Çarşamba

 

• Birinci hezeyan: Asr-ı Saadet’te fıkıh mezhebi yoktu. Öyleyse fıkıh mezhebleri bid’attir.

Cevap: Asr-ı Saadet’te Kur’ân-ı Kerim’in bütününü bir araya getiren Mushaf da yoktu. Aynı mantık ve zihniyetle Mushaf’a da mı bid’attir diyecekler? Mushaf, Kitabullah’ın nazmını ve metnini, fıkıh da dinin ahkâmını bir araya getirmektedir. Fıkıh, en faydalı dinî ilimdir.

• İkinci hezeyan: Herkes ictihad yapabilir…

Cevap: İctihadı her Müslüman değil, ictihad yapmaya ehliyeti, ilmi, zekâsı, derecesi, liyakati müsait olan büyük âlimler yapabilir. Böyle olmayanların dört büyük müctehidten birinin mezhebini (fıkıh sistemini veya ekolonü) “bütünü” ile tatbik etmesi gerekir.

• Üçüncü hezeyan: Telfik-i mezâhib (mezheplerin hükümlerini karışık olarak uygulamak) câizdir ve faydalıdır.

Cevap: Şimdiye kadar gelip geçmiş İslâm âlimleri telfik-i mezahibe izin ve ruhsat vermemişlerdir. Bunun taraftarı, Mason Afganî’nin talebesi Mason Abduh’a bağlı olan Reşid Rıza’dır. Ehl-i Sünnet âlimleri bu zatın Telfik-i Mezahib adlı kitabına reddiyeler yazmıştır. Geçen asrın tanınmış fakihlerinden Seydişehirli Mahmud Esad Efendi “Tarih-i İlm-i Hukuk” adlı kitabının İslâm hukuku kısmında “Telfik-i mezahib dini oyuncak etmek demektir” diye yazmıştır.

• Dördüncü hezeyan: Cemalüddin Afganî büyük bir önderdir. Müslümanlar onu imam kabul ederler ve peşinden giderlerse kurtulurlar.

Cevap: Cemalüddin Afganî, ansiklopedilerde hakkında bendler olan tanınmış bir kimsedir ama o asla Müslümanlara rehber ve önder olmaz. Ehl-i iman ve İslâm onun metoduyla selâmete ve kurtuluşa çıkamaz. Çünkü: (1) İranlı olduğu halde kendisini Afganistanlı gibi göstererek, (2) Şii olduğu halde kendisini sünnî göstererek, (3) İngiliz ajanı ve casusu Blunt’la işbirliği yaparak Halife-i Müslimîn Sultan Abdülhamid-Sanî Han’ı tahtından indirmeye çalışarak. (4) İran Şahı Muzafferiddün’i talebe ve müridlerinden birinin öldürmüş olmasıyla, (5) Aktivizme ve şiddete dayanan metod ve reçetesiyle ve tafsilatı uzun sürecek başka sebep ve sakıncalar dolayısıyla Ehl-i Sünnet’e önder, rehber, imam ve lider olması mümkün değildir.

• Beşinci hezeyan: İslâm dininin tek kaynağı Kur’ân’dır. Diğer kaynaklar geçersizdir.

Cevap: Kur’ân-ı Azimüşşan elbette esas ve ana kaynaktır ama onun doğru bir şekilde yorumlandırılması için Resulullah’ın (Salat ve selam olun O’na) Sünneti’nin de ikinci ana kaynak olarak kullanılması şarttır. Ayrıca iki kaynak daha vardır: İcmâ-i Ümmet ve kıyas-ı fukaha. Bin küsur yıldan beri Ümmet-i Muhammed’in en büyük uleması, sülehası, meşayihi, fukahası bu konuda ittifak etmiştir. İslâm’ın ahkâmının tek kaynağının Kur’ân olduğu, diğer kaynakların geçersiz bulunduğu iddiası iyi niyete dayanmamaktadır.

• Altıncı hezeyan: İmamı Ebû Hanife “Benim ictihad yoluyla ortaya koyduğum fıkıh hükümlerinden biri bir hadîse aykırı ise o hadîse uyunuz” demiştir. Binaenaleyh herhangi bir Müslüman Ebû Hanife’nin bu sözüne uyarak, hadîslerden fıkıh hükmü çıkartabilir.

Cevap: Ebû Hanife bu sözü, müctehid derecesinde olanlar için söylemiştir. Müctehid olabilmek için çeşitli variyantlarıyla yüzbinlerce hadîs-i şerifi senetleri ve râvileriyle birlikte ezberlemiş olmak, ayrıca onbeş kadar dinî, şer’î ve Arabî ilimde en yüksek mertebeye çıkmış bulunmak gerekir. Doktor, mühendis, avukat, bakkal, ev kadını gibi Müslümanlar mukallidtir. Ebû Hanife’nin sözü onlara değildir. Reformcular mügalata yapmaktadır. Tuzaklarına düşülmeye.

• Yedinci hezeyan: Bir reformcu “Benim çıkarttığım Kur’ân İslâmlığı doğrudur.Müslümanların inandığı ve uyguladığı İlmihal Müslümanlığı bâtıldır ve bozuktur…” diyor.

Cevap: İslâm dünyasının yüzde doksanını teşkil eden Sünnî Müslümanlar dinlerini ilmihal, akaid, fıkıh, ahlâk kitaplarından öğrenirler. Bu kitaplardaki bilgiler yukarıda beyan etmiş olduğumuz dört kaynaktan çıkartılmıştır. Hakikî ve sahih İslâm budur. Başına “Kur’ân Müslümanlığı” başlığı konulmakla hiçbir reformist ve yenilikçi sistem gerçek İslâm olmaz, sadece bid’at olur.

• Sekizinci heyezan: Peygamber bir postacı idi. Öldükten sonra işi bitmiştir…

Cevap: Peygamber bu fanî dünya hayatına veda etmiştir ama ruhaniyeti ile bütün Müslümanların ta Kıyamet’e kadar kaaidleri, önderleri, rehberleri, imamları, ışık tutucuları olmaya devam edecektir. Biz Sünnî Müslümanlar O’nu, sanki hayattaymış gibi sever ve sayarız, kendisine biat ve itaat ederiz. Vefat etmişlerdir ama Sünnet’i bizim rehberimizdir. Peygambersiz İslâm olmaz.

• Dokuzuncu hezeyan: Sayıları yüzün altında olan mütevâtir hadisler dışındaki hadislere güvenilemez.

Cevap: Ne büyük bir hezeyan! Bu gibi fikirler ve görüşler din alimlerinin değil, oryantalistlerin ve onların çömezleri olan reformcu ve yenilikçi âlim taslaklarınındır. Elimizde onbinlerce güvenilir, kaynağı belli hadis-i şerif bulunmaktadır. Müsteşriklerin bunlar konusundaki tenkitleri kudretli İslâm alimleri tarafından müdellel bir şekilde red, cerh ve ibtal edilmiştir.Peygamber Sünneti ve hadîsler olmazsa Kur’ân doğru bir şekilde tefsir edilemez, açıklanamaz. Müsteşrikler ve çömezleri dinimizin ikinci ana direğini sarsmaya çalışıyorlar.

• Onuncu hezeyan: Kur’ân’daki ve hadîslerdeki hükümlerin bir kısmı tarihseldir, eski zamana aittir, bugün geçerli değildirler…

Cevap: Kur’ân ve Sünnet’teki hiçbir muhkem hüküm geçersiz olamaz. İslâm’ın hükümleri Kıyamet’e kadar geçerlidir. Reformculara bu konuda en ufak bir taviz vermeye hakkımız yoktur.Bu kafa ile bu adamlar ileride “Beş vakit namaz geçmiş devirler için geçerliydi. Şimdi medeniyet ilerledi, bu zamanda insanlar günde beş kez namaz ibadetini eda edemezler…” diyerek namazı ve daha nice kesin emri ve yasağı kaldırmaya kalkışabilirler. İslâm ilahî dindir. Kitabullah hiçbir tahrife uğramamıştır. Allah yanlış yapmaz. Dinde değişiklik olmaz. Değişikliğe muhtaç olan din değildir,Müslümanlardır. Dinimiz, Hazret-i Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselama gönderildiği ve O’nun bize aynen tebliğ ettiği şekilde korunması gerekir.

• Onbirinci hezeyan: Din sadece bir vicdan işidir, dünya ile alakası yoktur.

Cevap: Evet din bir vicdan işidir ama “sadece” bir vicdan işi değildir. Dinimiz bize ne diyor: Dünya ahiretin tarlasıdır, burada ne ekersen âhirette onu biçeceksin… Dünya hayatı bir sınavdır… Dünyada adaletle, hükmediniz, iyilik yapınız… Zulm etmeyiniz, haram yemeyiniz… İslâm dininin hükümleri bu dünya hayatı ile ilgilidir. İslâm, bu dünyada iyilik yapılmasını, kötülüklerden kaçınılmasını emr ediyor. Dini “sadece” bir vicdan işi olarak kabul etmek ve dünya ile hiçbir ilgisi olmadığını iddia etmek onu yok saymak demektir. 06 Mayıs 2004