Kurtulmak İçin
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Perşembe
Bizde son elli yıl içinde en zeki, en kabiliyetli, en başarılı çocuklar ve gençler doktorluk ve mühendislik mesleklerine yönlendirildi. Şimdi bu iki branşa işletmecilik ve bilgisayar eklenmiş bulunuyor. Eğer Türkiye kurtulmak, yücelmek, ayakta ve hayatta kalmak istiyorsa bu tercihleri ikinci plana atıp; eğitim, iletişim, güzel sanatlar, edebiyat, tarih, mimarlık, sosyoloji, antropoloji gibi sahalarda güçlü, vasıflı, üstün elemanlar yetiştirmelidir.
Bu mesleklere ve disiplinlere yönelinmiş ve yeterli sayıda eleman yetiştirilmiş olsa bile, şayet bunlar:
Güçlü, Vasıflı, Üstün… olmazlarsa savaşı ve müsabakayı (yarışmayı) yine kazanamayız. Tekrar ediyorum: Güçlü, vasıflı, üstün… olacaklar.
Adı Türkiye olan bir ülkede, Türkiyeliler olarak yaşıyoruz ve Türkoloji araştırmaları sahasında nal topluyoruz. Daha henüz, Fransızların “Petit Robert”, “Petit Larousse” lügatları gibi birTürkçe lügatimiz yoktur. Daha henüz, Fransız Jean Deny’ninki ayarında bir Türkçe gramer yazamamışızdır. Tarihimize, milletimize, mazimize, kültürümüze layık bir Türkiye Tarihi yazamamışızdır.
Muazzam bir kültür ve sanat mirasımız vardır. Onu henüz kitaplaştıramamış durumdayız.
Bizans’ı yıkıp onun yerine geçmişizdir ama bizde Bizans araştırmaları yoktur. Henüz bir Türk, geniş, mufassal, ilmî bir Bizans Tarihi yazmamıştır. Bütün bu eksikliklerimizi mühendislerle, doktorlarla, hukukçularla, teknokratlarla, telâfi etmemiz mümkün değildir.
Viyana’da okuyan Müslüman öğrencilerin tahsil branşlarını öğrendim ve üzüldüm. Orada yeterli sayıda ahlâklı, zeki, faziletli, yüksek karakterli, idealist, başarılı, başarı kazandıktan sonra azmayacak gencimizin felsefe, mimarlık, sosyoloji, eğitim, tarih, sanat, iletişim, şehircilik okuması gerekirdi.
Tuncer mühendis olsun, ileride çok para kazansın, iyi yaşasın, iyi yesin, iyi hava atsın… Mübeccel de Tuncer gibi olsun… Müslümanın amacı bunlar olmamalıdır.
Peygamberimiz ne buyuruyor? “Beni sevenin başına hemen belâ gelir…” diyor. Bu dünyayı yalancı ve şeytanî bir cennet yapmak isteyenler sapıktır. Böylelerine iyi, akıllı, normal Müslüman demek mümkün değildir.
Çocuklarımıza bülûğ yaşından itibaren bu dünyanın bir imtihan (sınav) yeri olduğunu, mü’minlerin burada mânevî derecelerine göre eza, cefa, sıkıntı çekeceklerini, bunlara sabır ve tahammül etmek gerektiğini, bu fanî hayatın çok tuzaklarla dolu olduğunu, ömrümüzü böyle bir dünyayı sahte bir cennet haline getirmek kuruntusuyla ziyan etmememiz icab ettiğini iyice anlatmamız gerekir.
Okuyacak, hayata atılacak, çuvalla para kazanacak, lüks bir evde oturacak, lüks yazlığı olacak, lüks otomobille gezecek, lüks cep telefonu ile konuşacak, lüks giyinecek, lüks yiyecek, lüks yaşayacak… Bunlar câhillerin, gafillerin, azgınların, sapıkların, yollarını şaşırmışların idealleridir.
Müslümanlar yeryüzünde Allah’ın şâhitleridir, Resulullah’ın mücâhidleridir. Onlar kanaatle yaşarlar, israfa kaçmazlar, kudurup azmazlar. Onlar mâruf ile emr ederler, münkerden de alıkoyarlar. Onlar kötülüklerle fiilen, lisanlarıyla ve kalpleriyle mücadele ederler. Onlar, Allah’ın kendilerine vermiş olduğu nimet ve kazançların bir kısmını muhtaçlara seve seve verirler. Onlar iyiliği destekler, kötülüğü köstekler. Onlar barış, selâmet, hakkaniyet, muhabbet fedâileridir.
Bu saydıklarımı hayata geçirmek için büyük eğitimciler, büyük iletişimciler, büyük fikir adamları, büyük gazeteciler, büyük televizyoncular, büyük mimarlar, büyük şâirler, büyük kahramanlar gerekir.
Böyle büyük Müslümanlar varlıklarını, rahatlarını, servetlerini, sıhhatlerini İslâm davasına adarlar. Geçimlerini ve servetlerini İslâm’ı istismar etmekten, Müslümanları aldatmaktan sağlayan birtakım sözde İslâmcılarla hiçbir ciddî hizmet yapılamaz. Yarım yamalak yetişmiş ve okumuş elemanlarla Müslümanlar kurtuluşa eremez. Ellerine iktidar ve fırsat geçince aç canavarlar gibi haram rantlara saldıran karaktersiz, ahlâksız, faziletsiz düşük adamlarla ve kadrolarla hizmet edilemez. Onlar hizmet erbabı değil, hezimet erbabıdır.
Müslümanların yeni Selahaddin’lere, yeni Şâmil’lere, yeni Emîr Abdülkadir’lere ihtiyacı vardır. Yeni Mimar Sinan’lara, yeni Yunus Emre’lere, yeni Fuzulî’lere, yeni Itrî’lere, yeni Âkif”lere ihtiyacımız vardır.
İlme, irfana, hikmete, yüksek tefekküre, sanata, kültüre, medeniyete ihtiyacımız vardır. Bayraklarımız ve yelkenlerimiz rüzgâr bekliyor. Gönüllerimizi coşturacak neşîdelere ihtiyacımız var.
Ağlamak istiyoruz, bizi ağlatacak heyecanlı hatiplere ihtiyacımız var. Bizler bu ülkede ezici çoğunluğu teşkil ediyoruz ama ülkenin en büyük ve tesirli gazetelerini biz çıkartamıyoruz. Dünyanın hiçbir ülkesindeki üniversitelerde (Fransa dahil) başörtüsü yasak değildir, ama bizde yasaktır. Bu yasağı kaldıracak güçlü, vasıflı, üstün insanlar, önderler, kadrolar istiyoruz.
Bizim medeniyetimiz en büyük medeniyettir ama onu hayata uygulayamıyoruz. Bu uygulamayı gerçekleştirecek elemanlar ve kadrolar istiyoruz. Yüce İslâm davasının birtakım beceriksizlerin, ehliyetsizlerin, samimiyetsizlerin, arivistlerin, acezenin elinde oyuncak olmasını istemiyoruz.
İslâmî hizmet ve faaliyetlerin “Allah için kurban, küp için kavurma” zihniyet ve metoduyla yürütülmesini istemiyoruz. Müslümanların ilimde, sanatta, irfanda, medeniyet ve kültürde düşmanlarından ve karşıtlarından üstün olmalarını istiyoruz.
Kültüre, sanata, tefekküre; câmi helâları, câmi hoparlörleri, câmi meşrutaları, câmi kaloriferleri, câmi klimaları, câmi halıları, câmi mermerleri kadar değer vermeyenlerin; dinimizi, dâvamızı mıncıklamaları felâket ve fecaatinden kurtulmak istiyoruz.
İşte bu istekler, yazımın üst tarafında saydığım elemanlar tarafından gerçekleştirilebilir. Haram rantlar peşinde koşan, ihâlelere fesat karıştıran, “işlerden” komisyon alan, İslâm davasını mıncıklayan ve sömüren haşarat ile hergün biraz daha batağa batarız. “Rabbena Rabbena, hep bana hep bana…” zihniyeti bizi rezilliğe, rüsvaylığa, esirliğe, zillete götürür.
Paraya, zenginliğe, maddeye, servete tapanlar müşriktir! Benliğine tapanlar müşriktir! Din adına yamukluk yapanlar alçaktır! Allah ile yapmış oldukları ahd ü misaka sadık kalmak isteyenler, Muhammedü’l-Emîn sallallahu aleyhi veselleme gerçekten biat etmiş olanlar; ilme, irfana, hikmete, zühde, cihada, sabra, ahlâka, fazilete, namaza, cemaate, ihlâsa sımsıkı sarılmakla mükelleftir (yükümlüdür).
Kurtulmak bir yana, hergün biraz daha batağa batmamızın sebepleri, suçu, sorumluluğu bizdedir. En zeki, en kabiliyetli, en başarılı, cevheri en temiz çocuk ve gençlerimizi İslâm’ı ve Müslümanları yükseltecek hizmet ve faaliyetlere yönlendirelim. Bu iş için gerekirse malımızı mülkümüzü satalım ve parasını onlar için yerli yerinde harcayalım. Bu işi kendi aklımızla yapamayacağımız için ehliyetli, liyakatli, güvenilir kimselerle istişare edelim. 13 Mayıs 2005