Peygamberi Sevmek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Salı
Peygamberi sevmek ve O’na bağlığını göstermek, ism-i şerifi anılınca elini kalbinin üzerine getirip salavat getirmekle bitmez. Peygamberi gerçekten seven Müslüman:
(1) O’nun ahlâkı ile ahlâklanmalıdır.
(2) O’nun sünnetini (elinden geldiği, gücünün yettiği kadar) benimsemeli ve hayata uygulamalıdır.
(3) O’nun getirdiği dini, nizamı, medeniyeti, şeriatı can u yürekten kabullenmeli ve yine gücünün yettiği kadar hayatına uygulamalıdır.
Zamanımızda kendilerini dindar tanıtan, İslâmcılık postuna bürünen bir takım adamlar ve kadınlar var ki, Muhammed aleyhisselatu vesselamın Allah katından getirdiği dine ve Kitab’a, Allah’ın insanlara en güzel bir örnek ve model olarak göndermiş olduğu O Resûl’ün sünnetine aykırı işler yapıyorlar. Meselâ haram yiyorlar… Saçı bitmedik yetimlerin haklarını yiyorlar… İhalelere fesat karıştırıyorlar… Ülkenin, halkın, devletin haklarına ve mallarına el uzatıyorlar… Emanetlere hıyanet ediyorlar… Emanet ne demektir? Vazifeler, memuriyetler, makamlar, mevkiler, başkanlıklar, bütçeler hep birer emanettir. Kur’ân, Peygamber, Hikmet (bilgelik) akıl, vicdan ne diyor? “Emanetleri ehil olanlara veriniz, sakın emanetlere hıyanet etmeyiniz!..”
Lüks, süs, israf, aşırı tüketim, gösteriş, saçıp savurma, dünya şatafatına kapılma gibi çirkinlikler ve günahlar dinimiz tarafından yasak edilmiş, haram kılınmıştır. Birtakım Müslümanlar ve İslâmcılar ise bu günahlara gark olmuştur, yani gömülmüştür.
Adam Müslüman geçiniyor ama ya namazı hiç kılmıyor, yahut bazen kılıyor bazen kılmıyor ve her hal ü kârda, halkın cemaatle namaz kıldığı camilere gidip din ve iman kardeşleriyle birlikte ibadet etmiyor. Bu adam, Resûl-i Kibriya Efendimizin ismi anıldığında elini kalbine götürüp salat u selam getiriyor diye iyi, olgun, kâmil, vasıflı Müslüman mı oluyor? Zehi gaflet!
Resûl ne demiş? “Farz namazında camiye gelip de cemaatle namaz kılmayanların evlerini yakasım geliyor…” Ey İslâmcı ve Müslüman geçinen adam!.. Şahsî menfaatin ve ikbalin mevzuubahis olduğunda uzun yollar aşıyor, şehirlerden şehirlere, ülkelerden ülkelere gidiyorsun, her zahmeti göze alıyorsun da niçin arada bir olsa camiye, cemaate katılmıyorsun? Sebebini söyleyeyim: Camide, cemaatte rant ve menfaat yok da onun için…
Zamanımızda birtakım Müslümanlar veya Müslüman görünenler, kendi taifelerinden biri hırsızlık ve yolsuzluk yapınca seslerini çıkartmıyor, dinsizlerden birinin hırsızlığı duyulunca büyük gürültü kopartıyor. Böyle adaletsizlik, böyle çifte standart olur mu?
Peygamberimizin bir menkabesini anlatayım: Mahzum Oğulları kabilesinden seçkin bir aileye mensup bir kadın hırsızlık yapmış ve yakalanmıştı. Bu kadının affedilmesi için Peygamberimize müracaat ettiler, “Asil bir kadındır, onu bağışlamanızı rica ediyoruz” dediler. Efendimiz müracaatta bulunanlara çıkıştı, şöyle dedi: – Eski toplumlar şu yüzden helâk oldular: Onlar zenginlere, nüfuzlulara müsamaha eder (tolerans gösterir), onları cezalandırmazlardı, fakirleri ise ezerlerdi. Allah’a yemin ederim ki, (sevgili) kızım Fatıma hırsızlık etse, ona da hırsızlık cezası uygulanır…”
Evet, İslâm’da “Benim hırsızım iyidir, senin hırsızın kötüdür” zihniyeti yoktur. 1999’da Marmara bölgesinde büyük bir zelzele oldu, 40 bin vatandaşımız hayatını kaybetti. Oradaki yapılar zelzele nizamnamesine uygun bir şekilde yapılmış olsaydı bu kadar fazla kayıp ve kurban verilmeyecekti.Bir yığın belediyeci, müteahhit, inşaat mühendisi suçluydu. Biz ne yaptık? Bütün suçu günah keçisi gibi Veli Göçer adlı vatandaşın üzerine attık. Onun yaptırıp satmış olduğu binaların altında kalıp ölenlerin sayısı 168’dir.Başka şahıs ve firmaların yaptırdıkları binaların altında kalanların sayısı çok daha fazladır. Mesela, ismini vermeyeyim, başka bir firmanın çürük binalarının altında 200 küsur kişi ölmüştür. Veli Göçer hapiste, ötekisi ise serbest ve ihale almaya devam ediyor. Olur mu böyle şey…
Hem Müslümanlık taslayan, hem de dünya malı için kudurmuşçasına çalışan, haram yiyen, Nemrud ve Firavun gibi lüks, süs püs, israf, gösteriş içinde yaşayanlara birkaç hadîs-i şerif meali nakl etmek istiyorum:
Peygamberimizin sevgili kızı, Annemiz Hazret-i Fatıma radiyallahu anha ev işlerini yapmakta çok zorlanıyordu. El değirmeni ile un öğütmekten avuçları ve parmakları su toplamış, kabarmıştı. Babasından kendisine yardımcı olacak bir hizmetçi istediği zaman Resûl-i Kibriya Efendimiz (salat ve selam olsun O’na) şu cevabı vermişti:
– Kızım… Bedir şehidlerinin yetimleri, hizmetçiye senden daha fazla muhtaçtır…
Bir defasında Hazret-i Fatıma, eşi Hazret-i Ali’nin getirdiği altın bir gerdanlığı boynuna takmıştı. Peygamber-i Zişân Efendimiz bunu görünce:
– Ey Fatıma!.. Muhammed’in kızı boynuna ateşten bir halka takmış denilmesini ister misin?.. buyurmuşlar; bunun üzerine Fatıma annemiz gerdanlığı hemen boynundan çıkarıp sattırmış ve parası ile bir köle satın alıp âzad etmişti.
Günümüzde birtakım Müslümanlar, İslâmcılar beş-on bin dolarlık, hattâ daha pahalı kol saatleri takıyor. Böyle lüksler, süsler, israflar akıllı ve vicdanlı Müslümana yakışır mı? Milyonlarca Müslüman sefalet içinde inlerken bizim Türediler bileklerine bir servet değerinde lüks saatler takıyor ve bununla iftihar ediyorlar. Bileklerinde ateşten cehennem halkaları…
Allah’ı seven, Peygamberi seven, âhireti düşünen gerçek Müslüman parayı sevmez, hele parayı din iman gibi benimsemez, parayı put haline getirmez, altına ve gümüşe, Dolara ve Euroya âşık olmaz.
Peygamber ölüm döşeğine düşmüştü, ateşler içinde kıvranıyordu. Bir ara açıldı, hatırına evinde bir miktar altın bulunduğu geldi. Onların hemen muhtaçlara dağıtılmasını emretti ve şöyle buyurdu:
– Muhammed, geride evinde altınlar bıraktığı halde mi Rabbine kavuşacak?..
Evet, kuru kuruya, sadece dille salat u selam getirmekle peygambere hakkıyla bağlanmış olmayız. O’nun getirdiği dine ve şeriata uyacağız… O’nun sünnetine uyacağız, ahlâkı ile ahlâklanacağız… Dünya-perest, madde-perest olmayacağız… Haram kazanmayacağız, şüpheli kazançlardan uzak duracağız… Zengin de olsak lüksten, israftan, aşırı tüketimden, gösterişten kaçacağız… Kanaatli, mütevâzı, alçakgönüllü olacağız… Paylaşma ahlâkına sahip olacağız… Allah’ın bize ihsan ettiği nimetlerin ve nafakaların bir kısmını fakirlere dağıtacağız… Komşumuz aç gecelerken biz tok yatmayacağız… Lüks ve pahalı otomobillere kurulup Nemrudluk ve Firavunluk taslamayacağız…
Rasûl’ü seven O’nun gibi yaşar… 19 Nisan 2006