Pamuk Ermeniler Türkler Kürtler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Pazartesi
Bediuzzaman Hazretlerinin çok doğru, çok isabetli, çok hikmetli bir sözü var:
Kendisine Nobel armağanı kazandırılan ve dolar milyoneri yapılan Orhan Pamuk
dedi, başı belâya girdi.
Onun bu söyledikleri mutlak doğrular mı idi? Değildi. Konu tartışmalıydı. Rakam abartılıyordu, Birinci Dünya Savaşının şartları içinde Ermeni ahali tehcir edilmişti ama ölenlerin sayısı bir milyon değil, üç yüz bindi.
Orhan Pamuk Türkiyeliydi, zâhiren Türk’tü. Ermeni soykırımı konusunda Türkiye’nin iddiaları, tezleri vardı. O bunlara taban tabana zıt fikirlere ve görüşlere katıldı. Sen Türkiye’de yaşıyorsun, Türkiye vatandaşısın, çok ihtilaflı bir konuda Türkiye’nin karşısındakilerin görüşlerini ve iddialarını doğruluyor ve destekliyorsun. Bunlar mutlak doğrular değil, göreceli doğrulardır.
Neticeyi biliyoruz: Orhan Pamuk’a Nobel Edebiyat Ödülü kazandırıldı ve büyük para verildi.
Ünlü oldu, zengin oldu… Lakin her şeyin bir faturası var. Ehil ve layık olmadığı bir ödülü elde etmek için bir şeyler yaptı ve şimdi faturasını ödüyor. Herkesin bildiği gibi Türkiye’den kaçmak zorunda kaldı. Nereye gitti? ABD’ye…
Belki de Pamuk, yeni ödüller, yeni şanlar, şöhretler peşinde olduğu için kaçar gibi yaptı. Böyle şeyler sıcağı sıcağına bilinmez ve anlaşılmaz. Aradan elli altmış sene geçtikten sonra ölenler ölür, yeni nesiller tarihi gerçekleri öğrenirler.
Bizim ilericilerin çılgınlar gibi sevdikleri, göklere çıkardıkları,
de Türkiye’den kaçmıştı. O, Pamuk gibi pasaportla normal şekilde kaçmadı, Boğaziçi’nde küçük bir tekneye bindi ve oradan geçen bir Romanya gemisine çıktı. Amerika’ya değil, Sovyetler Birliği’ne kapağı attı. Zalim rejimlerin şerleri dolayısıyla vatanlarını terk edenlere bir şey denilmez, lakin
Son derece tartışmalı olan, millî menfaatlerle ilgisi bulunan bir konuda delilsiz, gerekçesiz, rastgele, sellemehüsselâm konuşuyorsun,
Bu başlığın altında ilmi, ciddî, tarihi bir araştırma mı var? Yok. İşkembe-i kübradan konuşmuş. O tehcir veya sevkiyat hadisesinde can veren Ermenileri Türkler mi öldürmüşler? Hayır.
Ermenileri Türkler öldürmemişti. Sanırım Orhan Pamuk o sözleri kendiliğinden söylemedi.
Meşhur oldu, Nobel armağanını aldı, eserleri bir yığın lisana çevrildi, çuvalla telif ücreti kazandı. Amerika’ya gitmeden önce bankadaki hesabından dört yüz bin dolar çekmiş. Amerika’daki Ermeni lobisi çok güçlüdür, Orhan Pamuk’u bağırlarına basacaklardır.
Haa, Birinci Dünya Savaşının o korkunç yılları içinde Ermeniler acaba kaç Türk ve Müslüman öldürmüşlerdi? Pamuk, Türk-Müslüman soykırımını biliyor mu, bu konuda bir rakam verebilir mi? Bu ikinci doğruyu söyleyene ödül ve para vermezler…
Devletler genellikle çok uzun ömürlü olur, hattâ çoğunluğu, çeşitli değişikliklere uğrasa da hep yaşar, ayakta kalır. Siyasî rejimler, ideolojiler öyle değildir. Onların ömrü kısa olur. Sovyet Birliği’nde Marksist-Leninist ideoloji 70 küsur yıl yaşadı. Nazi iktidarı 10 küsur yıl.
Bir devleti, siyasî rejimle veya resmî ideoloji ile özdeşleştirmek ona yapılabilecek en büyük kötülük olur. Hele tarihî ârızaları ve kazaları devletin temeli olarak görmek çok büyük bir gaflet ve yanılgıdır.
İdeolojiler, sistemler, düzenler eskiyince değişmeli, devlet ise yerinde durmalıdır. Eskiden Fransa’da hükümdar ölünce,
(yeni)
diye bağırılırmış. Şahıslar, kısa veya uzun bir zaman dilimi içinde ne kadar güçlü ve amansız olurlarsa olsunlar fanîdirler, öleceklerdir.
(1) Âdil hukukun üstünlüğü. Hukuk âdil değilse bu üstünlüğün fazla bir kıymeti olmaz.
(2) En geniş manasıyla sosyal, iktisadî, siyasî, kültürel adalet.
(3) Millî kimliğe ve kültüre saygı ve riayet. Bir insanın nasıl ki, kan grubu ve hücrelerindeki DNA değiştirilemiyorsa, milletlerin ve toplumların millî kimlik ve kültürleri de değiştirilemez. Böyle bir değişim zorlama ve tecrübesi yabancılaşmaya, kokuşmaya, bozulmaya, çözülmeye yol açar, bir yığın fenalık zuhur eder.
(4) Millî tarihe saygı.
(5) Siyaset, iktisat, bütün sosyal faaliyetlerde evrensel ahlâk ilkelerine bağlılık ve riayet.
(6) Devletleri, halkları, ülkeleri dejenere eden, çökerten, köleleştiren bütün bozukluklardan kaçınma.
Halkına hürriyet veren, fakat adalet sağlamayan bir devlet çökmeye ve yıkılmaya mahkûmdur. Hürriyeti, zâlimane olmayan bir şekilde kıssa, sınırlasa, fakat adaleti sağlasa ayakta durur, yaşar ve yükselir.
Devlette esas olan devamlılıktır. Tarihî devamlılık, kültürel devamlılık, kimlik devamlılığı. Sistemler, düzenler, ideolojiler ise değişkendir, onlar devamlı olarak ayakta tutulamaz. Eskirler, miadlarını doldururlar, yerlerine mecburen yenileri gelir, getirilir. Devletimizi ayakta tutmak, yüceltmek, güçlendirmek, dünyaya örnek olacak iyi bir hale getirmek istiyorsak, ona yük olan safraları atmak zorundayız. 27 Şubat 2007