İslâmî Hizmet ve Faaliyetler alanına dini imanı para olan, maddeye tapan bezirgan ruhlu habisler sızmıştır. Bundan uzun yıllar önce, I9’uncu asırda Avusturya Macaristan Harp Okuluna
tacir çocuklarının alınmadığına dair bir yazı okumuştum… Aristo
(yanılmıyorsam Respublica’sında), bir tacirin, yüksek vatandaş olabilmek için, ticareti bıraktıktan sonra 15 sene bir temizlik (rehabilitasyon) devri geçirmesini uygun görür.

İslâm dini ticareti menfur (nefret edilen), kötü bir iş olarak görmez. Aksine, doğru ve şerefli tacirler Peygamber aleyhisselam tarafından övülmüştür. Ancak, Yüce İslâm dinine ve Şeriatına göre haram olan, menfur ticaretler vardır:

Kadın satmak haramdır.

Din ve mukaddesat bezirgânlığı yapmak bin kere haramdır.

Para ticareti yani riba ve faiz haramdır.

Vatan satmak yahut vatana ihanet etmek suretiyle kazanılan para, yapılan ticaret haramdır.

Halkı aldatmaya, dolandırmaya yönelik ticaret şaibelidir, haramdır.

Kutsal değerler ve kavramlar asla ticarete alet edilemez, bezirganlık konusu yapılamaz.

Normal ticaret helâldir ama ihtikâr haramdır. İhtikâr nedir? Halkın ihtiyacı olan maddeleri alıp depolamak, saklamak, fiyatlarının artmasına sebebiyet vermek.

Yüce İslâm dinine, Kerim olan Kur’an’a, imana, ahkâm-ı şer’iyeye ve mukaddesata ücretini Allah’tan bekleyerek ihlaslı bir şekilde hizmet edenlere hürmet eder, ellerinden ve eteklerinden öperim. Onlar bizim başımızın tacıdır, onlar Müslümanların en şereflileridir. Onları tenzih ederek konuşuyorum.

Benim kasd ettiklerim din tacirleridir, mukaddesat bezirganlarıdır. Onların dini imanı paradır. Onlarda münafıklığın bütün alametleri vardır. Dilleriyle kutsal kelime ve kavramları telaffuz ederken, yürekleri para para para diye atar. Paranın yanında şöhrete, riyasete, makama ve mevkiye de taparlar.

Yalan söylerler… Halkı kandırırlar… Sözlerini tutmazlar… Emanetlere ihanet ederler… Hadîste “Onların dinleri para, kıbleleri karıdır” buyurulmuştur.

Yakın tarihimizde İslâm’a ve imana hasbeten lillah, muhlisen lillah, an samimilkalb hizmet etmiş büyükler vardır. Birkaçının ismini vereyim: Bediüzzaman Said Nursî, Abdülhakim Arvasî, Silistreli Süleyman Hilmi Efendi. Erbilli Esad Efendi, Adanalı Mahmud Sami Efendi, Bursalı Muhammed Zahîd Efendi, Gönenli Mehmed Efendi, Yahya Efendi dergahı postnişîni Abdülhay Efendi ve diğerleri… Onlara rahmetler okuyoruz.

Hiçbir İslâm büyüğü, dinî, imanî ve Kur’anî hizmetleri zengin olmak, dünyalık elde etmek için yapmamıştır. Yapanlar din büyüğü değil, hain ve merduttur.

Dinî hizmet görenler, fetva ve ruhsat ile geçimlerini sağlayacak maaş ve ücretler alabilirler ama asla din ticareti, mukaddesat bezirganlığı yapamazlar.

Helal kazanç ve ticaret sahaları çok geniştir. Endüstri, ziraat, hayvancılık, iç ve dış ticaret, çeşitli hizmetler ve daha neler neler. Zengin olmak isteyen, İslâm’ın zenginlik konusundaki emir, yasak ve öğütlerine uymak şartıyla bu işleri yapabilir. Lakin din ticareti haramdır, din ticareti lanetlidir, din ticareti yapan haindir, mel’undur, merduttur.

İman ticarete alet edilemez, İslâm edilemez, Kur’an edilemez… Sadece Allah’ın rızasını kazanmak maksat ve niyetiyle ihlaslı bir şekilde din hizmeti yapanların mükafatını bizzat Allah verecektir. Dilerse bir kısmını dünyada verir. Dilerse hepsini ahirette verir. Hiç şek ve şüphe yoktur ki, ahirette elde edilen ücret ve mükafat, dünyadakinden bin kat daha hayırlıdır.

Dini imanı para olan hainler, mel’unlar ve merdutlar Yüce mukaddesatımızı mıncıklamışlardır. Onlar, yakın tarihte ihlasla hizmet edenlerin tarlaya ektiği ekini gök iken biçmeye kalkmışlardır. Onlar ihalelere fesat karıştırmışlardır. Onlar işlerden komisyon almışlardır. Onlar haram, kara, kirli, necis büyük servetlere sahip olmuşlardır. Onlar bu servetlerle, cehennemde kendilerini yakacak ateşin odununu hazırlamışlardır.

Onların yaptıkları hizmet değil, hezimettir. Saçı bitmedik yetimlerin hakkını yiyerek hizmet yapılmaz. Halkın hakkını yiyerek ticaret yapılmaz. İslâmî ticaretin birinci şartı doğruluk, dürüstlük, istikamettir.

Zalim ve fâsık bezirganlar kazandıkları paralarla neler yapıyorlar? Nemrud ve Firavun’un bile sahip olmadığı lüks, müzeyyen, şaşaalı meskenlerde oturuyorlar. İsraf ve gösteriş içinde yaşıyorlar. Beytülmal-i Müslimîni etraflarına peşkeş çekiyorlar. Böyle Müslümanlık olmaz… Böyle hizmet olmaz…

Doğru Yol, Kur’an-ı Azimüşşan’ın gösterdiğidir… Doğru Yol, Resûl-i Kibriya Fahr-i Kâinat aleyhi ekmelüttahiyyat Efendimizin Sünnetinde en ufak ayrıntılarına kadar anlatılmış olan Nurlu Yoldur. Doğru Yol Ashab-ı Güzin radiyallahu anhüm Efendilerimizin yoludur. Doğru Yol, Selef-i Sâlihîn’in yoludur.

Hasanı Basrî’lerin, Şiblî’lerin, Gazalî’lerin, Abdülkadir Geylani’lerin, Ahmed er-Rufai’lerin, Şahı Nakşibend’lerin, Hasan eş-Şazelîlerin ve benzerlerinin yoludur. Yağmacıların, münafıkların, facir ve fasıkların, haramyiyicilerin, mezmum ve merdutların yolu değildir.

Ey Müslümanlar!.. Kendinize geliniz. Dünya sizin için en büyük tuzaktır. Sakın dünyayı kendinize yalancı ve sahte bir cennet haline getirmeye kalkmayınız. Peygamber ne buyurmuş? “Dünya mü’minin zindanı, kafirin sarayıdır.”

Fanî dünya hayatında lüks, konfor, gösteriş, aşırı tüketim, gurur, kibir, debdebe, şaşaa, ihtişam içinde yaşamak için ebedî saadetinizi tehlikeye atmayın. Yaşamak demek, imtihan edilmek demektir. İçinde bulunduğunuz yaman imtihanı unutmayınız.

Müslümanca yaşayınız… Helal kazanınız, helal yiyiniz… Haramların her türlüsünden uzak durunuz… Bilhassa riba ve faizden… Elinizde maddî imkân ve helal servet bulunsa bile kanaatten, zühdden ayrılmayınız, şatafattan kendinizi ve ailenizi koruyunuz… Şeriatın kurtarıcı ölçü, hüküm ve kıstaslarına uyunuz… Kur’an’a uyunuz. Sünnete uyunuz…

Namazı dosdoğru bir şekilde, cemaatle kılınız. Şeytan hepimizi dünya tuzağına düşürmek için çalışıyor, ona uymayınız. Bu dünya oyuncak, bu dünya tuzak, bu dünya fani… Cinnî ve insî şeytanlara uymayınız. Uyarsanız perişan olursunuz, berbat olursunuz…

Bize ötelerden müjdeler, uyarılar, teselliler, haberler gelmiş… Kur’an gelmiş, din gelmiş, Şeriat gelmiş, sınırlar gelmiş… Onlara uymazsak çok zarar ederiz. 01 Aralık 2007