İki Türlü Müslüman Zengin Birilerine Tebrik, Ötekilere Lânet
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Çarşamba
diye bir söz var. İslâmcılar kendi zenginlerini yaratıyormuş… Zengin olmak suç değildir.Meşru yollardan helâl kazançla zengin olmak; zenginliği ile devletine, ülkesine, halkına fayda vermek, hizmet etmek çok iyi bir şeydir. Önemli olan, zenginliğin doğrulukla mı eğrilikle mi, helalle mi haramla mı olduğudur.
1923’te Cumhuriyet kurulduğu zaman kısa zamanda birtakım yeni zenginler türemişti. Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni adlı kitabında bu konu işlenir.
1922’de işgal güçleri çekilip İstanbul Refet Paşa’ya teslim edildiği zaman, düşmanla işbirliği yapmış bazı Ermeni ve Rumlar kaçmışlardı. Bunlardan biri Mateosyan adlı bir zattı. Büyük bir matbaası vardı. Acaba bu matbaa, binası ve içindeki (o zaman için değeri büyük olan) makinaları ile kimin eline düşmüştü? Konu Millet Meclis’nde de dile getirilmiş, hararetli tartışmalar yaşanmıştır.
Mateosyan’ın malları, matbaası, tesisleri Millî Mücadelede İslâmcılık, İkinci Dünya Savaşı’nın başlarında Nazi-Hitler propagandası yapan, daha sonra Stalin ve Bolşevizme yönelen bir gazetecinin zimmetine geçmiştir.
Yakın tarihimizde Müslüman Anadolu tâcirlerinin, sanayicilerinin başarılı olması için çok engellemeler ve kösteklemeler yapıldığını biliyoruz.
28 Şubat günlerinde büyük gazetelerde bol bol “Yeşil Sermaye Tehlikesi” edebiyatı yapılıyordu. Aman Müslümanlar zengin olmasın!..
Müslümanlar sanayiye el atmasın…
Müslümanlar büyük ticaret yapmasın…
Müslümanlar mal üretip ihraç etmesin…
Müslümanlar fâizsiz finans kurumu kurmasın…
O tarihlerde, Türk Hava Yolları’nın uçaklarında Müslüman bir firmanın ürettiği bisküvi ve kekler ikram ediliyor diye Dönmeler kızılca kıyamet kopartmışlardı.
Bütün bu kösteklemelere rağmen Anadolu ve Trakya Müslümanları meşru (yasal) ve helal yollardan ticaret ve sanayi işleri yaparak zenginleştiler. Kayseri, Türkiye’nin dördüncü sanayi şehri oldu.
Müslümanlar, iç piyasada tekeller ve karteller tarafından kösteklendikleri için dünyaya yöneldiler.
Bunlar fena şeyler mi? Değil ama bazıları ve birileri bu gelişmeden çok rahatsız ve tedirgin oluyor. Ah Müslümanlar zenginleşiyor… Ah filâncalar kendi zenginlerini yaratıyor…
Madalyonun arka tarafını da biliyorum.
Holding kuracağız diye bazı münâfıklar bilhassa Almanya’daki Müslümanları dolandırdılar. Millet Meclisi bu konuda araştırma yaptı ve dolandırıcılıklar isbat edildi.
Böyle zenginlikler lânetli zenginliklerdir. Ne ülkeye, ne de zenginleşenlere bu servetlerden hayır gelir.
Türkiye’de din sömürüsü yok mu? Var… Lakin elma ile armutu, samanla buğday tanesini birbirine karıştırmamak gerekir.
Meşru, helâl, ahlâka uygun şekilde zengin olan Müslümanları tebrik ediyor ve alkışlıyorum.
* Devlete vergi ödüyorlar…
* Vatandaşa iş ve aş temin ediyorlar…
* Kazançlarının bir kısmı ile hayır hesanat yapıyorlar…
Ne mutlu onlara!
İslâm’ın ve ahlâkın kabul etmediği yollarla zengin olanları lânetliyorum.
Bir de, devletin ve bazı resmî kuruluşların soyulması meselesi var:
Birtakım türedi herifler hiç ticaret yapmadan, sanayi işiyle uğraşmadan kısa zamanda Karun gibi zengin olmuşlardır. İhalelere fesat karıştırmak, komisyon almak, bin türlü alavere dalavere yapmak… Bunlara bir lânet değil, bin kere lânet olsun.
Sermâye, maddi zenginlik, büyük ticaret, sanayi, üretim, ihracat… Bütün bunlar güçtür. Ahlâkın, faziletin, hikmetin (bilgeliğin) emrinde ve kontrolunda olmak şartıyla böyle zenginlikler lâzımdır.
Zenginliğin de âfetleri vardır.
Birikimsiz, ahlâksız, faziletsiz, hikmetsiz kişi zenginleşince azıp kudurabilir. Bunu önlemek için Müslümanların ülke çapında bir FÜTÜVVET (Gönül yiğitliği) teşkilatı kurması gerekir. Her zengin rabbanî ve ‘âmil din âlimlerine, kâmil mürşidlere, hikmetli ve sâlih büyüklere bağlı olmalı ve onların öğüt ve direktiflerini dinlemelidir.
Sabataycıların kendi “Sazanlarını” dinlemeleri suç olmuyor da, Müslümanların böyle mübarek ve muhterem kişilere bağlı olması niçin suç teşkil etsin?
Müslüman zengin, İsveç’in dünya çapındaki Avea şirketi sahibi zat gibi olmalıdır. Gazeteciler bu zata sormuşlar: Otomobiliniz çok eski değil mi? Tebessüm etmiş ve “Eski sayılmaz, 15 yaşında bir Volvo’dur…” cevabını vermiş!
Müslüman zengin bir emanetçidir. Serveti, fabrikası, malı mülkü, tesisleri ona emâneten verilmiştir. İmtihan edilmektedir.
Kesinlikle azmayacak, kudurmayacak, lüks ve israfa yönelmeyecektir.
İslâm’da mâli (para ve mal ile yapılan) ibâdetler vardır. Zekât vermek farz bir malî ibadettir. Zekâtın ötesinde hayır hasenat yapmak nâfile mâlî ibadettir.
Salih zengin Allah ile ticaret yapan kimsedir. Ne mutlu ona.
Böyle zenginlerin etrafında birtakım münâfıklar, cerrarlar, çarpıcılar dolaşır durur. “Hacı bey Hacı bey Hacı bey… Para para para… Yardım yardım yardım… Ver ver ver…” Zavallı zenginler bunlardan kurtulamazlar.
Akıllı ve firasetli zengin isteyene vermez. Kendisi araştırma yapar, ehil kimselere danışır ve bir plân ve program dahilinde hayır yapar.
(1) Helalinden meşru şekilde kazanıp zengin olanları tebrik ediyoruz.
(2) Haram ve gayr-i meşru şekilde zengin olanları lânetliyoruz.
(3) Din sömürüsü yaparak, Müslümanları dolandırarak zengin olanları bin kere lanetliyoruz.
Son on gün içinde bir yerde okudum, “Din ticaretinin hiç zararı yoktur. Böyle ticaret yapanlar hep kâr ederler…” deniliyordu. Ne büyük hezeyan… Asıl en büyük zarar ve hüsran din ve mukaddesat bezirgânlığındadır. Bunu yapanlar hem bu dünyada, hem de ebedî kalınacak yer olan âhirette rezil, rüsvay ve sefil olurlar. Böyle münâfıklar için
diyorum. 31 Mayıs 2007