Çarşamba

Çeçenistan’ın nüfusu bir milyon kişi. Bunun dörtte biri öldürülmüş, vatanından sürülmüş bulunuyor. Türkiye’nin nüfusuna kıyaslarsak on yedi buçuk milyon eder. Korkunç bir rakam… Ölenler feci şekilde can verdiler. Başkent Grozni’de taş üzerinde taş kalmadı. Kadınların ırzına geçildi, sivil erkekler rehine olarak alındı ve yüklü kurtuluş akçeleri karşılığında ailelerine geri verildi. Çeçenistan’da uluslararası savaş hukuku geçerli değil.

En son, bağımsız Çeçenistan’ın meşru devlet başkanı Aslan Mashadov da pusuya düşürülerek şehid edildi. Allah rahmet eylesin. Vatanını, halkını, devletini, dinini, imanını korumak için savaşırken öldü. Ne mutlu O’na!

Çeçenistan faciası insanlığın ve İslâm dünyasının yüz karasıdır.

Yok medeniyetmiş, yok insan haklarıymış, yok şuymuş, yok buymuş… Bunların hepsinin yalan olduğu meydana çıktı. Küçük bir ülke, küçük bir millet vahşice, gaddarca, zalimce, hunharca ezilirken medenî devletler protesto etmediler.

Aslan Mashadov şehid olduğu vakit, İstanbul, Karaçi, Kahire, Cakarta gibi büyük İslâm şehirlerinde birer milyon Müslümanın toplanarak zulmü lanetlemesi, şehide rahmet dilemesi gerekmez miydi? Ufak tefek yetersiz protestolar oldu. Ancak bunlar kesinlikle kâfi değildir.

Sovyetler Birliği yetmiş küsur sene yaşadı ve sonra gümbür gümbür yıkıldı. Rusya Federasyonu, bu gidişle yetmiş sene de yaşamaz. İslâm dünyası afyonlanmıştır, uyuşturulmuştur, duygusuz hale getirilmiştir. Peygamber ne diyor: “Müslümanlar bir vücud gibidir. Vücudun bir yerine bir ağrı, sızı, hastalık gelirse onu tamamı hisseder ve acı duyar.” Biz şimdi böyle miyiz?

Fransa’nın Fas genel valisi Mareşal Lyautey, İslâm dünyasını şöyle anlatıyor: “İslâm âlemi bir müzik aleti gibidir. Bir yerine bir darbe vurulursa, tamamı titreşime geçer.”

1920’lerin başında Hindistan Müslümanları, Hilafet için ayağa kalkmışlardı.

İmanımızı kurtarmak istiyorsak, dünyanın neresinde olursa olsun ezilen, zulme uğrayan, öldürülen, acı çeken, işkenceye uğrayanMüslüman kardeşlerimizi unutmamalıyız. Onların çektikleri acılar, bize de acı vermelidir. Peygamber Aleyhissalatü Vesselam: “Müslüman bir kötülük görürse onu eliyle (fiilen) ortadan kaldırmaya çalışır. Bunu yapamazsa diliyle (sözlü veya yazılı olarak) değiştirmeye çalışır, bunu da yapamazsa kalben kötüler, lanetler, nefret eder. Bu üçüncü hal imanın asgarisidir.”

Çeçenistan’da, Irak’ta, Afganistan’da, Keşmir’de, Filistin’de ve daha başka iklim ve coğrafyalarda ezilen, inleyen, ölen Müslümanlara acımıyorsak imanımız tehlikede demektir.

Yangın uzaktaymış… Ya öyle mi?

Bir ara Afganistan ne kadar asude bir ülkeydi? Fitne fesat yoktu, güvenlik vardı, halk kendi halinde geçinip gidiyordu. Sonra ne oldu? Rus istilası… İslâmî cihad teşkilatlarının savaşı… Ruslar gittikten sonra Müslümanların birbirleriyle boğazlaşması… Taliban rejimi… Amerikan saldırısı… Şimdi orada barış yok, huzur yok, asayiş yok, güvenlik yok… Sefalet, gözyaşı, dullar, yetimler, harabeler…

Osmanlılar zamanında Filistin bir sulh ve sükûn diyarıydı. Kavga, gürültü, nifak şikak, fitne fesat yoktu. Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler, Dürzîler barış içinde yaşıyorlardı. Osmanlı Devleti yıkıldı, Milletler Cemiyeti Filistin’i İngiliz mandası yaptı. Müslümanlarla Yahudiler arasında gerginlik, çekişme başladı, 1948’de İsrail devleti kuruldu ve sonunda bugünkü fecaat tablosu meydana çıktı. Tatilinizi Gazze’de geçirmek ister misiniz?

Sadece Çeçenistan, Keşmir, Irak, Filistin değil, İslâm dünyasının her ülkesinde korkunç facialar yaşanıyor. Nice sözde bağımsız İslâm devletinin hapishaneleri Müslümanlarla dolu… Nedir onların suçları? Hırsızlık mı yapmışlar, kendi halklarını, devletlerini, ülkelerini mi soymuşlar?.. Hayır, onların suçu İslâm’ı istemektir. Çeçenistan’da Putin rejimi, İsrail’de Şaron rejimi Müslümanları eziyor. Beride Müslümanları, Müslüman postuna bürünmüş zalimler eziyor.

Türkiye’de sözde dini-bütün Müslüman, sabah kahvaltısını yapıyor, işine gidiyor, öğle vakti yemek yiyor, yemekten sonra çay içiyor, mesai bittikten sonra evine dönüyor, akşam yemeği, televizyon seyretme, gevezelik yahut sohbet, sonra yatıyor. Günleri böyle geçiyor. Havanın iyi olduğu zamanlar, hafta sonları gezmeye, pikniğe gidiliyor.

Madalyonun arka tarafı… Maalesef madalyonun arka tarafında, yapılması gerekenler görülmüyor.

Müslümansan, günlük hayatını yaşar, işinle meşgul olur, çoluk çocuğunu korur gözetirsin. Bunları yaparken de, Allah’a olan kulluğunu, Peygambere olan bağlılığını, dinine karşı vazifelerini, ümmetini, Müslüman kardeşlerini unutmazsın. Elinden geldiği kadar yardım edersin, üzülürsün, dua edersin.

Aslan Mashadov’un şehid olduğu gün, milyonlarca Türkiyeli Müslümandan kaç kişinin iştahı kesildi, nutku tutuldu, gözünden bir iki damla yaş geldi, kaç kişinin?..

Çeçenistan, Keşmir, Filistin uzakta mı? Hayır, çok yakındadır onlar. Yangın hızla bize yaklaşmaktadır. Türkiye’deki Amerikan karşıtlarının fişlendiğini, tesbit edildiğini biliyor musunuz?

Emr-i mâruf ve nehyi münker yapmayan Müslümanlar, kendilerini doğru Müslüman bilmesinler; güvende olduklarını sanmasınlar. Biz başka hiç günah işlemesek; emr-i mâruf ve nehyi münker yapmamak bize günah olarak yeter de artar.

Dünyanın hangi köşesinde olursa olsun, bir Yahudi’ye bir fiske vurulsa, bütün dünya Yahudiliği ayağa kalkıyor. Sadece Yahudiler değil, bütün Yahudi severler hop oturuyor, hop kalkıyor. Biz Müslümanlar niçin onlar kadar hassas değiliz?

ABD’nin Küba’daki Guantanamo üssünde birkaç Türk esir bulunuyor. Maalesef hükümetimiz, devletimiz bunlarla ilgilenmiyor. Guantanamo’da uluslararası Cenevre konvansiyonu geçmiyor. Esirlerin hiçbir hakları yok, hayvanlar kadar hakları yok. Geçenlerde yazmıştım, Mısır asıllı bir Avustralyalı Müslümana iğrenç işkenceler yapmışlar, yere yatırıp yüzüne hayız kanı dökmüşler.

Uzun yıllardan beri küfrün zerk ettiği afyonlar ve zehirler, bizi mânen felce uğratmış. Gereği kadar üzülemiyoruz, acıyamıyoruz, tepki gösteremiyoruz, lanetleyemiyoruz.

Tekrar ediyorum:

Yangın hızla Türkiye’ye yaklaşmaktadır… Amerikan karşıtları fişlenmektedir.

Diyalog ve hoşgörü taraftarları, bunca zulüm, şenaat, facia içinde dinlerarası kardeşlikten bahsedebiliyorlar. Pes doğrusu!

Türklere ve Müslümanlara “Acı Soğan” diyenlerin Çeçenistan’daki, Irak’taki, Filistin’deki, Keşmir’deki facialar ve zulümler umurunda değil. Onların başka dünyaları, başka kimlikleri, başka dinleri, başka inançları var.

Putin uzun menzilli, atom başlıklı füzelerden bahsediyor. O füzelerin, gerilla savaşlarında hiçbir tesiri ve hükmü yoktur.

Günün birinde vahşi medenilerin, terörist dedikleri çaresiz gruplardan birinin eline bir atom silahı geçerse kullanmakta tereddüt etmeyeceklerdir. Vatanları elden gitmiş, halkları ezilmiş bitmiş, şehirleri yıkılmış, namus ve ırzları kirletilmiş… Kaybedecek neleri kalmış?

Evet böylelerinin eline hasbelkader bir atom silahı geçerse seyreyleyin siz gümbürtüyü.

Bizden çok uzaklarda mı patladı?..Merak etmeyin rüzgârlar, zehirleri ve öldürücü radyasyonları bize doğru getirirler. Gökten yağmurla birlikte azap yağar.

Felaketleri, musibetleri, belâları niçin, sadakalarla, dualarla, emr-i maruf ve nehyi münker yapmakla uzaklaştırmaya çalışmıyoruz?

Not: Şu web sitesinden Çeçenistan’la ilgili sahih bilgiler ve haberler elde edebilirsiniz: www.kavkazcenter.com. (Rusça, İngilizce, Türkçe) 17 Mart 2005