Haram Para ve Kazanç Ateştir, Yakar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
Pazartesi
Helal ve tayyip az para, az mal; haram ve necis çok paradan, çok maldan bin kere, milyon kere hayırlıdır. Bir materyalist dinsiz, haram ile helal arasındaki farkı ayırt edemez, Müslüman ayırt eder. Müslüman geçinen biri bu farkı bilmiyor, haram kazanç peşinde, haram servet peşinde koşuyorsa o, katmerli, kızıl bir münafıktır.
İki sofra düşününüz, birincisi mütevâzı, fakir bir sofra. Ekmek var, çorba, pilav, erik hoşafı var. Helal kazançla elde edilmiş mütevâzı yemekler… İkinci sofra, zengin mi zengin, mükellef mi mükellef… Kremalı borç çorbası, içi kestane doldurulmuş hindi kızartması, baklalı enginar, salatalar, cacıklar, ordövrler, sonra tatlılar, dondurmalar, peşmelbalar, kupgriyeler ve daha neler neler. Lakin bu ikinci lüks ve şatafatlı sofradaki yiyecekler haram para ile temin edilmiştir.
Müslüman bu iki sofradan hangisini tercih eder? Bir saniye bile tereddüt etmeden birincisini. Çünkü o helaldir. İkinci sofra göz kamaştırıcıdır, iştah açıcıdır ama ondaki yemekler, tatlılar korkunç birer zehirdir, ateştir.
Birtakım Müslümanlara ne oldu ki, haram helal ayırt etmeden, para için, servet için, lüks ve gösteriş için çırpınıp duruyorlar.
Klasik din kitapları içinde “Elli dört farz şerhi” adında çok faydalı, çok değerli, çok mübarek bir eser vardır. Bu elli dört farzı levha haline getirmek, duvarlara asmak, şerhini de kitaplardan okumak gerekir. Hatta her akıllı, şuurlu, hayrı ve şerri bilen Müslüman, bu farzları ezberlemelidir. Bunlardan biri “Helalinden kazanmaktır.”
Edebiyatımızda “Türkün ateşle imtihanı” konusu vardır. Son otuz kırk sene içinde Müslümanlar ateşle imtihan olunuyorlar.
* Haram kazançlar ve servetler ateştir.
* İhalelere fesat karıştırmak ateştir.
* “İşlerden” yüzde on veya daha fazla komisyon almak ateştir.
* Haram veya helal paralarla israflı, lüks hayat sürmek ateştir.
* Gurur ve kibirle sağını solunu şaşırmak ateştir.
Resulullah Efendimiz, fakirlikten bunaldığı için, Allah’ın kendisine mal vermesi hususunda dua isteyen Salebe’ye ne demişti:
“Ey Salebe, şükrünü eda edebileceğin az mal, senin için, şükrünü eda edemeyeceğin çok maldan hayırlıdır…”
Salebe dua hususunda ısrar edince, Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) ona dua etti. Bir koyunu vardı, dişi bir yavru doğurdu, o da doğurdu. Peygamberin duası bereketiyle sürü büyüdü, Medine’nin içine sığmadı, Salebe şehir dışına çıktı. Oradaki otlaklar da yetişmedi, sürü büyüdükçe büyüyordu. Fakirken beş vakit namazı Peygamber Camii’nde cemaatle kılan, Mescid-i Nebevî’de çok bulunduğu için kendisine “Cami kumrusu” denilen Salebe, artık beş vakit namaza gelemez oldu. Bir ara Cuma kılmak için geldi, sonra ona da gelemedi… Zekât âyeti indirilince Peygamberimiz etrafa zekât memurları gönderdi, bunlardan biri Salebe’ye geldi, “Malının kırkta birini Allah’ın emri üzerine vereceksin” dedi. Salebe kaşlarını çattı, “Ama bu bir soygundur” dedi. Memur ayrılıp gitti, durumu Peygamberimize bildirdi, “Ondan zekât istemeyin” dedi. Hazret-i Ömer’in hilafeti zamanında Salebe pişman oldu, Halifeye zekât getirdi, Ömer’ül-Faruk Hazretleri, “Peygamberin almadığı bir zekâtı ben de almam” dedi. Sonunda o zengin, o varlıklı Salebe çok kötü bir şekilde bu dünyadan ahirete göçtü. Çünkü malının şükrünü eda edememişti. Peygamberin nasihatini dinlememişti. (Salebe’nin hikâyesini Riyâzüssalihîn kitabında okuyabilirsiniz.)
Salebe, Peygamber duasının bereketiyle helal servet sahibi olmuştu… Zamanımızda birtakım uğursuz İslâmcılar haram servetler ediniyorlar. Haram servetin şükrü olmaz.
Halkın kulağı delik değildir. Bendeniz bir gazeteci olarak son derece rahatsız ve tedirginim. Akıl almaz iddialar, rivayetler duyuyorum. Bunların bazısı tevatür derecesindedir. Tevatür ne demektir? Bir haberi, hepsi birden yalan söylemekte ittifak etmeyecek büyük bir kalabalığın bildirmesi demektir.
Siz, doların milyarı ne demek biliyor musunuz? Söylemesi ve yazması çok kolay ama ne muazzam bir para olduğunu anlamak çok zor, korkunç bir meblağ bu. Evet, birtakım adamlar gayr-i meşru yollarla bu miktarda haram servetler edinmişlerdir. Bu servetlerle Nemrud gibi, Firavun gibi yaşıyorlar. Onlardan bu dine, bu ülkeye, bu halka ne hayır gelir!
Dinimizin temel prensiplerinden biri de kanaatli bir şekilde yaşamaktır. Kanaat ne demektir? İhtiyaçlarını çoğaltmamaktır, mütevâzı yaşamaktır, saçıp savurmamaktır, israf etmemektir.
Ayda beş yüz dolar kazanan bir kimse düşünelim. Bu zat kanaatli bir şeklde zâhidane bir hayat sürerse bu para ona yeter. Kanaata ve zühde riayet etmezse yetişmez, ıstırap çeker.
Müslümanlar kanaat ile, zühd ile iktisatlı bir şekilde yaşasalar Allah onların az kazançlarına çok bereket verir.
Bir fakir düşünün, en pahalısından cep telefonu almış, hiç durmadan saksağan gibi bu aletle konuşuyor. Telefon masrafı aylık bütçesinde kocaman bir delik açıyor. Şikâyet edip duruyor, “Bu maaşla, bu gelirle yaşanır mı?” diye. Bre musibet! Madem dar gelirlisin, cep telefonu edinme, ille gerekiyorsa fazla konuşma.
Son otuz yıl içinde israf, lüks, gösteriş felsefesi bütün toplumu sardı. Halkımızın bir kısmı üretmeden tüketmek, çalışmadan kazanmak istiyor. Böyle bir şey mümkün müdür?
Çinliler ayda elli dolarla geçiniyor, kanaatli yaşadıkları, ucuza çalıştıkları için Çin malları bütün dünyayı istila etti. Bizim fakirlerimiz beş yüz dolara geçinemiyor. Sonunda ülke olarak, toplum olarak sürünüyoruz.
Dinsizler haram yiyebilirler, israf edebilirler, azıp kudurabilirler, lüks hayat sürebilirler velhasıl her haltı yiyebilirler. Onlar için haram, helal ayrımı yoktur.
Müslümanlar böyle şey yapamazlar. Hem İslâmcı geçinecek, hem de lüks ve sefahat içinde yaşayacak. Böyle herifler ve karılar İslâmcı olabilirler ama Müslüman olamazlar. Onların Müslümanlığından şüphe ederim.
Ağaç yaşken eğilirmiş, hayata atılmış, kariyer yapmış, kartlaşmış, vicdanları taşlaşmış haram yiyicilere hiçbir nasihat kâr etmez. Genç Müslümanlara min gayri haddin nasihat ediyorum:
* Parayı değer olarak kabul etmeyiniz, para değer değil geçinmek için bir vasıtadır.
* Lüksten, aşırı tüketimden, gösterişten, gururdan, kibirden, nefsaniyetten uzak durunuz. Kanaat, iktisat ve zühd ile yaşayınız. Allah size fazla helal para verse bile kudurmayınız, azmayınız.
* Mesken, otomobil, giyim kuşam, yeme içme, mobilya, yazlık gibi konularda orta seviyeden yukarı çıkmayınız.
* Aklınız fikriniz yeme içme, tıkınma olmasın. Elinize ileride para geçince lüks restoranlarda boy göstermeyiniz.
* İhtiyacınızdan fazla paranız olunca bunun bir kısmıyla “malî” (parasal) ibadetler yapınız. Zekât veriniz, sadaka veriniz, hayır hasenat yapınız.
* Sadece haramdan değil, şüpheli şeylerden de kaçınınız.
Bir adama radyasyonlu beşi bir yerde altınlar verseler, aklı varsa bunları almaz. Çünkü radyasyon onu öldürür. Haram para ve servet de böyledir. Talip olmayınız, manen ölürsünüz, cehenneme düşersiniz, ebedî saadetinizi yitirirsiniz. Daha açık konuşayım: BELÂNIZI BULURSUNUZ.
* Hortumlama yapan, ihalelere fesat karıştıran, makamlarını ve vazifelerini suîistimal eden, rüşvet alan, emanete hıyanet eden, işleri ehliyetsizlere veren, partizanlık yapan İslâmcı büyüklerinizi ve ağabeylerinizi örnek ve model kabul etmeyiniz.
* Bu dünya cennet değildir. Cennet başka bir âlemdir. Bu dünyayı sahte, yalancı, şeytanî bir cennet haline getirmek isteyenler ahmaktır, beyinsizdir, şuursuzdur.
* İmtihan ediliyoruz, unutmayın… 13 Eylül 2005