Cuma

 

Gelecek gayb’tır, insanlar olacakları bilemez. Ancak tahmin ve ümid ederler ve genellikle yanılırlar.

Nostradamus

gibi biri milyarda bir çıkmaz. Onun dedikleri de rümuzludur, kapalıdır. Meydana geldikten sonra mânası anlaşılır.

Bazı velilere, keşif ve keramet yoluyla bir şeyler bildirilir, gösterilir.

Kâfirlerden de istihrac vaki olabilir.

Gelecek hakkındaki görüş, tahmin ve ümitler görecelidir. Bir Müslüman ile bir ateist geleceği çok ayrı şekillerde tahmin eder.

Bir toplumda dinsizlik, azgınlık, zina, riba yaygınsa ateist geleceği çok parlak görür. Müslüman ise karanlık görür. Adam hırsız, talancı, yağmacı, kara ve kirli para zengini. Düzenini kurmuş ve malı götürüyor. Onun geleceği kendisine çok parlaktır ama gerçekte çok kötüdür.

Bir ülkede zenginliğin artması, her yere mükemmel yollar yapılması, bina ve zinanın çok yaygınlaşması… Barajlar, havaalanları, lüks alışveriş merkezleri, yeni üniversiteler, yeni adliye binaları, yeni hapishaneler… Her yer otomobilden geçilmiyor. Zevk ü sefa son haddinde. Vur patlasın çal oynasın. Gel keyfim gel. Oh kekâh… Bütün bunlar bir Müslüman için geleceğin parlak olduğuna delil değildir. Tam aksine geleceğin karanlık olduğuna delildir.

Bir ülkede şunlar yoksa oradaki halkın ve devletin geleceği karanlıktır.

Adalet… Güvenlik… Sosyal adalet… Temizlik ve şeffaflık… Ahlâk, iffet, hikmet ve faziletin hakimiyeti…

Toplumda sosyal-millî barış ve mutabakat olması… Genç nesillerin, çocuk ve gençlerin iyi yetişmesi… Kadın hak ve haysiyetlerine riayet…

Bunlar yoksa gelecek korkutucudur.

Hitler Almanyayı 1933’ten 1939’a kadar çok kalkındırmıştı. Lakin o parlak Almanyanın geleceği çok karanlıktı. Nitekim 1945’te ölmüş ve bitmiş şekilde kayıtsız şartsız teslim oldu.

Her ailenin birkaç anahtarı varmış… Ev anahtarı… Yazlık anahtarı… Beyin otosunun anahtarı… Bayanın otosunun anahtarı… Üniversiteye giden kızın otosunun anahtarı… Bu anahtarlar geleceğin iyi olduğunu garantilemez.

Ülkelerin, halkların gelecekleri hep aynı şekilde değerlendirilmez.

Türkiye Müslüman bir ülkedir. Türkiye halkının Allah ile ahid ve misakı vardır. Bu ahd ü misaka hıyanet edilirse gelecek çok kötü olur. Bu anlattığımı ateistler ve İslâm düşmanları anlayıp idrak edemez.

Dini imanı futbol olan kişi geleceği tahmin edemez.

Dini imanı particilik olan kişi geleceği göremez, sezemez.

Cemaatçilik ve hizipçilik gayyasına düşmüş kişi karanlığı aydınlık sanır.

Müslüman bir toplum azdıysa onu kimse kurtaramaz. Ya azgınlıktan vaz geçip tövbe edecek, doğru yola girecek. Yahut, şu veya bu tarihte, şu veya bu şekilde belasını bulacaktır.

Bizim partinin durumu çok iyi, gelecek parlak…Bizim cemaat fütuhat yapıyor, gelecek çok parlak. Ben kısa zamanda milyoner oldum, geleceğim çok aydınlık…Bu zanlar büyük bir gafletin işaretidir.

Adaletli ve güvenli Norveç’in geleceği parlak olabilir de, adaletsiz Müslüman ülkesinin geleceği berbat olabilir.

Hırsızların, talancıların, soyguncuların, rüşvetçilerin, ribacıların, hortumcuların, komisyoncuların geleceği hiçbir zaman parlak olmaz.

Onlar çok güçlüymüş, yıkılmazlarmış. Pöh!.. Büyük bir zelzele olur, nam u nişanları kalmaz. Bir tsunami siler süpürür… Bir savaş patlar, toz duman ve kül olurlar…

Ne oldum değil, ne olacağım demeli…

1936’da İspanyada millî barış, toplumsal uzlaşma yoktu. İç savaş çıktı ve üç yıl içinde bir milyon kişi öldü.

Müslümanlar gelecek hakkında kendi kafalarından, kendi duygularıyla konuşmasınlar. Kur’ândaki eski kavimlerin kıssalarını okusunlar. Tarih okusunlar.

Yeryüzü ve insanlık üçüncü dünya savaşına gidiyor. Ufuklar karanlıktır.

Gelecek karanlık diye hiçbir şey yapmayalım mı? Öyle diyen yok. Çalışacaksan, yaşayacaksan

İslâm’a göre çalış ve yaşa, Müslüman ol, Müslümanlığın gereklerini yerine getir.

“Bu düzen bozuk ve sapıktır. Bu düzenin haram nimetlerini yemek ve onları iğtinam ederek (ganimet olarak alarak) zenginleşmek caizdir” diyen kişi, beni iyi dinle:

Geleceğin çok berbat ve karanlıktır senin. Sâlihlere selâm olsun!

(İkinci yazı) Ne İstiyorlar, Ne İstemiyorlar?

Anayasa değişikliğine karşı çıkanlar ne istiyorlar?

1. Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak

askerî vesayet

sisteminin devamını istiyorlar.

2. Devletin

resmî bir ideoloji

(…izm) olmasını istiyorlar.

3. Bu ideolojinin hukukun, insan haklarının, millî kimlik ve kültürün üzerinde olmasını ve

tartışılmamasını

istiyorlar.

4. Din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetinin sınırlı ve kısıtlı olmasını istiyorlar.

5. Halkın hukuk önünde bir dereceye kadar eşitlik olmasını istiyorlar ama bunun yüzde yüz tam bir eşitlik olmasını istemiyorlar.

Egemen bir azınlığın ötekilerden “daha eşit” statüsünde olmasını istiyorlar.

6.

Yazı ve alfabe konusunda bazı yasaklar ve tabular bulunmasını ve halkın atalarının mezar taşlarını okuyamayacak derecede cahil bırakılmasını

istiyorlar.

7.

Masonların, Mason localarının tam, eksiksiz, geniş bir serbestlik ve hürriyete sahip olmasını; buna karşılık tasavvuf tarikatlarının kapalı ve yasak olmasını

istiyorlar.

8.

Millî giyim kuşamların, millî serpuşların yasak olmasını

istiyorlar.

9. Dünyanın BÜTÜN medenî ve demokrat ülkelerinde (Fransa dahil)

başörtülü Müslüman kızlar üniversitelerde rahatça okuyabildikleri halde bizdeki başörtülülerin üniversitelere sokulmamasını

istiyorlar.

10.

Cumhurbaşkanı ve Başbakanın, hanımlarını yanlarına alarak bir akşam yemeğini orduevinde yiyebilmesini

istemiyorlar.

11.

Hıristiyanların Pazar, Yahudilerin Cumartesi hafta tatillerine uyulmasını, lâkin Müslümanların cumasına uyulmasını istemiyorlar.

12.

Ayasofya’nın müze olarak kalmasını, kesinlikle cami yapılmamasını, böylece Fatih’in lânetinin devamını

istiyorlar.

13. Devletin birçok yüksek ve temel kurumunda,

azınlıktaki bir mezhebin hakimiyetinin devamını istiyorlar.

Çoğunluktaki Sünnîlerin bunlara girmesini ve söz sahibi olmasını asla kabul etmiyorlar ve istemiyorlar.

14.

Devlet ile sistemin

(veya düzenin)

özdeş kalmasını

istiyorlar.

15. Komünistlerin Komünist partisi kurmaya hakları olduğunu ve bu hakkı kullanmalarının normal olduğunu kabul ediyorlar ama

Müslümanların “İslâm partisi” kurmalarına izin ve fırsat verilmemesini istiyorlar.

Velhasıl netice olarak:

(a) Tam bir hürriyet istemiyorlar.

(b) Gerçek demokrasi istemiyorlar,

vesayet demokrasisi

istiyorlar.

(c) Yargı bağımsızlığı değil,

yargı vesayeti

istiyorlar.

(ç) Tam bir eşitlik değil,

kast sistemi

istiyorlar.

(d) Kendi resmî ideolojilerini halka zorla, korkuyla, sindirerek,

baskı yaparak din gibi kabul ettirmek istiyorlar.

Yukarıda anlattığım zihniyetle bir araya gelip

yeni bir Anayasa konusunda mutabakat sağlamak mümkün müdür?

Vesayet istemeyen çoğunluk ile vesayet isteyen egemen azınlık arasında mutabakat olabilir mi?

Anayasa konusunda tartışılamayacak konular ve maddeler vardır:

A.

Evrensel ve temel insan hakları tartışılamaz.

B.

Âdil hukukun üstünlüğü tartışılamaz.

(Âdil olmayan iğreti hukuk tartışılabilir.)

C.

Millî kimlik ve kültür tartışılamaz.

İspanyada Frankizme, Portekizde Salazarizme, İtalyada Faşizme, Almanyada Nazizme, Rusyada Marksizme nasıl son verildiyse,

Türkiyede de resmî ideolojiye son verilmelidir

. 29 Mayıs 2010