Hizmetkârlar Hezimetkârlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cumartesi
İslâm’a, İmana, Kur’ân’a, Şeriata, Sünnete taraftar olanlara ve hizmet edenlere sempati duyar ve hürmet ederim. Onları benimser ve desteklerim…
Ancak bu hizmetlerin ihlâsla ve hikmetle yapılmasını isterim…
İslâm diyor, iman diyor, Kur’ân diyor ama ihlâslı değil, bu kutsal konuları alet ve istismar ederek din sömürüsü yapıyor, onu desteklemem, benimsemem.
İslâm’ı ikinci plana atıyor, kendi cemaat ve tarikatini ön plana çıkartıyor, onu da desteklemem.
Peygambere saldırılıp hakaret edilince kılını kıpırdatmıyor, tepki göstermiyor ama kendi din-başına dil uzatılınca, haklı veya haksız bir tenkit oku atılınca küplere biniyor, ortalığı velveleye veriyor, kızılca kıyamet kopartıyorsa onu da desteklemem, benimsemem.
Bir yandan İslâm İslâm İslâm diye feryat ediyor, öbür yandan mezhepsizlik, telfik-i mezahip, Necdîlik, Mason Afganîcilik, Fazlurrahmancılık yapıyor, onu da desteklemem. Çünkü böyleleri kaş yapayım derken göz çıkartır, merhum üstad Ahmed Davutoğlu hocamızın tâbiriyle
yaparlar.
İslâmcı geçinir ama kendi hizbini, cemaatini din ile özdeşleştirir, kendi din-başını kâinatın mihveri, Akl-ı Evvel sanır, Ümmet şuuruna sahip değil, hizip ve fırka asabiyeti içinde dengesini kayb etmiş, onlardan da fayda gelmez, hizmet beklenmez. Bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak benim gözümde, din konusunda hiç yanılmayan tek kişi Resûlullah Efendimizdir.
Her Müslüman fıkıhta, akaidde hangi müctehid imama bağlıysa onun dediklerini, onun ictihadlarını bütünüyle kabul eder. Müctehid imamımız genelde isabetli ve doğru ictihad yapmıştır. Füruata ait meselelerde yanılma ihtimali de vardır.
Tabakat-ı fukahanın en alt derecesi ve rütbesi olan eshab-ı fetvadan bile olmayan, sıradan bir hocadan başka olmaktan başka bir özelliği bulunmayan kendi din-başları için “O yanılmaz, o ne derse doğrudur, ona itiraz edilmez, o ne yaparsa isabetlidir…” gibi inançlara sahip olanlara acımak gerekir.
Şeyhler ikiye ayrılır: Hakikî şeyhler ile sûrî şeyhler. Bunların iki sınıfı da icazetlidir. İcazeti olmayan şeyh meyh değildir. Gerçek şeyhler son derece saygıya lâyık, önemli, yol gösterici, doğru yola kılavuzluk yapıcı muhterem kişilerdir. İcâzeti olmak şartıyla sûrî şeyhler de hürmete layıktır.Tarikatları ve icazetleri dolayısıyla kendilerine saygı gösterilir.
İcazetsiz, sahte şeyhler, eski tâbirle müteşeyyihlar (şeyh taslakları) hürmete layık değildir. Ancak fitne ve fesat çıkmaması için kendilerine bir şey denilmez. Şeriatsız tarikat olmaz. Binaenaleyh kendisinde Şeriata aykırı haller görünen kişi şeyh değildir.
diyenler beyinsizdir. Dediklerine kulak asılmaz ve onlarla birlikte hizmet edilmez.
Şu kimseler din, iman, Kur’ân, Şeriat hizmeti yapamazlar:
Ahmaklar… Ahmaklık, tedavisi olmayan bir hastalıktır. Nitekim İsa aleyhisselam “Ben Allah’ın izni ve yaratması ile ölüleri dirilttim, lâkin ahmaklar için yapabileceğim bir şey yoktur…” buyurmuştur.Bir ülkede din hizmetleri ahmakların, zekâ özürlülerin eline kaldıysa orası batmış demektir.
Kara câhiller… Karacahil o kadar cahildir ki, cahil olduğunu bilmez ve kabul etmez, her işe ve hizmete burnunu sorkar, hizmet ediyorum diye hezimete sebebiyet verir.
Ahlâksızlar. Ahlâksız ve faziletsiz kişi,
diyerek din sömürüsü yapar, Müslümanları dolandırır, din hizmetleri için harcaması gereken paraların bir kısmını zimmetine geçirir.
Bid’atçiler. Bid’ati kendisini küfre götürecek kadar vahim olan kişiler din hizmeti yapamazlar.Çünkü onlar sapıktır ve saptırıcıdır.
Halk doğrudan doğruya din hizmeti yapabilir mi? Yapamaz. Halk, gerçekten, ihlâs ile, ilim akıl ve hikmet dairesinde hizmet edenleri destekleyerek, dolaylı şekilde hizmet edebilir.
Soru: Sen böyle diyorsun ama birtakım bozuk kimselerin de hizmeti görülüyor… Cevap: Hadîs-i şerifte “Allah bu dini fâsık ve fâcir kişi ile de te’yid eder (güçlendirir)“ buyrulmuştur. Bu bir istisnâdır. Kural, din hizmeti yapacakların salih, muttaki, ihlâslı, zâhid, âbid olmalarıdır.
Soru: İslâmî hizmetler, dinî faaliyetler için toplanmış hayır paralarını zimmetlerine geçirenler nasıl kimselerdir? Cevap: Onlar çok alçak ve düşük kimselerdir, onlar
Soru: Adam dindar bir kişi. Şöyle böyle namaz kılıyor, Ramazan’da oruç tutuyor, hacca ve umreye gidiyor… Lâkin bu adam cep telefonuna, otomobile dininden fazla önem veriyor. Meselâ kendisini aydınlatacak faydalı, sahih, kıymetli dinî kitapları okumuyor, böyle kitapları almıyor, her ay önemli bir meblâğı cep telefonuna yatırıyor. Günde birkaç saat televizyon seyr ediyor, yarım saat olsun ilmihal ve ahlâk kitaplarını mütalaa etmiyor. Böyle bir adama ne dersiniz? Cevap: Ona adam bile denilmez. Yeni çıkmış, faydadan çok zararı olan bir âlete tapınırcasına hayran olan, o âlete gösterdiği ilgiyi dinî değerlere göstermeyen bir adam asla dindar olamaz. Bu kafadaki kimselerden köy olmaz, kasaba olmaz.
Soru: Sizce Müslüman halk uyuyor mu? Cevap: Büyük kısmı uyuyor. Uyuyor demek yerine “uyutuluyor” demek daha doğru olur. “İnsanlar uykudadır, öldükleri zaman uyanırlar…” buyurulmuştur. Müslüman halkı uyandırmak gerek. Bu iş kimlerin vazifesidir?
(1) Gerçek ve icazetli ulemanın (din âlimlerinin)
(2) Gerçek şeyhlerin.
(3) Ziyalı Müslüman okur-yazarların, bilhassa medya mensuplarının.
Gaflet içinde karanlıkta kalmış Müslümanları uyarmak ve aydınlatmak bir emr-i mâruf ve nehy-i münker vazifesidir, farzdır. Bu farz terk edilirse Ümmet’in ve ülkenin üzerine ilâhî azab geleceği Peygamber tarafından haber verilmiştir.
Soru: Bazı Müslümanlar ve sözde hizmet erbabı, dindar kesimden milyarlarca dolar topluyor ve bu paralarla camilere hela, camilere kalorifer, klima, meşruta yaptırıyor. Bunlar hizmet midir? Cevap: Değildir. Din iman elden gitmiş, cehalet karanlıkları toplumu sarmış, Müslümanlar esir esaret, zillet içinde zebun ve perişan olmuş. Bizim o biçim dindarlar camiye hela, camiye kalorifer, camiye klima, minareye hoparlör yaptırmak için koşturup duruyorlar. Bunlar akıllı mıdır, deli mi? İrtidat (dinden çıkış) almış yürümüş, bizimkiler cami helâsı yaptırıyor…Her iş bitmiş de sıra buna gelmiş gibi. 23 Nisan 2006