Kendi yurdunda garip ve yasaklı Mevlana
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Pazartesi
Yazılarımı devamlı takip eden okuyucularım bilirler; bendenizin bir “faydalı, değerli, kalıcı broşürler” projem vardır. Yıllardır böyle risaleler çıkartılması konusunda yazılar kaleme alırım. Maalesef bu fikri hiç kimse benimsemedi ve hayata geçirmedi, iş başa düştü; son altı ay içinde 10 küçük fakat faydalı ve değerli olduğunu zannettiğim broşür çıkarttım. Bunlardan biri yanda kapağını/birinci sayfasını gördüğünüz “Mevlana Broşürü”dür. Bu broşür İngiliz edibi William Dalrymple’ın 5.X.2005 tarihinde İngiliz the Guardian Gazetesi’nde çıkmış yazısının Türkçe’sidir. Mr. Dalrymple’a bu yazıyı yayınlamamız konusunda verdiği izin dolayısıyla teşekkürlerimi sunuyorum.
Broşüre “Kendi yurdunda garip ve yasaklı MEVLANA” ismini verdik. Arzu edenler ücretsiz olarak bir nüsha Bedir Yayınevi’nden alabilirler (Cağaloğlu Yokuşu, 6/8, Vilayet Civarında. İstanbul. Tel: 0212 519.36.18). Beğenen ve faydalı bulanlar dağıtmak isterlerse, maliyet fiyatı olan 10 kuruştan istedikleri miktarda alıp dağıtabilirler. Postayla bir nüsha gönderilmemektedir.
William Dalrymple, makalesinin ilk paragrafında ne yazmış birlikte okuyalım: “11 Eylül olaylarının yaşandığı, Usame Bin Laden ve medeniyetler çatışmasının konuşulduğu bir dünyada inanılmaz gibi görünse de 1990’lı yılların Amerikasında en çok satan şair, ne Robert Frost, ne Robert Lowell, ne Wallace Stevens veya Sylvia Plath gibi Amerikan Edebiyatı’nın büyük yazarları ne de Shakespeare, Homer veya Dante gibi Büyük Avrupa şairlerinden biridir. Aksine, medrese eğitimi görmüş ve Türkiye’nin bir şehri olan Konya’daki bir medresede [13’üncü asırda] şer’i hukuk dersleri vermiş Müslüman bir din âlimidir.”
Broşüre bir “İLK SÖZ”, bir de “SON SÖZ” yazdım. Onları da takdim ediyorum. Kendisinin e.mailini de veriyorum: www.williamdalrymple.com İngilizce bilip de teşekkür ve tebrik etmek isteyenler birkaç satır yazabilirler.
İlk Söz
Değerli İngiliz edibi, gazetecisi, fikir adamı William Dalrymple’ın the Guardian Gazetesi’nde (5 Kasım 2005 tarihinde) yayınlanmış olan “Neler Dönüyor?” başlıklı yazısını Türkiye okur-yazarları, idarecileri, seçkinleri, (ne kadar varsa) aydınları mutlaka okumalı ve sonra derin derin düşünmelidir. İnsanlık tarihinin görmüş olduğu gerçekten büyük bilgelerden, mutasavvıflardan, eşsiz insanlardan biri olan Mevlana Celaleddin Rumî, vatanı olan bu ülkede yasaklı ve garip vaziyettedir. Onun tarikati yasaktır. Resmî ağızlar ondan bahsederken “Ünlü Türk ozanı ve düşünürü” diyorlar. Söylenmesi gereken doğru sıfatlarını saymıyorlar. O, evliyaullahın büyüklerindendir, mürşid-i kâmildir, hikmetler hazinesidir, Monla-yı Rûm’dur, Tarikat-ı Seniyye-i Mevleviyye’nin pîridir, maneviyat âleminin güneşidir, zahidlerin sultanıdır…
Hazret vefat ettiğinde Konya Yahudileri ve Hristiyanları da onun cenaze merasimine katılmak istemişler; Müslümanlar “O bir İslâm büyüğüdür, size ne?” şeklinde itiraz edince, şu cevabı vermişlerdir: “O, güneş gibidir, ay gibidir, güneşe ve aya herkes muhtaçtır. Biz de O’nu son yolculuğa sizinle birlikte uğurlayacağız.”
İngiliz gazetecinin beyan ettiği gibi şu sıralarda Amerika’da en çok satılan şiir kitapları falan veya filan Amerikan şairlerinin, yahud Dante ve Shakespeare gibi Batı ediblerinin kitapları değil; 13. asırda Konya’da bir medresede Şeriat dersleri okutan Mevlana Celaleddin’in şiir kitaplarıymış. İşte böyle bir zatın tarikatı bizde yasaktır. 1925’e kadar Türkiye’nin çeşitli yerlerinde Mevlevî dergâhları vardı. Haftanın muayyen günlerinde oralarda namazdan sonra ayin-i şerif yapılır, dervişan sema eder, zakiran Allah’ı anar, mutriban en yüksek besteleri icra ederdi.
Mevlevîlik ilim, irfan, hikmet, kemal… edebiyat, şiir, sanat… medeniyet, incelik, görgü, zerafet… tek kelime ile insanlık demektir. Mevlevîliğin kapısına kilit vuranlar bunları yitirmiş olurlar.
Mevlevîlik tarikat olarak İslâm ve Şeriat ile kaimdir. Lâkin ondan Müslüman olmayanlar da feyz ve ışık alabilirler.
Mister William Dalrymple’a bu güzel yazısını Türkçe’ye çevirip yayınlamamız hususunda lutfetmiş olduğu müsaadeden dolayı teşekkür ediyoruz.
Yakın tarihimizde ülkemizde birbirinden tamamen ayrı iki tür tekkeler kapatıldı ve yasaklandı: 1) İslâm tekkeleri yahud zaviye veya dergâhları. 2) Mason tekkeleri veya locaları. Mason tekkeleri 1935’te kapatıldı, 1947’de tekrar açıldı ve halen en geniş bir serbestlik ve hürriyet içinde faaliyetlerini yürütmektedir. İslâm tekke, zaviye ve dergâhları 1925’te kapatıldı, aradan 82 sene geçmiş olmasına rağmen yasak hâlâ sürmektedir. Hiç kuşkusuz bu yasak evrensel insan haklarına; din, inanç, vicdan hürriyetine aykırıdır. Masonluk millî olmadığı, bize dışarıdan gelmiş olduğu halde tekrar serbest bırakılmışken, yüzde yüz bizim kendi medeniyetimizin, kendi kültürümüzün, kendi kimliğimizin müesseseleri olan ve Anadolu coğrafyasında bin yıl boyunca çok büyük hizmetler etmiş olan tasavvuf ocaklarının kapalı tutulmasının bugünkü yabancılaşma, yozlaşma, çözülme ve dağılmada büyük rolü olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Eskiden tarikatlere turuk-ı ‘aliyye denirdi. Bunların iyi insan, iyi vatandaş, iyi Müslüman yetişmesinde büyük rolleri ve hizmetleri görülüyordu. Zirvedeki büyük şahsiyetlerden en küçük esnafa, vatandaşa, insana kadar bu müesseseler yüksek ahlak, yüksek karakter, fazilet, bilgelik, insanlık öğretiyor ve aşılıyordu. Tasavvuf tarikatleri içinde Mevlevîliğin eski tabirle “Tarikat-i Seniyye-i Mevlevîyye”nin müstesna bir yolu vardı. Mevlevîlik, ilim, irfan, bilgelik, sanat, kültür, aşk, heyecan yuvası ve kaynağı idi. Bu tarikatin pîri olan Mevlânâ Celaleddin Rumî (Kaddesallahu Sırrehu’s-Sami) Hazretleri sadece bir İslâm büyüğü değil, evrensel bir mürşid, bir rehber ve bir bilgedir. Dünyanın her yerinde bu büyük zat, hayranlıkla okunur, aziz hatırası canlı tutulurken, asıl vatanı olan Türkiye’de hâlâ yasaklı olması aklın, vicdanın ve havsalanın kabul edebileceği bir şey değildir. Soruyoruz: Ölümünden 700 küsur sene geçmiş bulunuyor; bu yüce zattan, bu devlet, bu ülke, bu halk ne zarar görmüştür? Zarar görmek bir tarafa, çok faydalar görmüştür. O halde onun manevî başkanı ve pîri olduğu Mevlevîlik niçin hâlâ yasaktır? Mevlevîliğin, ithal malı Masonluk kadar hakkı, hukuku, haysiyeti yok mudur? Gönül arzu eder ki Türkiye’nin sıradan ve “derin” sahipleri ve idarecileri artık İslâm tasavvufu üzerindeki baskıları ve sınırlandırmaları kaldırsınlar. Tarihimizin çok buhranlı ve fırtınalı günlerini yaşıyoruz. Dehşetli bir yozlaşma ve yabancılaşma içindeyiz. Vatanımızın bütünlüğü tehlikeye girmiş, her şeyin çivisi çıkmış… Mevlânâ’ya ve Mevlevîliğe son derece muhtacız. Hazret-i Mevlânâ’nın kapısından geçerek, yolundan yürüyerek hidayete eren, Müslüman olan Avrupalı ve Amerikalılardan utanalım… Evet, insaflı bir İngiliz gazetecisinin makalesini içeren bu küçük broşürün başlığını tekrarlayarak bu satırlara son verelim: Kendi yurdunda garip, kendi yurdunda yasaklı Mevlânâ. Yüce Tanrı sırrını takdis buyursun… 24 Nisan 2007