Çarşamba günü de “Manzaralar” başlıklı yazıyı koymuşlar internete salaklar..Türkiye Müslümanlarının en büyük meselesi medenîleşmektir. Müslümanlar kurtulmak, hürleşmek, izzet bulmak, haysiyetle yaşamak istiyorlarsa iki medeniyeti yakalamak zorundadır. Birincisi kendi medeniyetleri, İslâm medeniyeti, tek kelimeyle İslâm; ikincisi bütün dünyayı tesiri ve pençesi içine almış olan Batı medeniyeti.

Medenîleşmek demek şehirlileşmek demektir. Medeniyet, Arapça’daki medîne kelimesinden gelir ki, şehir mânâsını taşır.

Öncelikle bilgi boyutunda; ilimde, irfanda, hikmette şehirlileşmek. Hem İslâm medeniyeti hem de Batı medeniyeti sahasında karşıtlarımızı aşmak. Bunu düşmanlık, rekabet ve husumet ile değil; müsabaka, yarışma zihniyetiyle yapmak.

Cahillikle bir yere varılamaz. ABD’de Harward Üniversitesi’nde 16 milyon, Chicago Ünivesitesi’nde 13.5 milyon kitap varmış. Amerika’nın geri bölgelerinde Utah Üniversitesi’nde 2 milyon kitap mevcutmuş. Bizim en büyük şehrimiz olan İstanbul’un en büyük kütüphanesi Beyazıt Devlet Kütüphanesi’dir ve oradaki bütün kitapların, dergilerin, dökümanların sayısı sadece 450 bindir.

Türkiye bütünü itibarıyla şifahî bir toplumdur. Müslüman kesim, şifahînin de ötesinde cahil ve kültürsüz kalmış, bırakılmıştır.

İslâm medeniyeti bir kitap, yazı, kültür, hikmet, ilim, irfan, sanat medeniyetidir. Gecekondu ve varoş kafasıyla İslâmcılık olmaz, anti-İslâmcılık olur ancak.

Medenîleşmek için bütün Müslümanların okuması, tahsil görmesi gerekmez. YETERLİ sayıda Müslümanın belli bir seviyeye çıkması kâfidir.

Müslümanlar öyle düşünürler, öyle sanat ve kültür adamları yetiştirmelidir ki, bunların doğrudan doğruya İngilizce yazacakları kitaplar bütün dünyada okunmalı, takdirle karşılanmalıdır. Yahut, böyle kişilerin Türkçe kaleme alacakları kitaplar yabancı dillere çevrilmeli, dünya aydınları tarafından merak ve ilgi ile mütalaa edilmelidir.

Türkiye Müslümanları Nobel ve başka uluslararası ödüller kazanan romancılar, ilim, fikir ve sanat adamları yetiştirmelidir.

Son kırk senede İslâm dünyası, Mandela ayarında bir adam, Rahibe Tereza ayarında bir kadın yetiştiremedi. İslâm dünyası ve Türkiye Dr. Albert Schweitzer’e benzer filozoflar, insanlık hizmetkârları yetiştiremiyor.

Müslümanların hür ülkelerde, Eton Koleji ayarında çok üstün, çok vasıflı kolejler açmaları, buralarda geleceğin büyük Müslümanlarını yetiştirmeleri gerekir. Bu kolejlerde fen dersleri asgarî seviyede okutulacaktır. Edebî, felsefî, sosyal kültüre ağırlık vermeyen; fen derslerine, cebire, geometriye, fiziğe, kimyaya, biyolojiye ağırlık veren kolejler bir nevi meslek liseleridir. Onlarla hedefe ulaşmak mümkün değildir.

İslâm dünyasının, Türkiye Müslümanlarının asıl meselesi kaliteli beyin meselesidir. Bin tane yarım aydın bir aydın bile etmez. Zaten yarım aydın denilenler, aslında hiç aydın değildir.

Türkiye Müslümanları iki şeyin gerisinde kalmışlardır:

İslâm’ın, İslâm medeniyetinin ve kültürünün çok gerisinde kalmışlardır.

Genel kültürün, çağdaş kültürün, Batı medeniyetinin de gerisinde kalmışlardır.

Son elli sene içinde, binlerce İmam-Hatip okulu ve Kur’ân kursunun yanında bir tane uluslararası seviyede “Türk Mutfağı Meslek Lisesi” açılmış olsaydı; eşsiz yemek kültürümüzle dünyayı feth edebilirdik. Geçen sene Bulgaristan’ı gezerken bir akşam Varna’da nefis kebaplar yapan bir Türk lokantasında yemek yedik. Sahibi ve işletmecisi Şam Üniversitesi Şer’iyye Fakültesi mezunu bir Türkiyeliydi.

Sanat, estetik, güzellik konusunda vasıflı, güçlü ve üstün olamazsak medeniyet savaşını kazanmamız mümkün değildir.

Müslümanlar büyük mimarlar, büyük hukuk düşünürleri, büyük dekoratörler, büyük modacılar yetiştirmelidir.

Bazı din baronları, bazı din bezirganları, bazı din sömürücüleri islâmî hareketi dejenere etmişlerdir. Onların gafletleri, hıyanetleri, ihtirasları Türkiye Müslümanlarına, İslâm dünyasına, insanlığa büyük zarar vermiştir. Tarih onları lânetle anacaktır.

Baronlar ve sömürücüler milyonlarca Müslümanı boş dedikodularla, faydasız gevezeliklerle, mâlâyâni işler ve lâflarla oyalıyor, uyutuyor ve afyonluyor.

Bir gram ilim ve kültür bir ton gevezelikten ve faydasız güncel dedikodudan hayırlı ve bereketlidir.

Dünyanın onbeş büyük zengininden onu İslâm dünyasındadır. Türkiye’de, gizli şahsî servetleri doların milyarları ile tahmin edilen İslâm büyükleri vardır. Bu muazzam ve efsanevî servetler ne işe yarıyor?

Dünya çapında, tarih çapında bir kâmil ve vasıflı adam, bir milyon yarım yamalak adamdan daha güçlüdür, daha hayırlıdır.

Müslümanlar bütün güçleriyle Gazalîler, İbn Rüşdler, Mevlânâ Celâleddin Rûmîler ve benzeri büyükler yetiştirmek için çalışmalıdır. Keşke elimizdeki bütün maddî imkânları böyle Müslümanlar yetiştirmek için harcasak da, düze çıkıncaya kadar bir müddet şantiye binası gibi camilerde namaz kılsak.

Türkiye, son elli yıl içinde kırk elli bin yeni cami binasına yüz milyarlarca dolar para harcadı. Gerekenden, lüzumu olandan çok fazla hoca, hafız, imam yetiştirdik. Vaktiyle Tibet’in yarısı Budist rahibi imiş. Biz de onlar gibi yaptık.

Böyle metodlarla kurtulmanın imkanı yoktur.

İslâmî hizmetler Kur’ân’ın, Sünnetin, akl-ı selimin, hikmetin, ilmin, irfanın ışığında yapılmalıdır. Yalanla, şarlatanlıkla, soytarılıkla, demagoji ile, ucuz ve gülünç reçetelerle, zekâ özürlü seviyesindeki çare ve çözümlerle islâmî hizmet ve faaliyet yapılamaz.

“Hiç olmayacağına yarım yamalak olsun… Hiç yoktan iyidir…” zihniyetiyle bir yere varamayız. Bugünkü duruma düşeriz.

Karşıtlarımızdan, rakiplerimizden, bizi sevmeyenlerden daha VASIFLI, daha GÜÇLÜ, daha ÜSTÜN olmamız gerekiyor. Bunun için de İLGİ, AKSİYON (amel, ahlâk), ESTETİK (sanat, güzellik, insanlara haz ve zevk veren şeyler) konularında öne geçmemiz gerekir. 05 Temmuz 2001