Hasta mıyız, Sağlıklı mıyız?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
Cumartesi
Toplumlar da, insanlar gibi sağlık bakımından ikiye ayrılır. Sağlıklı toplumlarla marazlı, hasta toplumlar.
Sağlıklı bir toplumda, kendisi için hayatî bir tehdit ve tehlike oluşturmayan ufak tefek hastalıklar, olumsuzluklar olabilir. Yüzde 100 sağlıklı bir insan olmayacağı gibi yüzde 100 sağlıklı toplum da olmaz. Yeter ki, hastalıkları genel olmasın, vahim olmasın, ölümcül olmasın.
Sağlıklı bir toplumun özellikleri nelerdir:
1. Genel bir millî kimliği vardır. Bu kimlik korunmakta, ayakta tutulmaktadır.
2. Sağlıklı toplum tarihî devamlılık çizgisi ve mecrası üzerinde yaşamaktadır. Tarihî ârızalardan ve kazalardan uzaktır.
3. Sağlıklı bir toplumda sosyal barış, toplumsal mutabakat vardır. Bütün çeşitlilikler, farklılıklar bu barışı ve mutabakatı kabul etmişlerdir ve korumaktadırlar.
4. Sağlıklı bir toplumda birtakım güçlü lobiler, azınlıklar, patrisyenler zümresi halkın bir kısmına “İç Düşman” olarak bakmaz. Bir ülkedeki bazı azınlıkların halkın büyük bir kısmını İç Düşman olarak görmesi o ülkeyi batırmaya ve öldürmeye yeter bir hastalıktır.
5. Sağlıklı bir toplumun bilgiyle, inançla, ahlâkla, faziletle, estetikle, güzellikle ilgili değerleri vardır. Böyle değerlere sahip olmayan bir toplum vahim şekilde hastalanmış, çürümüş, çözülmeye, dağılmaya ve yıkılmaya mahkûm bir toplumdur.
6. Sağlıklı toplumlarda dün, bugün ve yarın kopuksuz bir devamlılığa sahiptir. Tarihini kötüleyen, atalarına sövüp sayan bir toplum hastadır. Bir toplumun başlangıcı ne kadar eskiyse, ucu tarihin sisleri içinde kayboluyorsa o nisbette sağlıklıdır. Tarihinde büyük kopukluklar olan toplumlar dengesizdir, hastadır.
7. Sağlıklı toplumların medeniyetin birinci vasıtası olan yazılı-edebî lisanları tabii bir şekilde gelişir, inkişaf ve tekâmül eder. Yazılı-edebî lisanı bozulan, teröre ve manipülâsyonlara maruz kalan bir ülke ve toplum hastalanmaya mahkûmdur.
8. İnsanların kan grupları, zekâ katsayıları, DNA’ları olduğu gibi toplumların da kendilerine mahsus özellikleri vardır. İnsanların parmak izleri nasıl değiştirilemezse bunlar da hiçbir şekilde değiştirilemez. Bu konuda real-politik terörlerine, zorlamalara mâruz kalan toplumlar sağlıklarını yitirirler, vahim hastalıklara yakalanırlar. Bir ülke, bir halk, bir toplum kendi özellikleri göz önünde bulundurularak yükseltilebilir. İnsanların kan grupları, gözlerinin veya derilerinin renkleri, saçlarının düz veya kıvırcık olması nasıl değiştirilemiyorsa diğer ana karakterleri de değiştirilemez. “Biz yeni bir toplum yaratacağız…” iddiaları boş ve tehlikeli hayallerden ibarettir.
Bugünkü Türk toplumu sağlıklı bir toplum mudur, yoksa hasta mıdır? Hasta ise nasıl hastadır? Ülkenin büyük düşünürlerinin, yüksek entelektüellerinin, sorumlu büyük idarecilerin, varsa filozoflarının bu konuda ciddî ve tutarlı kitaplar ve makaleler yazmaları gerekir.
Okur-yazar bir vatandaş olarak bendeniz, genel manzaraya bakıyor ve bugünkü durumumuzu parlak görmüyorum. Çeşit çeşit ve hepsi de vahim hastalıklarla pençeleşiyoruz. Manzara nedir?
A. Toplumda genel bir çürüme, çözülme, dağılma ve kokuşma görülüyor.
B. Bir toplumu ayakta tutan birinci kurum olan millî eğitim ve üniversiteler iflas etmiştir. Bu konuda fikir birliği mevcuttur, son ÖSS sınavları, fecaati açıkça ortaya koymuştur. Eğitimi ve üniversiteleri iflas eden bir ülke ve toplum için sağlıklıdır demek mümkün müdür?
C. Toplumumuz kendisini ayakta tutan bilgiyle, aksiyonla, estetikle ilgili inanç ve değerlerin çoğunu yitirmiştir. Şu anda eski değerlerin yerini alan yeni, türeme değerler şunlardır? Para, maddî menfaat, zenginlik, lüks bir hayat sürmek, aşırı konfor, aşırı tüketim, zevk u sefa, gösteriş, lüks meskenler, lüks binitler, lüks cep telefonları, lüks televizyonlar, lüks sigaralar… Bunlarla hangi toplum ayakta durabilmiştir?
Ç. Sağlıklı bir toplumda, genel olarak insanlar insanların meleğidir. Bozuk ve hasta toplumlarda ise, insanlar birbirinin kurdu olur. Bugünkü halimize bakalım: Hırsızlık, soygun, rüşvet, haram yeme, aldatma almış yürümüş, genelleşmiş. İtlik, uğursuzluk, serserilik, piçlik genelleşmiş. Halkın 10 milyonlarcası işsizlik, aşsızlık, sefalet içinde sürünürken, 1-2 milyonluk mutlu ve putlu bir azınlık millî gelirin yüzde 60’ını alıyor ve zevk u sefa içinde yaşıyor.
D. Tarih, kültür, lisan, yazı ve zihniyet itibariyle dehşetli kopukluklar, ârızalar, kazalar olmuş. Vatandaş bayramda kabristan ziyaretine gidiyor ve oradaki büyük dedelerinin, büyük ninelerinin, atalarının mezar taşlarını okuyamıyor. Vatandaş bundan 100 sene önce basılmış kitabı hiç okuyamıyor; sanki Tibetçedir. O kitap eski alfabeden yeni Latin yazısına çevrilse yine bir şey anlamıyor. Çünkü lisanın ırzına geçilmiş ve büyük kopukluk olmuştur.
E. Şu anda bizim toplumumuzdaki en korkunç, en öldürücü hastalık kendilerini efendi, halkı köle zanneden, ülkeyi babalarının çiftliği, atalarının mandırası gibi gören güçlü bir azınlığın, çoğunluğu iç düşman, tehdit ve tehlike olarak görmesidir. Bir ülkede vergi ödeyen, askerlik hizmeti yapan, kimlik kartında o ülkenin vatandaşı olduğu yazılı bulunan kimselere nasıl iç düşman gözüyle bakılabilir? Bundan daha korkunç bir sapıklık olur mu?
Mütefekkirlik (düşünürlük), filozofluk taslamıyorum. Okuyan ve yazan bir vatandaş olarak ülkemin, halkımın, devletimin perişan haline bakıp üzülüyorum. Ehliyetli ve liyakatli düşünce ve kalem sahiplerini sağlıklı toplum, hasta toplum konusunu işlemeye davet ediyorum.
Bu konu Türkiye’nin gündemine girmelidir. Günlük politika dedikodularıyla, futbol oyunlarıyla (eski Bizans’ta Yeşiller ve Maviler varmış), şarkıcılarla, türkücülerle birinci derecede ilgilenmeyi bırakalım da; bu ülke, bu toplum, bu devlet ne durumdadır, nereye gitmektedir?.. Bunları düşünelim. 24 Eylül 2005