Cumartesi

Türkiye ve dünya Müslümanlarının hangi vasıfta ve çapta insanlara ihtiyacı var; yakın tarihten bazı örnekler vererek bu konuya ışık tutmaya çalışacağım. Vereceğim örneklerin çoğu Müslümandır, bir iki de gayr-i müslim şahsiyeti örnek vereceğim.

1. Ahmed Cevdet Paşa. O hem sarıklı cübbeli bir din âlimi, hem de büyük bir idare ve siyaset adamımızdır.

İstanbul’da tarih boyunca iki büyük evrensel hukuk digesti (külliyatı) meydana getirilmiştir. Birincisi justinianus kanunları, ikincisi Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’dir.

Mecelle’nin ortaya çıkmasında Ahmed Cevdet Paşa’nın büyük rolü ve hizmeti olmuştur. Bu zatın lisanımıza, edebiyatımıza, tarihimize, dinimize hizmetleri çoktur. İki ciltlik Kısas-ı Enbiya ve Tevârih-i Hülefa adlı Peygamberler ve İslâm tarihi, lisan bakımından bir şaheserdir. Hem sade, hem zengin Türkçe’nin en güzel örneğidir. Cevdet Paşa devlet hizmetlerinde de büyük makamlara yükselmiş, Sadrazam kaymakamlığı (vekilliği) yapmıştır. O İslâm dinine ve şeriatına sımsıkı bağlı kalmakla birlikte Batı medeniyetinin faydalı ve üstün taraflarını almakta da öncülük etmiştir. Zamanımızda bu ülkede Ahmed Cevdet Paşa ayarında bir kişi var mıdır?

2. Ömer Nasuhi Bilmen. Erzurumlu Ömer Nasuhi Hoca, Osmanlı medrese sisteminin en yüksek kısmında okumuş, dersiâm olmuştur. Üç lisanı, yâni zengin Türkçeyi, Arapçayı, Farsçayı hakkıyla biliyordu. Basılmış Farsça divanı vardır. Osmanlıca güzel şiirler de yazmıştır. Henüz medrese talebesiyken bir de roman yazmıştır. O, ülkemizin geçirdiği tarihî ârıza ve kazalara, siyasî fırtınalara rağmen ölünceye kadar yüce İslâm dinine ve Şeriat’ına hizmet etmiştir. Sadece “Büyük İslam İlmihali” bile, onun adının tarihe altın harflerle yazılması için yeterlidir. Kendisi İstanbul müftüsü iken, 1949’da İstanbul Üniversitesi onun “Hukuk-i İslâmiyye ve İstılahat-ı Fıkhıyye” adlı muhalled eserini yayınlamaya başlamış

, üniversite rektörü Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar, bu kitaba yazdığı önsözde “Geleceğin kanun vâzıları (koyucuları) hazırlayacakları kanunları bu kitaptan çıkartacaklardır”

mealinde bir cümle sarfetmiştir. Ömer Nasuhi Hoca gerçek bir fakih, gerçek bir müftü idi. Uzun bir ömrü dine, din ilimlerine, Ümmet-i Muhammed’e hizmetle geçirmiş, herbiri birer şaheser olan kitaplar yazmıştır. İhlaslı, iffetli, doğru, vakarlı bir hocaydı. Bu devirde bir Ömer Nasuhi Hocamız var mı?

3. Bediüzzaman Said Nursî. Bediüzzaman tek başına bir ümmetti. En büyük baskılar ve tehditler altında, en zor şartlar içinde imana, İslâm’a, Kur’ân’a, Şeriat’a, Sünnet-i seniyyeye, Ümmet-i merhumeye (Allah’ın rahmet ettiği Muhammed ümmetine) hasbeten lillah, garazsız ivazsız hizmet etmiş; yokluk içinde büyük bir fütuhata nâil olmuştur. Onun dinsizliğe karşı vermiş olduğu mücadele bütün Müslümanlara örnek olmalıdır. Bediüzzaman bir ihlâs ve istikamet âbidesiydi. O bazılarının sandığı ve gösterdiği gibi, bir Nurcu büyüğü değil, bir İslâm büyüğüdür. Süflî siyasete karışmadığı, “Euzübillahi mineşşeytan vessiyase” dediği halde, büyük bir inkılap meydana getirmiştir. Her devirde bir Bediüzzaman yetişmez ama 1960’da fanî hayata veda eden o büyük zatın metodundan, fikir ve görüşlerinden, bilhassa ihlâsından ders ve ibret almamız gerekir.

4. Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan. Bu zat zü’l-cenaheyn idi, yâni hem Şeriat hem tarikat kanadı ile uçan bir din büyüğüydü. Büyük bir azme sahipti. Yokluklar içinde eski medrese sistemini yaşatmış, memlekete binlerce hoca ve hizmetkâr yetiştirmiştir. Ondokuzuncu asırda Kafkasya’da büyük İmamlar Nakşî tarikatini müridizm teşkilatı haline getirdikleri gibi Süleyman efendi hazretleri de buna benzer bir teşkilat kurarak Din-i Mübin-i İslâm’a büyük hizmetler etmiştir. O hizmetleri dolayısıyla herhangi bir dünya menfaati ve serveti elde etmemiş, aksine canıyla, malıyla cihad yapmıştır. Bursa’daki düzmece Mehdi vak’asından sonra tutuklanmış, Kütahya’da feci işkencelere mâruz bırakılmıştır.

5. Nelson mandela. Bu da gayr-i müslim bir örnektir. Bu zat, Güney Afrika’daki zencilerin haklarını savunduğu için yirmi sekiz sene çok kötü şartlar altında zindanda yatmış, azim ve iradesinden hiçbir şey kaybetmemiş, hapisten çıktıktan sonra mücadelesine devam ederek milletine siyasî haklarını kazandırmış, zindanında yirmi sekiz sene çile çektiği devletin cumhurbaşkanı olmuştur. Mandela bu hizmetleri esnasında çalmamış, çırpmamış, servet sahibi olmamıştır. Megalomanyaklık da yapmamıştır. Cumhurbaşkanlığı müddeti dolunca seçimleri kazanamamış ve çekilmiştir.

6. Rahibe tereza. Başı örtülü, tesettürlü bir Katolik olan Tereza 1911’de bir Osmanlı vatandaşı olarak dünyaya gelmiş, büyüyünce rahibe olmuş, kendisini Kilise’ye ve insanlığa adamıştır.

Yıllarca Hindistan’ın Kalkütta şehrinde sokaklarda sürünen aç, bazısı cüzzamlı sefil insanlara hizmet vermiş, ömrünün sonuna doğru Nobel ödülü kazanmış, 400 bin dolara yakın ödülün tamamını hayır hizmetlerine vermiştir.

Fakir yaşamış, fakir ölmüş, kendi dinine göre dünyaya sırt çevirmiş bu kadından alacağımız dersler vardır. Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam efendimiz “Hikmet mü’minin yitiğidir, nerede bulursa alır” buyurmuştur.Türkiye’de, İslâm dünyasında Rahibe Tereza ayarında hizmet erbabı şu anda mevcut mudur?

7. Ahmed Davudoğlu. Bu zat Bulgaristan’da doğmuş, oradaki Şumnu Nüvvab Medresesi’nde tahsil etmiş, daha sonra Mısır’da Ezher İslâm Üniversitesi’nde yüksek tahsil görmüştür. Hayatı çilelerle geçmiş, Bulgaristan’da Nüvvab Medresesi Müdürü iken kızıl rejim tarafından casuslukla suçlanmış mahkum edilmiş, baraj inşaatında çalıştırılmış, daha sonra Türkiye’ye gelmiş, ülkemizde hocalık etmiş,

Konya’da müftüler seminerinde dinî nikâhla ilgili sözlerinden dolayı mahkum edilmiş, zindana atılmıştır.

Davudoğlu ihlâslı, âmil (bildiği ile amel eden), müstakim (doğru), mücahid fî sebilillah, ahlâk-ı hamîde sahibi, doğru bildiğini söylemekten korkmayan, sünnî itikadlı, dinde reforma ve yeniliğe karşı, azimli, şecaatli, mürüvvetli bir hocaydı. Nice talebe yetiştirmiş, nice faydalı ve hayırlı eserler vermiştir. Şimdi onun çapında hocalarımız var mı?

8. Gaspıralı İsmail Bey. Kırım Türklerindendir. Gazetecilik yapmış, hem Türklerin, hem bütün âlem-i İslâm’ın yücelmesi için çalışmıştır. Onun Türkçülüğü ve milliyetçiliği, İslâm’a ters düşen menfi bir Türkçülük ve milliyetçilik değildir.

Hindistan’a Bombay’a giderek orada modern usûlde bir İslâm mektebi açılmasına vesile olmuştur.

Çarlık hakimiyetinde yaşamasına rağmen Sultan Abdülhamid Han’a bağlı ve taraftar olmuştur. Nice zorluklar altında Tercüman adlı gazetesini çıkartmış, bu yayın organı Adriyatik sahillerinden Çin sınırlarına kadar geniş Türk âleminde ilgi ile okunmuştur. Gaspıralı şerefle yaşamış, dinine ve milletine yaptığı hizmetleri paraya, servete, mala çevirmek gibi süflî ve iğrenç ârızalardan uzak kalmıştır.

9. Şeyhülislam Mustafa Sabri. Bu zat da hem ilmiye sınıfı içinde, hem de devlet adamlığında çok yüksek derece ve makamlara çıkmıştır. 1922’de yurt dışına gitmiş, en sonunda Mısır’a yerleşmiş, Arapça eserler telif ederek İslâm dinini müdafaa etmiş, sapıklıklarla savaşmıştır.

10. Düzceli Muhammed Zâhid Kevserî. Şeyhülislam Mustafa Sabri efendinin arkadaşıdır. O da, 1922’den sonra yurdunu terketmiş, Mısır’da eser vererek, talebe yetiştirerek vefat etmiştir. Zamanın Gazalî’si denilecek çapta bir kelam âlimiydi. Reformculara, mezhepsizlere, Vehhabilere, yenilikçilere susturucu cevaplar veren bu büyük hocayı ne yazık ki, yeni Müslüman nesiller tanımıyor. Müslümanlar böyle büyük hocaların değerini hakkıyla bilmiş olsalardı, onlar için gönüllerde altın anıtlar dikerlerdi.

Sayılması gereken örnek İslâm büyükleri ve büyük iş başarmış kişiler elbette bunlardan ibaret değildir. Bana ayrılan yerin müsaadesi bu kadar. 09 Ocak 2005