insaflı, itidalli, temkinli olsalardı; türbana karşı olsalar bile şu mealde konuşmaları gerekirdi:

– Böyle bir şeyi tasvib etmiyoruz, doğru bulmuyoruz ama heyecana, duygusallığa, fanatizme lüzum yoktur. Herkes sâkin olsun, bu meselede hukuku, anayasayı, insan haklarını, insafı hakem yapalım. Hukukçular meseleyi objektif olarak incelesinler, kararı onlar versinler…

Böyle yapmadılar ve bir bardak suda fırtınalar, kasırgalar, tayfunlar koparttılar.

Böyle şeyler büyük insanlara, makam ve mevki sahiplerine, sorumlu kişilere yakışmaz.

Merve Kavakçı yüksek ve parlak bir tahsil görmüş, milletvekili seçilmiş bir vatandaştır. Nazım Hikmet gibi bir kişiyi baştacı edenlerin bu genç hanıma yapmadıkları hücum, hakaret, tehdid kalmamıştır. Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan gibi, Türkiye’nin rejimini zorla değiştirip ülkemizde kızıl bir sistem kurmak isteyenleri göklere çıkartanlar, maalesef Kavakçı’yı yerin dibine batırmaya çalışmıştır.

Bu siyasî linç teşebbüsü ülke, devlet ve millet olarak Türkiye’ye büyük zarar vermiştir. Linççiler türbana karşı olabilirler. Bu onların tercihi, görüşü, inancı veya inançsızlığıdır. Bu görüş ve tercihlerini insaf, akıl, mantık, iz’an dairesi içinde müdafaa etmek hak ve hürriyetine de sahiptirler. Lakin onlar tam bir ortaçağ zihniyetiyle hareket etmişler, ülkedeki millî barışı dinamitlemişler; farklılıklara, çeşitliliklere savaş ilan etmişlerdir.

Türkiye’nin bunca meselesi, derdi, sıkıntısı varken günlerden beri bir milletvekilinin başörtüsü ile uğraşmaktan utanmıyorlar. Bu siyasî linç girişimcileri kesinlikle gerçek laik, gerçek demokrat, gerçek medenî insanlar değildir. Merve Kavakçı’nın başörtüsü ve üniversitelerimizdeki Müslüman kızlara karşı yapılan zulüm ve baskılar en kısa zamanda dış dünyaya duyurulmalıdır. Uluslararası insan hakları mahkemelerine müracaat edilmelidir. Büyük yabancı gazetelere ilanlar verilerek medenî insanlık âlemi haberdar edilmelidir.

Başta İngilizce olmak üzere belli başlı dillerde çok güzel ve ciddî broşürler basılarak yüz binlerce adet dağıtılmalıdır. İslâm dünyasına da bilgi verilmelidir. Siyasî linç bir çözüm değildir. Böyle bir teşebbüs medenîlikle, çağdaşlıkla, vatanseverlikle bağdaşmaz.

Betonarme Cami

İstanbul’un bir semtinde yakın tarihte yapılmış, betonarme ve kubbeli büyük bir cami varmış. Şimdi bu cami yıkılacak, yerine daha betonarme, minareleri daha yüksek, şerefeleri daha bol yepyeni ve lüks bir cami yapılacakmış. Bu iş için de bugünkü rayiç ile bir trilyon lira harcanacakmış. Civarın hayırsever dindarları seferber olmuşlar, para veriyor, para topluyorlarmış.

Müslümanları mahveden, geri bırakan, güçsüz kılan işlerden biri de mimarî bakımdan sanatsız, hattâ çirkin, büyük masraflı, uzun minareli ve bol şerefeli yeni camilerdir. Son kırk senede bunlardan kırk bin kadar yapılmış, yekûn olarak katrilyonlar harcanmıştır.

İslâmî kesim ilim, irfan, kültür, sanat, hukuk tefekkürü, mimarlık, zihniyet itibarıyla geri ve yetersiz vaziyettedir. Müslüman zenginlerin ve ileri gelenlerin bütün güçleriyle bu geriliği, bu yetersizliği, bu güçsüzlüğü gidermek için çalışmaları gerekirken, yıllardan beri betonarme cami binalarıyla meşgul olmaları doğru ve hayırlı bir iş midir?

Müslümanların güçlü, tesirli, nüfuzlu medyası yok. Müslümanların bilgi bankaları, stratejik araştırma merkezleri, plan ve program üreten enstitüleri, sanat ve kültür merkezleri yok.Bütün bu yokluklar ve yoksulluklar içinde durmadan dinlenmeden betonarme cami binası, Kur’ân kursu binası inşa ettirip duruyorlar.

Müslümanlar siyaset, kültür, sanat, tefekkür sahasında dehşetli baskılar altındadır. Daha vasıflı, daha güçlü, daha üstün olmak için var güçleriyle çalışacaklarına cami helaları, cami meşrutaları (imam ve müezzin lojmanları), cami hoparlörleri, cami kaloriferleri, camilere serinleme aletleri, vantilatörler, ışıldaklar koymak için harıl harıl çalışmaktadırlar. Bu işlerin İslâm dâvasına, Muhammed Ümmetine ne yararı olabilir.

Dindar kütle, beş vakit namazı camilerde cemaatle kılmak konusunda Şeriat’a, fıkha, İslâm’ın kesin hükümlerine tamamen ters düşen bir ihmal, gaflet, teseyyüb ve hıyanet içindedir. Her yer cami doludur ama günde beş kez Ezan-ı Muhammedî okununca o camilere gidip de büyük cemaatler halinde topluca ibadet edilmemektedir. Hem durup dinlenmeden yeni camiler yaptırılıp duruluyor, hem de o camilerde toplanılıp günde beş vakit topluca ibadet edilmiyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusudur.

Bazı cahiller, “İstersem camide, istersem evimde, işyerimde kalır kılarım” diyeceklerdir. Yağma yok! Din, fıkıh, Şeriat hür ve mukim erkeklere, şer’î bir özür olmaksızın tek başına farz namazı kılmaya izin ve cevaz vermemektedir. Fıkıh kitaplarımızda cemaat ile ilgili şer’î hükümler vardır. Ağır hastalık, şiddetli yağmur, zifirî karanlık, can emniyeti olmamak gibi özürler dışında, Ezan okununca her Müslümanın camiye gitmesi, cemaate katılması, farz namazı birlikte kılması gerekir. Peygamberimiz, “Bazen namaz vaktinde yerime bir vekil koymak, yanıma birkaç genç almak, yakacak malzeme temin etmek ve cemaate gelmeyenlerin evlerini yakmak istiyorum” buyurarak cemaate katılmayanlara olan dargınlığını dile getirmiştir.

Keşke Müslümanlar kırk yılda kırk bin sanatsız betonarme cami yaptıracaklarına, her caminin parasıyla gerçek bir din alimi, bir rehber, olgun bir Müslüman yetiştirmiş olsalardı. Namazlar barakalarda, tek katlı, kiremit kaplı basit binalarda da pekâlâ kılınabilirdi. Yetiştirilmiş olan kırk bin gerçek âlim, rehber, mürşid, hakikî aydın Müslüman kütleleri uyandırır, doğru yola sevkederdi.

Müslümanlar plansız, programsız, stratejisiz, hesapsız, kitapsız işler yapıyorlar. Cami betonarme bina demek değildir. Cami bir kurumdur.Bina sadece o kurumun bir parçasıdır. Kurumu unutup, binayı esas ve gaye olarak kabul etmek ahmaklıktır, beyinsizliktir. 15 Mayıs 1999