Salı

 

Gizli protokolların bazı maddelerini keşf ettiğimi sanıyorum. Bazılarını sayayım:

(1) Hem halis Türk, hem de Ahmed Yesevî yolundan giden samimi dindar Müslüman. Böylesine kesinlikle yükseklerde yer vermezler.

(2) Diyelim Türk, fakat Ahmed Yesevî yolunda değil, şu meşhur

Moiz Tekin Kohen, Tekin Alp

yolunda biri. Ona kerhen yüksekte yer verebilirler.

(3) İslâmcı ama iyi Müslüman değil. Hem namaz kılıyor, hem partizanlık yapıyor, ihalelere fesat karıştırıyor, işlerden komisyon alıyor, kendi ikbal ve nüfuzu için küfre her türlü tâvizi veriyor. Bunu kerhen yükseltebilirler, istismar ve istihdam edebilirler.

(4) Hem dindar, hem samimi ve ihlaslı, hem son derece doğru ve dürüst; yalan söylemez, emanete hıyanet etmez, halkı aldatmaz; mal beyanı gayet açık bir şekilde verilmiş, servetinde ve kursağında zerre kadar haram yok. Kitap, Sünnet ve Cemaat yolunda ödünsüz şekilde yürüyor… Böylesine yüksekler kesinlikle kapalıdır.

(5) Emanetler, makamlar, mevkiler, hizmetler ehliyet ve liyakat esasına göre değil, renge, etnik kökene, ideolojiye göre dağıtılır.

(6) Millî gelirin yüzde altmışını küçük bir azınlık alır, geriye kalan yüzde kırkı halkın büyük çoğunluğu paylaşır.

(7) Birtakım temel ve önemli kurumlarda tekelleşme, kartelleşme, baraj vardır. Bunlar demokratik gelişmelere karşı

“Protokollar Sistemini”

korumak ve ayakta tutmakla vazifelidir.

(8) Devlet ile sistemlerini özdeşleştirmişlerdir.

(9) Sistemi değiştirmek isteyenler, seçimlerde yüzde doksan nisbetinde oy alsalar bile gerçek iktidar olamazlar. Onlara bu konuda izin verilmez.

(10) Bir yandan dine karşı olduklarını iddia ederler, bir yandan da laikliği din haline getirirler, bir tür Sezar dini uygularlar.

(11) Beyaz olmayan Türkleri, düşünemez hale getirmek ve böylece kolay bir şekilde yönlendirmek için yazılı kültür lisanını ve eğitimi yozlaştırırlar.

(12) Tarihteki zaferleri, hamasî hadiseleri, ecdadın menkıbelerini hurafe olarak nitelendirirler.

(13) Milyonlarca vatandaşı iç-düşman, tehlike ve tehdit olarak görürler.

(14) Dünyanın bütün ileri, medenî, hukuklu ülkelerinde geçerli olan geniş din, inanç ve inandığı gibi yaşamak hürriyetini

“Gayr-i Beyaz halka”

tanımazlar.

(15)

Kendi ideolojilerini, kendi gizli dinlerini,

kendi çıkarlarını, kendi saltanatlarını, kendi kimliklerini Türkiye’den, Türkiye devletinden, Cumhuriyetten, Türkiye halkının haklarından ve menfaatlerinden, vatandan daha önemli ve üstün görürler.

Şimdilik onbeş madde yazabildim. Üniversitelerimizde değerli hocalar bulunuyor. Bunlardan

birkaç cesur ilim ve kültür adamının ortaya çıkıp

bu gibi konuları tartışması gerekir. Bundan elli küsur sene önce

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Kürsüsü Başkanı Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil hoca

korkmamış, yazmış ve halka ışık tutmuştu.

Onun, 1960 darbesinden sonra kaleme aldığı makaleler dağlardaki, yaylalardaki çobanların kasketlerinin içinde saklanırdı.

Hoca bu cesaretinin cezasını ağır bir şekilde ödemiş,

zindanlarda süründürülmüştü.

Gerçeğe, ülkeye, millete hizmet etmenin elbette bir faturası olacaktır…

Yüksek Kolesterolun İlacı

Bundan üç ay önce kan tahlili yaptırmıştım. Kolestrolüm haddinden fazla çıkmıştı. Kapalıçarşı’da Ay Kafe’yi işleten Uzay hanımın tavsiyesi ile

her gün bir kaşık elma sirkesi

tükettim. Bazen salataya koyarak, bazen bir bardak suya bir kaşık bal ve bir kaşık sirke koyup karıştırarak… Tekrar tahlil yaptırttığımda kolesterolüm normale inmişti… Eskiler

“mücerreb”

derlerdi, yani tecrübe edilmiş, ben de elma sirkesinin kolesterole ve damar sertliğine iyi geldiğini böylece bi’t-tecrübe

(tecrübeyle)

öğrenmiş oldum.

Şekerim biraz fazla çıktı, Uzay hanım onun için

tarçın

kullanmamı öğütledi.

Sabahları bir kaşık toz tarçın yoğurt ile karıştırılıp yenilecekmiş…

Bir de,

kalp hastalıklarına

çok iyi gelen bir formül verdi. Onu da anlatayım:

Ökse otu

alınacak.

Üç bardak soğuk suya üç tatlı kaşığı konacak.

Akşamdan demlenecek. Sabah ılıtılacak

(kaynatılmayacak)

ve termosa doldurulacak. Günde altı defa yarım bardak bir ay boyunca içilecek. İkinci ay, günde üç bardak, üçüncü ay günde iki bardak, dördüncü ay günde bir bardak…

Önceden fazla miktarda yapılıp bekletilmeyecek…Taze taze günlük… Uzay hanımın dediğine göre tabiî ilacı kullananlarda kalp malp hastalığı olmuyormuş.

Çok zahmetli değil, baharatçıdan bir paket ökse otu, biraz toz tarçın, iki gram da İran safranı aldım, hepsine 7 YTL. verdim… Çok ucuz diyorsanız siz 17 lira verin!..

Evet,

ölümden başka her hastalığın ilacı, çaresi, tedavisi vardır.

Ancak bazı kurallara dikkat edilmelidir. Bunların başlıcalarını sayıyorum:

(1) Acıkmadan sofraya oturmayacaksın.

(2) Sofradan, doymadan önce kalkacaksın.

(3) Kesinlikle, hayvan gibi yiyip yiyip semirmeyeceksin.

(4) Sağlığa zararlı ağır, kimyalı, bozuk, sun’î, hormonlu yiyecekler tüketmeyeceksin.

(5) Kesinlikle beyaz ekmek tüketmeyeceksin, kepekli esmer buğday ekmeği yiyeceksin.

(6) Sigara, içki, boyalı-kimyalı gazoz ve meşrubattan uzak duracaksın.

(7) Günde en az beş kilometre, mümkünse temiz havada yürüyeceksin.

(8) Hırslardan, hasetten, kötü niyet ve huylardan uzaklaşacaksın.

(9) Strese sebep olan her şeyden bucak bucak kaçacaksın.

(10) Ucuz ve yavan şeyler yiyeceksin.

Şu husus da hiç unutulmamalıdır: Yediklerimizde iki ana özellik vardır:

Birincisi besin, ikincisi ilaç ve şifa.

Meselâ elma hem gıdadır, hem şifadır. Ekmek de öyle, lahana da, üzüm de…

Faydalı bir gıdanın azı şifa olur, çoğu zarar verir.

Yüz veya iki yüz gram kiraz şifadır, bir oturuşta bir kilo yersen zarar görürsün.

Sanayicilerin hoşuna gitmese de, size bir şey söylemek istiyorum:

Kolalı, boyalı, aromalı, benzoatlı, nitratlı ve daha bir sürü “bilmem neli” meşrubat içmeyiniz.

Evinizde

hakikî limonata, üzüm şırası

(çok keskin hale getirmemek şartıyla),

hakikî yoğurttan yapılmış

ayran

yaptırıp ailece içiniz.

Size bir yemek mönüsü vereyim:

(1)

Yeşil mercimek yemeği.

Pişirirken içine bol miktarda

sarımsak

koyunuz.

(2)

Sebzeli bulgur pilavı.

(Meyhane pilavı).

(3)

Cacık

. Üzerine

zeytinyağı, kuru nane, kekik, çörek otu

dökünüz.

(4)

Üzüm veya kuru elma hoşafı.

Kanaatkâr, zâhid, mütevâzı bir Müslüman için ne büyük ziyafet… 26 Temmuz 2006