Oğullarını da Göndersinler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cuma
Kimsenin zerre kadar şüphesi olmasın, ABD ve İsrail Suriye ve İran’a saldırmaya hazırlanmaktadır. Hizbullaha karşı uğradıkları hezimetin rövanşını almak isteyeceklerdir. Bu savaşta, İsrail’in kuzey bölgesini güvence altına almak için Güney Lübnan’a Birleşmiş Milletler’in asker göndermesini talep etmişlerdir. İki ülke arasında savaş olduktan sonra, ateşkes imzalayanlar ve o bölgeye uluslararası askerî kuvvet gönderilirse ne yapılır? İki ülke arasındaki sınır bölgesinin “iki tarafına da” asker yerleştirilir. Halbuki Birleşmiş Milletler askerleri sadece Güney Lübnan’da mevzilenecektir. ABD’nin ve İsrail’in amaçları besbellidir: Hizbullahı silahsızlandırmak ve İsrail’i kuzey tarafından garanti altına almak.
Türkiye’nin bu bölgeye asker göndermesi bir felâket olur. ABD’ye ve İsrail’e hizmet edecek güçlere Müslümanlar, Araplar ve bilhassa Hizbullah düşman olacaktır.
Irak’tan Amerika’ya şimdiye kadar resmî rakamla 2500, gerçek rakamla 5000’den fazla ölü asker tabutu gönderilmiştir.
Türkiye iyi ki, Irak’a asker göndermedi. Gönderseydi, oradan ülkemize “şehit” tabutları gelecek, perişan analar yavruları için kendilerini yerden yere atarak kanlı gözyaşları dökecekti.
Şayet Güney Lübnan’a Türk birliği gönderilecekse bu birliğin içinde, gönderme kararına oy veren milletvekillerinin oğulları bulunmalıdır.
İktidar mensuplarının oğulları bulunmalıdır.
Şimdi sırası gelmişken Ankara’daki Diyanet İşleri Başkanlığı’na soruyorum:
“İsrail ve ABD için öleceklere şehit denilebilir mi?”
Başkanlık kendisine yöneltilen dinî soruların cevaplarını, fetvalarını vermeye mecburdur. Bu, onun vazifesidir. Evet cevap bekliyorum.
Soros denilen uluslararası Yahudi, vaktiyle şu meâlde bir laf etmişti: “Ordusu, Türkiye’nin en önemli ihraç malıdır…” Yorum yapmıyorum, düşünün.
ABD’de agresif Evangelistler iktidardadır ve onların yapmayacağı çılgınlık yoktur. Türkiye’nin, bu çılgın Evangelistlerden mutlaka uzak durması gerekir. ABD ile, mecburen ve kerhen iyi münasebetlere devam etmek, lakin Evangelistlerin tuzaklarından uzak durmak.
Evangelistlerin dinî ve mistik inançları içinde şunlar da vardır:
Âhir zamanda Müslümanlarla Yahudiler arasında kanlı ve korkunç bir savaş olacaktır. Bu savaşın öncesinde ve içinde Yahudiler sonuna kadar desteklenmeli ve Müslümanlar tepelenmelidir. Müslümanlar yenilip silindikten sonra İsa Mesih zuhur edecek, Yahudiler de ona iman getirecektir…
Müslüman Türkiye’nin böyle bir inanca hizmet etmesi düşünülemez.
Bizdeki rejim laiktir, bu gibi inançlara karşı mesafeli durması gerekir.
Ankara’da bazı kimselerin Başkan Bush’a ve Uluslararası Siyon Ulularına şükran borçları vardır.
ABD ve İsrail desteklemezse iktidar değişikliği olabilir.
İsrail için bir şey demem ama ABD’den Türkiye’ye seller gibi dolar aktığına dair haberler ve duyumlar almaktayız.
Uluslararası bir Yahudi kesenin ağzını açmıştır.
Önce Güney Lübnan’a asker göndertmek, sonra bir punduna getirip Türkiye’yi savaşa çekmek.
Asker gönderme kararı elbette iktidarın isteği ve Meclis’in tasdiki ile olacaktır.
İktidar, ABD’ye ve İsrail’e olan şükran borçları için mecburen ve kerhen böyle bir istekte bulunsa bile Meclis buna kesinlikle yeşil ışık yakmamalıdır.
Türkiye’nin bölünmüş şekliyle haritalarının açıkça yayınlandığı bir devirde böyle bir macera ülkemizi, devletimizi, halkımızı büyük bir felakete götürür.
Türk kamuoyu, Lübnan’dan gelen bir tabuta bile tahammül edemez.
Evet, ille de asker gönderilecekse önce KENDİ çocuklarını göndersinler. Böylece vatanseverliklerini ve samimiyetlerini somut şekilde isbat etmiş olurlar.
1914’te Sadrazama, Kabineye, Meclis-i Mebusan’a haber vermeden Enver Paşa camarillosu bir punduna getirip, başlarına fes geçirilmiş Alman subaylarının ve askerlerinin idaresindeki Yavuz (Goeben) zırhlısı ile güney Rusya limanlarını bombardıman ettirmiş ve Osmanlı devletini dünya savaşının içine itmiş ve atmıştı. Neticesini biliyoruz.
Sağcı olsun solcu olsun, Atatürkçü olsun dinci olsun, şu veya bu olsun, hiçbir yeni Enver’in böyle bir teşebbüste bulunmasına imkân ve fırsat verilmemelidir.
ABD ve İsrail için, agresif Evangelistlerin çılgın nazariyeleri uğrunda bir tek Türk askerinin burnunun kanamasına bile razımız yoktur.
Türkiye’nin Büyük Ortadoğu ateşinden uzak durmasını istiyoruz.
Türkiye’nin zalimlere ve saldırganlara destek vermesini istemiyoruz.
Ortadoğu’da iki büyük ve güçlü Müslüman ülkenin, ABD ve Siyonistlerin entrikaları yüzünden savaşmasını, milyonlarca Müslümanın ölmesini istemiyoruz.
Vatanımız, devletimiz, halkımız için gerekiyorsa savaşa elbette evet diyoruz. Lakin gerekmeyen, lüzumsuz, başkalarının hesabına yapılan yapılacak savaşlara hayır diyoruz.
Aşağıda madde madde sayacağım şu hususları kimse hatırından çıkarmasın:
(1) İsrail bir “Tarihî ârızadır”, yıkılmaya mahkumdur.
(2) Amerika, Sovyetler Birliği gibi çökecek ve dağılacaktır. Bırakın bir savaşı, bir süper devlet Katrina şiddetinde 10 kasırgaya, onun yanında 10 büyük depreme, ona ilaveten 10 volkan patlamasına bile dayanamaz.
(3) Siyasetlerini ve “meşruiyetlerini” ABD ve İsrail dostluğuna dayandıranlar çok yanlış hesaplar yapmakta, kaygan ve çürük zeminlerde kuruntu ve hayal şatoları inşa etmektedir.
(4) Bu memlekette, elbette bir gün gelecek ve milyarlarca doların hesabı sorulacaktır. Kimler tarafından, nasıl, ne şekilde, ne zaman?.. Bunları bilmem. Bildiğim tek şey, kesin olarak sorulacağıdır.
Meclis’in çatısı altında Türk halkını temsil eden sayın milletvekilleri, vicdanlarının seslerini dinlesinler yeter.
Şayet, mutlaka Lübnan’a asker gönderilmesine olumlu oy verecekse, sayın milletvekili, askerlik yaşındaki ciğerparesini gönüllü olarak göndermelidir. O zaman, yanlış düşünse de, yanlış oy verse de, samimiyetini isbat etmiş olur. 09 Eylül 2006