Perşembe

 

Mafyalar ülkesi olan Türkiye’mizde maalesef bir de seçim mafyası bulunmaktadır. Son mahalli seçimlerde bir İstanbul ilçesinde bu mafya hayli dolaplar çevirmiştir.

Bu dolaplardan sadece biri şudur:

400 seçmen mafyayla yapılan anlaşma uyarınca, cep telefonlarındaki fotoğraf makinesi ile filan partiye oy verdiklerini tesbit etmiş ve sandıktan çıktıktan sonra fotoğrafı göstererek 125’er lira almıştır.

Önümüzdeki seçimlerde kapalı seçim yerine girenlerin üzerinde fotoğraf cihazlı cep telefonunun bulundurulmamasında yarar vardır. Seçim mafyasına mensup bir kişi, tanıdıklarımın birine çevrilen dolapları anlatmış ve

“müşterilerden”

şikâyetçi olmuştur. Çünkü vaad edilen ücretin tamamını ödememişlerdir. Sandık başındaki parti temsilcileri gözlerini dört açmalıdır.

Burada çok açık yazamıyorum… Bir seçim mafyası olduğundan kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın. Şimdiden görüşmeler ve pazarlıklar yapılmaktadır.

Eskiden hokkabazlar bir silindir şapkanın içinden bir sürü tavşan, güvercin, eşarp çıkartırlar, seyirciler ağızları açık seyr ederlerdi. Seçim mafyası hokkabazları da sandıklardan atılmamış oylar çıkartmakta çok hünerli ve marifetlidir.

Hiçbir partinin böyle ahlaksızlıklara tevessül edeceğini sanmam. Seçim mafyası ile kimler işbirliği yapıyor? Türkiye’de kirlenmedik, pislenmedik, mıncıklanmadık hiçbir iş ve kurum kalmamıştır. Çok dikkatli olmamız gerekmektedir.

Durumu Yüksek Seçim Kurulu’nun dikkatine arz ederim.

Prof. Şerif Mardin Niçin Dışlanıyor?

Şu zavallılığı görüyor musunuz?

Türkiye Bilimler Akademisi Profesör Şerif Mardin’in üyeliğini üçüncü defa reddetmiş..

Sebebi de şuymuş: Mardin, Said Nursî’yi incelemiş, ilmî eserler yazmış…

Yanlış anlaşılmasın, Şerif Mardin Nurculuk falan yapmamış. Önemli bir şahsiyeti, fikirlerini, görüşlerini, aksiyonunu araştırmış… Bizim bilimciler bu yüzden, uluslararası şöhreti ve kıymeti olan profesörü Akademiye üye yapmamışlar.

Ne büyük zavallılık… Bu zihniyete kızmak mı, acımak mı gerekir?.. Bir ilim adamı, bir araştırıcı için tabu konular olmaz. Hindistan’da Gandi’yi araştırmak nasıl suç değilse, Türkiye’de de Bediüzzaman’ı araştırmak suç olmamalıdır.

Bediüzzaman Atatürk’e karşıymış. Olabilir. Aslında Atatürk’ün en büyük düşmanları dar kafalı, tabucu, fanatik, militan, yasakçı, terorist Kemalistlerdir. Böyle tabular, yasaklar diktatörlük rejimlerinde görülür. Düşünce ve kültür kitapları yabancı dillere çevrilip yayınlanan bir tek Kemalist gösterebilir misiniz?

Yüksek lisans veya doktora çalışması yapmış da, onun metni bastırılmış, o kitapları kasd etmiyorum. Benim bahis konusu ettiğim düşünce ve kültür kitapları şunlardır: Bir Türk akademisyen, üniversite ders kitabı veya doktora tezi dışında bir fikir veya kültür kitabı yazacak, Türkiye’de bir yayınevi bunu basacak, sonra mesela Fransa’da Gallimard veya Le Seuil yayınevlerinden biri bunu Fransızca’ya çevirtecek ve yayınlayacak. Bu kitap satılacak, medyada kritiği yapılacak… Böyle bir şey Türkiye için ne büyük bir hayaldir.

Yasakçı, tabucu, resmî ideolojinin dar kalıpları içinde sıkışıp kalmış, fosilleşmiş bir Türk akademisyenin kitabı faraza Fransızca’ya veya İngilizce’ye çevrilip yayınlansa, bizde düşünce eseri sayılan o kitap oralarda kara mizah kitabı olarak bibliyografyaya geçirilir. Bu tabucu yasakçı adamların ve kadınların çoğu, İstanbul Üniversitesi’nin ana kapısının altından binlerce kere geçmişlerdir ve kapının üzerindeki Türkçe dev kitabeyi okuyamazlar. Niçin okuyamazlar? Çünkü câhildirler. Dedelerinin mezar taşlarını okuyamayan cahillerin Prof. Şerif Mardin gibi haysiyetli bir zatı Bilimler Akademisi’ne almamalarını tabiî karşılamak gerekir.

Camide Müslümanlar Katl Edildi


(Bu yazı üç gün önce kaleme alındı)

Pakistan’da büyük bir facia yaşanıyor. Diktatör Müşerref İslamabad’taki Lâl Camii’ne ordu birliklerini göndermiştir ve cami imamı, diğer hocalar, erkek ve kız Kur’ân talebeleri vahşice şehid edilmektedir. Ben bu satırları 10 Temmuz Salı gecesi saat 11.30’da yazıyorum.

Kanlı çarpışmalar devam ediyor. Pakistan İslâm (!) Cumhuriyeti kuvvetleri Lâl Camii’ndeki Müslümanları katl ediyor. Cami imamının yaşlı annesi de ölüler arasındadır.

Böyle rezil bir savaş tarihte az görülmüştür. Yezid askerlerinin Hazret-i Hüseyin ve yârânını Kerbelâ sahrasında susuz şehid etmesi gibi bir fâciadır bu. Biz Türkiyeli Müslümanlar bu esnada ne yapıyoruz? Çoğumuz işiyle gücüyle, günlük hayatını sürdürmekle meşgul…

Pakistan nasıl bir İslam Cumhuriyetidir ki, askerleri Müslümanları boğazlamaktadır. Hem de camide, din mektebinde.

Bu dökülen kanlar yerde kalmaz. Kan kanı çeker…

Müşerref, ABD ve İsrail ile işbirliği yapan bir diktatördür.

Müşerref ile bizdeki bazı ABD ve İsrail dostları anca beraber kanca beraberdir.

Bir Müslüman olarak Pakistan’daki Müslüman kıyımını protesto ediyorum. Zâlimlere lanet okuyorum. Şehid olan kardeşlerime Allah’tan rahmet diliyorum. Yüreğim kan ağlıyor. Büyük kısmı sersemletilmiş, afyonlanmış, robot veya zombi haline getirilmiş Müslümanlarımız gerekli protestoyu yapmıyor. Yasal prosedüre uyularak Pakistan elçiliği önünde büyük bir miting yapılmalı ve Müşerref rejimi protesto edilmeliydi.

Müslüman medya bu faciayı yeterli şekilde dile getirmiyor. Pakistan’da vahşice şehid edilen Müslümanlar için gıyabî cenaze namazları kılınmalıdır. Şehid edilenlerin Urduca konuşmalarının önemi yoktur. Onlar muhlisen lillah La ilahe illallah Muhammed Resulullah dedikleri için şehid edildiler.

Koskoca Pakistan ABD’nin, İsrail’in oyuncağı olamaz. Pakistan bu katliâma sessiz kalmayacaktır. 13 Temmuz 2007