Salı

 

Şu anda 2002 yılındayız. Bundan on üç sene sonra 2015 olacak. İşte o tarihte Kudüs tekrar Müslümanların eline geçecektir. Bu bir istihractır, zamanımızdan hayli önce yaşamış ehlullahtan bir zatın keşfidir. Her şeyin en doğrusunu Allah bilir. Bu konuda ileride daha geniş bilgi vereceğim, kaynak göstereceğim.

Hiçbir zulüm sistemi pâyidar ve âbad olmaz. Zulmün sonu berbad olmaktır. Geleceğe dair kehanette bulunmaya lüzum yoktur, tarih zalimlerin nasıl yıkıldıklarını bize bildiriyor.

Zulmü Müslümanlar yaparsa onlar da yıkılacaktır.

İsrail devleti şu anda zulm ediyor, binaenaleyh yıkılmaya mahkumdur.

Rusya Çeçenistan’da zulm ediyor, o da kötülüklerinin cezasını çekecektir. Çeçenistan pek küçük bir ülkeymiş, nüfusu bir milyon kişiymiş, onun da en az onda biri öldürülmüşmüş… Bunlar neticeyi değiştirmez.

Peki süper güç Amerika ne olacak? Şimdilik tuzu kuru görünüyor ama onun da âkıbeti parlak olmayacaktır. O ülkenin yerlisi olan Kızılderililerin kökünü kuruttular, korkunç bir soykırım yaptılar; meşhur bir generalleri “En iyi kızılderili ölü bir kızılderilidir” dedi. Onlar da yaptıklarının hesabını verecektir. “Bizden Kızılderililerin intikamını kim alacak?” demesinler. Hani dolarların, Amerikan pullarının üzerinde adı yazılı Yüce Tanrı var ya, işte O alacaktır. Amerika günahlarına tevbe eder, yapmış olduğu zulümleri telâfi etmek için elinden gelen gayreti gösterirse yıkılmaktan kurtulabilir. Lakin onlarda böyle bir niyet yok.

Osmanlı adaletle, istikametle (doğrulukla), halkına refah ve güven sağlayarak yüceldi. Sonra Kanunî Sultan Süleyman Han’dan sonra işler bozulmaya başladı. Emanetler (makamlar, mevkiler, memuriyetler, vazifeler) ehline verilmedi, sonunda o koskoca imparatorluk birkaç İttihadçı, birkaç Jön Türk elinde battı.

Bir devlet için batmaktan korunmanın birinci çaresi adaletle hükm etmektir. Adaletten sonra, ülkesinde yaşayan halka güvenlik sağlamasıdır. Din, inanç, vicdan, can, mal, ırz güvenliği. Üçüncü madde olarak emanetlerin ehil ve layık olan kimselere verilmesi gerekir. Dördüncü madde halka insaf ve şefkatle muamele edilmesi gerekir. Devletin yüzü asık olabilir ama bu ehl ü iyalini korumak, onlara bakmak için çırpınan bir babanın sertliği gibi olmalıdır.

İran’da şahlık rejimi zulm ediyordu, yıkıldı gitti. Onun yerine gelen Şiî rejim adaletle, istikametle, insafla, hakkaniyetle hükm ederse devam eder; etmezse o da yıkılır.

Filan diktatör otuz küsur senedir ülkesini kötü idare ediyor, halkına bir sürü sıkıntı çektiriyor ve hâlâ yerinde duruyor… Sabırsızlanmayın. Bir ülkeye zulüm gelirse çabucak yıkılmaz. Bazen otuz sene, bazen yetmiş sene, bazen yüz sene devam eder ve sonra gümbür gümbür çöker. Hak Teâlâ ihmal etmez, imhal eder (mühlet verir).

Cenab-ı Hak azan, fuhşiyyat işleyen, ilahî sınırları aşan, fısk u fücur pisliklerine bulaşan bir toplumu zâlimlerle terbiye eder. Resûl-i Kibriya Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz ne güzel buyurmuş: “Siz ne haldeyseniz öyle idare olunursunuz…”

Zâlim bir idareden şikayet edenler fazla atıp tutmasınlar; “Biz bu kötü idareye lâyık değiliz…” gibi lâflar etmesinler. Farkına varmadan Resûlullah’ı tekzib etmiş olurlar da belâlarını bulurlar.

Müslüman bir toplum, emr bi’l-maruf ve nehy ‘ani’l-münker farizasını bilkülliye terk ederse gazab-ı ilahiye uğrar ve azab görür. Azab genel olunca kurunun yanında yaşlar da yanar.

Müslüman bir toplumda para putlaştırılır, din iman haline gelirse o toplum kurtuluştan, selametten ümidini kessin.

Namaz yok, cemaat yok, salâh yok, helâl haram ayırımı yok; lüks, israf, gösteriş, gurur, kibir, konfor ibtilası almış yürümüş; ilmin, irfanın, edebin, görgünün pabucu dama atılmış; erkekler karılaşmış, karılar erkekleşmiş; dindarlık, zühd, takva utanılacak sıfatlar haline gelmiş… Birkaç ucuz reçete ile kurtulacağız… Yağma yok! Kurtuluşun bir ücreti, bir faturası vardır.

Kurtuluş birkaç çeşit hicretle olur. Sayayım;

İsyandan taate hicret etmek,

Tefrikadan cemaate ve birliğe hicret,

Cehilden ilme, günahtan tevbeye ve salâha, haramdan helâle, nifak ve riyadan ihlâsa, eğrilikten istikamete, cebânetten (alçaklıktan) şecaate, dünya sevgi ve ilgilerinden âhirete hazırlanma idrak ve şuuruna hicret.

Bu hicretler olmadan bedava kurtuluş olmaz.

Bunca kötülük var, yine de başımıza taş yağmıyor… Doğrudur. Ancak başımıza taş yağmamasının sebep ve hikmetleri vardır. Bu belde “beldetün tayyibetün…”dür. Peygamber Aleyhissalatü Vesselamın duası vardır bu belde üzerinde. Nice evliyanın, ehlullahın, ‘âmil ulemanın, sülehanın, şühedanın ruhaniyeti vardır burada. Eba Eyyub el-Ensarî radiyallahu anh hazretlerinin bu şehirde medfun bulunması bile ne büyük bir ni’mettir. Bu şehir halkının salâhı, takvası, hüsn-i hali ile ayakta durmuyor; dualarla, ruhaniyetlerle, Cemal ve Rahmet tecellileri ile ayakta duruyor. Kimse gafil olmasın, yan gelip yatmasın, bu durum hep böyle gider sanmasın. Hülâgû Darü’s-selam olan Bağdad’ı zaptettiği vakit, zamanın halifesini bir çuval içine koydurttu ve vahşî Moğol askerlerinin atlarına çiğnettirerek şehid ettirdi; halkın tamamını feci şekilde öldürttü. Sadece lağımlara, kuyulara, mahzenlere saklanabilen birkaç bin kişi hayatını kurtarabildi. Endülüs Müslümanlarının feci âkıbetini tarihler yazıyor. 1912 Balkan harbinden sonra Rumeli Müslümanlarının çektiklerini iyice bilmiyorsanız tarih kitaplarından okuyup ibret alınız.

Allah’a sığınmaktan başka çare yok. Allah’a sığınmak isteyen Kur’an’a uysun, Peygamberin eteğine yapışsın, O’nun sünnetini kendi hayatına uygulamaya çalışsın. Kur’an’ın yorum ve tefsiri hususunda hiç kimse kendi heva, heves ve re’yiyle konuşmasın. Eski büyük ulema, büyük fakihler, büyük imamlar, büyük müctehidler ne demişlerse onların dedikleri aynen kabul edilsin. Bu devirde bazı Kur’an âyetlerinin hükmü kalmamıştır diyen sapıkların peşine düşen belâsını bulmuş olur.

Yakın bir gelecek çok mühim, çok dehşetli, çok korkutucu hadiselere gebedir. Gaflet etmeyin, tedbir alın. 21 Ağustos 2002