Perşembe

 

Kurtuluşun birinci ve temel şartı iman etmektir. İman ne demektir? Allah’ın varlığına, birliğine, kemal sıfatlarla sıfatlı olduğuna, noksan sıfatlardan münezzeh olduğuna, Peygamber’in risaletine, Kur’ân’ın hak kitap olduğuna, İslâm dininin yegane hak din olduğuna, dinimizin hükümlerinin doğru ve gerçek olduğuna şeksiz ve şüphesiz bir şekilde inanmaktır.

Sadece iman etmekle iş bitmiyor. Dinimizin aksiyon (amel, eylem, yapmak) ile ilgili emirleri, hükümleri de bulunmaktadır. Kurtulmak, ebedî mutluluğa ve selamete sahip olmak isteyen kişi bunları da yerine getirmekle mükelleftir.

Farz ibadetler bu cümledendir. Beş vakit namaz, Ramazan’da oruç, zekat, ömründe bir kere hac.

Farzların yanında, Peygamberin sünnet-i müekkedeleri de yapılacaktır.

İbadetlerden sonra dinimizin ahlâk kuralları da var. Ahlâk, Arapça bir kelime olup huylar demektir. Huylar ikiye ayrılır:

1. Kurtuluşa sebep olan iyi, övülmüş huylar.

2. İnsanı mânen ve maddeten helâk ve mahv eden kötü huylar.

İmamı Gazalî hazretlerinin İhyâu Ulûmi’d-din adlı büyük kitabı, dört cilttir.

Her ciltte on temel konu açıklanmaktadır. Bu ciltlerden biri münciyatı (insanı kurtaran, ebedî mutluluğa eriştiren iyi huyları) anlatır; bir cildi de mühlikâtı (helâk edici kötü huyları) anlatır.

Ahlâk bakımından insanda kuvveler vardır. Her kuvvenin üç hali bulunur:

1. İfrat (aşırılık).

2. Tefrit (aşırılığın öbür kutbu).

3. İ’tidal (orta, âdil hal).

Mesela kuvve-i nâtıkayı ele alalım. İnsandaki konuşma, yazma, fikir ve görüş beyan etme gücü ve yeteneği. Bunun: İfratı, cerbezedir. Ölçüsüz, deli gibi, frensiz pusulasız şeytanca konuşmak, yazmak, söylemek. Hiç durmadan, düşünmeden, ölçüsüz bir şekilde konuşmak, yazmak, fikir beyan etmek. Bunlar aşırılıktır. Makbul değildir. Tefriti, ahmakça ve alçakça suskun kalmaktır. İtidali, yani makbul olan orta hali, hikmetli bir şekilde konuşmak, kelam etmektir.

İnsandaki gazab kuvvetinin de üç hali vardır: İfratı: Hesapsız kitapsız, ihtiyatsız deli gibi, çılgın gibi öfkelenmektir. Bu hal makbul değildir. Tefriti: Alçaklıktır. Tepki gösterilmesi, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılması zarurî ve gerekli olan hallerde tepkisiz ve ilgisiz kalmaktır. İtidali: Şecaattir, yani ölçülü, hikmetli, gerekli bir şekilde öfkelenmek, karşı çıkmaktır.

Müslümanların ahlâk konusunda da bilgili olmaları gerekir. Ahlâkı ve edebi olmayan bir Müslüman zayıf, noksan, vasıfsız bir Müslümandır. Bizim dinimiz hayat dinidir, yaşamakla ilgili hükümleri, kuralları vardır. Müslüman, bunları da bilecek ve hayatına tatbik edecektir.

Dinimiz israfı (saçıp savurmayı, savurganlığı), lüksü yasaklamıştır. İsraf edenler, başka insanların haklarını dolaylı olarak yemiş olurlar. Dinimiz yaşayışta kanaati emr ediyor. İnsanlar kanaatli bir şekilde yaşasalar, dünyanın nimetleri bütün insanlara yeter de artar. Bir kısmı gerekenden, haddinden, ihtiyacından fazla fazla tüketince diğer bir kısmı mahrum kalıyor. İhtiyacından fazla tüketenler bir nevi hırsızlık yapmış olurlar.

Dinimizin aile hayatı ile ilgili hükümleri de vardır. İslâm cinsellik konusunda iffeti, namusluluğu emr ediyor; fuhşu, zinayı, azgınlığı yasaklıyor. İslâm, dünya mallarının ve servetlerinin insana emanet olduğunu, kişinin bunlarla imtihan edildiğini bildiriyor.

Dinimizin güzellikle ilgili hükümleri de bulunmaktadır. Hâdis-i şerifte “Allah güzeldir, güzeli sever” buyruluyor. Müslüman güzel bir insan olmak için çalışmalıdır.

İslâm’ın temelleri amentüdeki altı inançtan, İslâm’ın beş şartından ibaret değildir. Başka temel kurallar ve kurumlar da vardır:

İHLÂS: Müslüman, Allah ile ilgili bütün inanç, düşünce ve eylemlerinde yüzde yüz samimî, katışıksız olmalıdır.

ADALET: Müslüman, yaratıklarla ilgili iş ve hareketlerinde âdil olmalıdır. Olgun ve gerçek Müslüman, gereksiz yere bir karıncayı bile öldürmez, bir otu bile kopartmaz. Hadîs-i Şerifte “Bir nehirden abdest alırken bile suyu israf etmeyiniz” buyruluyor. Bu hâdis, bize ekolojik vazifelerimiz olduğunu gösteriyor.

MERHAMET: “Rahmet etmeyene merhamet edilmez” buyrulmuştur. Müslüman merhametlidir. Ondaki merhamet, Allah’ın Rahman ism-i şerifinin bir tecellisidir. Dinimiz, rahmet dinidir.

HELÂL ve HARAM: Dinimiz bize helâl kazanmamızı, helâl yememizi, haramdan kaçınmamızı emr ediyor.

TESETTÜR: Dinimiz ve Şeriatımız, İslâm kadın ve kızlarının örtünmelerini emr etmektedir. Örtünmek, sadece başına bir eşarp sarmakla bitmez. Nice örtülü kadın ve kızlar vardır ki, mânen çıplaktır. Tesettürün mâhiyetini ve tafsilâtını muteber din kitaplarından okumak gerek.

FÂİZ YASAĞI: Dinimiz fâizi yasaklamıştır. Kur’ân’da, fâizciler Allah’a ve Resulüne savaş ilan etmiş kimseler olarak târif edilmektedir.

MÜNAFIKLIK: Dinimiz münafıklığı kötülüyor. Nifak alametleri nelerdir? Münafık söz söyler, lâf ederse yalan söyler; kendisine bir emanet verilirse ona ihanet eder, onun hakkını vermez. Memuriyetleri, vazifeleri, işleri, makam ve mevkileri, başkanlıkları ehil ve layık olanlara değil de partililere, cemaat-daşlara, yakınlara, eşe dosta, akrabaya, arkadaşlara vermek münafıklıktır, emanete ihanettir. Münafık söz verirse sözünü tutmaz. Münafık düşmanlıkta ve husumette aşırı gider. Münafık halkı aldatır. Münafık, İslâm düşmanı kafirleri ve müşrikleri dost ve velî ittihaz eder (edinir). Münafık din sömürüsü yapar, mukaddesat bezirgânlığı ile servet toplar. Münafık paraya tapar.

Mübarek Ramazan geldi.

Bakalım bu ayda kendimizi islah etmek; iyi, vasıflı, olgun Müslümanlar olmak için neler yapacağız?

İyi bilelim ki, bu kutsal ay tıkınma, işkembe şişirme, yeme ve içmede israf edip ölçüyü kaçırma ayı değildir. Nefsini terbiye etme, kötülüklerden arınma, iyi Müslüman olma ayıdır.

Bakalım Diyanet İşleri Başkanlığı, tarikatlar, dinî cemaatler Ramazan’da ne yapacaklar?

Bakalım bu Ramazan’da kimler beş yıldızlı, gösterişli, israflı, içkili fışkılı, fısklı fücurlu otel ve restoranlarda İslâm’ın yasak kıldığı ziyafetler verecek?

Bir yol ayrımındayız. Ya Ramazan’ı fırsat ve ganimet bilip kendimizi ibadete, hayra, hasenata, iyiliğe vereceğiz. Nefsimizle büyük cihad yapacağız, manevî derecemizin yükselmesi için çalışacağız. Yahut da aşırı tıkınma, dinin yasakladığı Ramazan eğlenceleri, mâlâyâni işler ve laflar, faydasız koşuşturmalar ve konuşmalar ile bu mübarek ayı ziyan edeceğiz. Seçim bize ait. Ya Mevlâya giden yolu tutacağız, ya belâya giden yolu… 15 Ekim 2004