Perşembe

 

Yetkisi, ilmi, uzmanlığı, ehliyeti, liyakati olmayan mukallid Müslümanların dinî konularda atıp tutmaları, birbirleriyle tartışmaları, indî yorumlar yapmaları, âmiyâne tâbirle dinî meseleleri mıncıklamaları zamanımızın müzmin âfetlerinden ve felâketlerindendir.

Bu büyük bir fitne ve fesattır. Bu kapıyı açanlar büyük vebal ve sorumluluk altındadır.

Çürük bir dişin olsa ve çektirmek istesen, elinde diş-çekme kerpeteni bulunan, fakat dişçi olmayan cahil birine çektirtir misin? Çektirtmezsin. Ehliyetli ve hâzık bir dişçi ararsın, ona gidersin.

Gözünde bir rahatsızlık olsa, baytara mı gidersin, yoksa göz uzmanı bir tabibe mi?

Güzel bir kumaşın var, ondan kendine bir elbise diktireceksin. Kime gidersin? İyi bir terziye.

Yemek yemek için bile, iyi bir ahçıya sahip lokantaya gidersin.

Cahil ve ehliyetsiz bir kaptanın kumanda ettiği gemiye biner misin?

Peki her hususta ehliyete, liyakata, uzmanlığa değer veriyorsun da, dinî konularda niçin bu kurala uymuyorsun?

“Kur’ân Allah tarafından insanlığa gönderilmiş hak kitaptır, binaenaleyh o kutsal metni kendim kafama göre yorumlayabilirim” diyorsun. Bu cümlenin birinci kısmı doğrudur, ikinci kısmında yanlış düşünüyorsun. Kur’ân elbette bütün insanlığa bir hidayet rehberi, bir düstur olarak gönderilmiştir ama onu herkes kendi re’yiyle, kendi aklıyla, kendi hevasıyla yorumlayamaz. Herkes ondan kendi kafasına göre hüküm çıkartamaz.

Kur’ân-ı Kerîm’i ibadet maksadıyla okursun. Ehliyetli âlimlerin yazdıkları tercüme, meâl ve tefsirleri incelersin ama kendi kafana göre ondan hüküm çıkartamazsın, ona mânâ veremezsin.

“Ebû Hanife nasıl ictihad yapmışsa ben de yaparım” diyenler ne kadar büyük bir yanılgı içindedir. Bizler o büyük imamın (İslâm önderinin) tırnağı bile olamayız ilimde, irfanda, firasette, dirayette, takvada.

Bin dört yüz küsur yıllık İslâm tarihinde bir tek İmam-ı Azam Ebû Hanife çıkmıştır. O, fıkıh ilminin babasıdır, diğer müctehid imamlar onun talebeleri ve çocukları durumundadır.

İslâm nedir? Dinî ve dünyevî her hususta Son Peygamber Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve selleme uymaktır.

Peygamber (Salat ve selâm olsun O’na) Miladî 632 tarihinde vefat etti. Yerine vekiller, halifeler bıraktı. Evet, her devirde, her asırda, her batında O’nun vekilleri, vârisleri, halifeleri vardır.

1. ‘Âmil, takvalı, salih, râsih, faziletli Şeriat ve zâhir âlimleri onun vekilleridir.

2. Bâtın imamları olan mürşid-i kâmiller de O’nun vekil ve halifeleridir.

3. Gerçek tarikat şeyhleri de bu zümreye dahildir. (Şeyh taslakları, müteşeyyihler dahil değildir.)

4. Üveysî meşrebli birtakım sâlih zatlar da bu nuranî taife içindedir.

Müslüman, dinî, fıkhî, şer’î konularda bu gibi zevata itaat eder, onlara tâbi olur; kendi kafasına göre dinî hüküm uydurmaz, hele dinî konuları asla tartışmaz, mıncıklamaz.

Kur’ân-ı Azimüşşan’ı anlamak, ondan feyz almak mı istiyorsun? O halde, muteber ve güvenilir müfessirlerin telif ve tasnif etmiş olduğu tefsir kitaplarını okuyacaksın.

Arapçan varsa, bu dille yazılmış tefsirleri, yoksa ehliyetli müfessirlerin kaleme almış oldukları Türkçe tefsirleri okuyup mütalaa etmelisin.

Kitap piyasasında onlarca tefsir varmış… Olabilir. Bunların hepsi de muteber ve güvenilir değildir.

1. Elmalılı Hamdi efendinin sekiz ciltlik tefsiri muteberdir. Bu tefsir Türkçedir ama, yakın tarihimizde lisanımız büyük suikast ve sabotaja mâruz kaldığı için, dil-zede yeni nesiller bu Türkçeyi anlayamazlar. Sadeleştirmeleri yapılmıştır, onlarda da yanlışlıklar olduğu iddia ediliyor. En iyisi, bir lügat kitabı yardımıyla Elmalılı’nın asıl metninden okumaya çalışmaktır.

2. Son devrin büyük din hocalarından Erzurumlu Ömer Nasuhî Bilmen efendinin tefsiri de güvenilir bir tefsirdir.

Bozuk tefsirlerin isimlerini vermek istemiyorum. Bunlardaki bozukluklar şunlardır:

A. Yazarlarının, tefsir yapma ehliyeti, icazeti, liyakati yoktur.

B. Bazı ayetleri kendi kafalarına göre yanlış yorumlamışlar, hatâya düşmüşlerdir.

C. Bunların bazıları indirilmiş (nâzil olmuş) İslâm yerine uydurulmuş yeni bir din türetmek isteyen reformcu, yenilikçi, dinde değişiklik taraftarı bozuk kişilerdir.

Ç. Yine bunların bazıları vazifelidir. Birtakım şer güçleri, onları Şeriatsız ve fıkıhsız “light bir İslâm” çıkartmakla vazifeli kılmıştır.

Maalesef böyle adamlar İlâhiyat fakültelerine ve Diyanet’e de sızmışlardır. Bütün İlâhiyatçıları ve Diyanetçileri suçlamıyorum, hedef almıyorum ama iddiamda israr ediyorum. İçimize sızmışlardır.

Soruyorum:

1400 yıllık İslâm tarihinde hiç önder, imam, rehber, kaid kalmadı da, şu sarıklı Farmason Cemaleddin Afganî’yi, birtakım kimseler bu bozuk adamı Müslümanlara “İşte sizi kurtaracak kılavuz bu kişidir” diye reklâm etmektedir?

Bakara sûresinin 62’nci ayetini cumhur-i müfessirîn nasıl mânâlandırmışlardır. Bir de bizdeki birtakım reformcular bu âyete nasıl mânâ veriyorlar. Açmışlar Cennet’in kapısını ne kadar kefere varsa içeriye dolduruyorlar.

Türkiye’de ehliyetsiz kişilerin bozuk Kur’ân meali, tercümesi, tefsiri yazıp yayınlamaları, Sultan Abdülhamid’in düşmesinden sonra başlamıştır. O dindar Padişah zamanında böyle şeylere izin verilmiyordu.

İkinci Meşrutiyet devrinde ilk bozuk Kur’ân tercümesini Cihan Kütüphanesi sahibi Ermeni vatandaşımız basmıştır.

Bu işte para olduğunu gören başka bozuk bir yayıncı, diğer bir tercüme çıkartmıştır. Kitabın önsözünde “Matbaacının engellemesi yüzünden kitabın baskısının geciktiğinden” bahs eder. O zamanki Müslüman matbaacılar şuurluymuş.

1950’li, 60’lı yıllarda sünnî din âlimleri bozuk meal, tercüme ve tefsirleri tenkit eder, Müslümanları uyarırlardı.

1930’lu yıllarda tek parti rejimi bir Kur’ân tefsiri yayınlamak istemiş, meal kısmı Mehmed Âkif’e, tefsir kısmı Elmalılı Hamdi efendiye ısmarlanmıştı. Mehmed Âkif meali bitirmiş, fakat yayına vermemişti. Çünkü Arapça asıl Kur’ân’ın kaldırılıp, onun yerine bu tercümenin okutulacağından korkuyordu. Vasiyeti üzerine maalesef bu tercüme yakılmıştır.

Son elli yıl içinde çok tefsir çıkartıldı:

1. Bunların bir kısmı ehliyetli müfessirler tarafından Allah rızası için kaleme alındı. Bu tefsirlerin satışından bir miktar telif ücreti veya kâr elde etmiş olsalar bile bu onların meşru hakkıdır.

2. Dini imanı para olan birtakım ehliyetsizler, ehliyetleri olmadığı halde tefsirler yazmışlardır. Bunlar, bu tefsirlerde yaptıkları yanlışlar, hatalı yorumlar dolayısıyla büyük günaha girmişler, Peygamber aleyhisselâtü vesselâmın “Men fesserel Kur’âne bi-re’yihi fekad kefer” tehdidine mâruz kalmışlardır.

Uyanık ve firasetli kimselere sorunuz ve böyle tefsirleri kesinlikle almayınız.

Bir tefsirin bozuk olması için içindeki bütün bilgilerin yanlış olması gerekmez. Ana konulardaki bir tek yanlış bile o tefsire gölge düşürür.

Herifin kütüphanesi doğru yanlış binlerce din kitabıyla, tefsir ve hadîs külliyatlarıyla dolu. Lâkin bu zat-ı nâ-muhterem namaz kılmıyor. Demek ki, bunca kitaptan feyz alamamış. Bu adam on ayrı tefsiri okusa ne olacak?

Bir Müslümanı, küçük, muhtasar (özet) bir ilmihal kitabı bile kurtarabilir. Yeter ki, içindeki bilgiler sahih olsun ve sahih bilgileri okuyan kişi bunları hayatına uygulasın.

Sevgili Müslümanlar!.. Dinî konularda tartışmayı, dinî konuları mıncıklamayı bırakalım ve icazetli, ehliyetli, gerçek din âlimlerinin yazmış oldukları din kitaplarından başkasını alıp okumayalım. 04 Mart 2005