Soma faciasından birkaç ay önce, metnini aşağıda okuyacağınız bir uyarı-bildiri başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere bütün ilgililere

gönderilmiş olsaydı…

*Bildiri-Uyarı metni:

“Aşağıda imzaları bulunan bizler, başta Soma kömür madenleri olmak üzere birçok madenimizin kötü şartlar altına bulunduğunu, bilhassa güvenlik konusunda büyük eksilikler olduğunu gerekçeleriyle beyan ederek sizleri uyarıyoruz…


En kısa zamanda etkili tedbirler alınmasını istiyoruz…

Bu tedbirler alınmadığı takdirde can kaybına yol açacak kazalar ve facialar olacaktır…”


*Bildiri-Uyarıyı imzalayanlar:

Üniversite profesörleri… Uzmanlar… Mühendisler… Seçkin ziyalı kişiler… Âqil insanlar… En az iki yüz uzmanın ve seçkinin bu metnin altında imzası bulunacaktır.

*Bu uyarı hangi makamlara ve kurumlara gönderilecektir?

Cumhurbaşkanlığı… Meclis Başkanlığı… Anayasa Mahkemesi Başkanlığı… Başbakanlık… Genel Kurmay Başkanlığı… İlgili Bakanlıklar… Yargıtay Başsavcılığı… Medya… vs…

Ülkemizde maalesef yukarıda anlattığım iş yapılmamaktadır.

Davul ve kös seslerinin 150 desibel şiddetinde olduğu bir yerde kısık sesli, cılız uyarıların fazla bir faydası olmaz.

Yukarıda bildiriye paralel olarak

Adliyenin muhtemel kaza ve facialara karşı uyarılması ve şikayet dilekçeleri verilmesi

gerekirdi.

İlgili kişi ve makamlara

“Gereken bütün tedbirleri almazsanız sorumlu ve suçlu olursunuz”

denmesi gerekirdi.

Önümüzde tarih ve insanlık çapında korkunç bir facia senaryosu var:

Beklenen büyük ve dehşetli

İstanbul zelzelesi…

Bu konuda on beş yıldan beri radikal ve etkili kararlar ve tedbirler alınmadı.

Deprem konusunda uyarılar yok değil ama bunlar cılız, geçici, bölük pörçük, küçük, perakende uyarılar…

Keşke bu konuda

bin imzalı, gök gürültüsü gibi ses çıkartacak, memleketi ayağa kaldıracak ve en sağır kulaklara bile işittirilecek bir uyarı metni

hazırlansa…

Soma faciasından sonra

birkaç gün şarkı söylememe, birkaç gün sahneye çıkmama, birkaç gün futbol oynamama, birkaç gün müşteri kabul etmeme kararı

alanları kahraman gibi gösteren

büyük medyamız niçin yeri göğü sallayacak mutantan bildiriler, uyarılar hazırlanması için çalışmıyor?

Biz bu kafa ile gidersek, Soma faciası da unutulur, aradan bir miktar zaman geçer başka facialar patlak verir… Bir miktar ve bir müddet bağırır çağırır saçımızı başımızı yolarız, sonra eski hamam eski tas.

* (İkinci yazı) Sünnet Düşmanı Bid’atçiler

Şunu çok iyi bilelim ki, İslâm dininin, İslâm Şeriatinin, İslâm ahlâkının, İslâm dünya nizamının ikinci temel kaynağı olan

Sünneti tamamen veya ayıklamak suretiyle kısmen kaldırmak isteyenler,

kötü niyetli yıkıcı bid’atçilerdir.

Kur’ân Resûlullah Efendimize

(Salat ve selam olsun ona)

uymamızı kesinlikle emr etmektedir. Resulullaha iman, biat ve itaat etmek farzdır.

Efendimizin kendi hevasından konuşmaz, onun Sünneti bir tür vahiydir. Efendimizin mütevatir, mânen mütevatir, sahih hadîslerini;

AB ve laiklik norm ve standartlarına göre ayıklamak küfürdür.

Ehl-i Sünnet İslâmlığının ana kaynakları

Kitab, Sünnet, icmâ

ve

kıyastır.


Aklı olmayanın dini yoktur ama akıl dinin kaynağı değildir, dini anlamak için alet ve vasıtadır.

Akıl ne kadar selim, ne kadar keskin, ne kadar kültürlü olursa İslâmı o nisbette kolay ve doğru anlar.

Sinsi, taqiyyeci, kitman yapan

Mutezilî ilahiyatçılar

Ehl-i Sünneti yıkmak için Sünneti dinamitliyor.

Bütün icazetli ve ihlaslı ulema, fukaha, meşayih

bu sabotajcılara cephe almalı, halk bunlara karşı uyarmalı, aydınlatmalı, bilgilendirmelidir. Ehl-i Sünnet ulema, fukaha ve meşayihi

bu vazifeyi yerine getirmezse, sahih İslâm olan Ehl-i Sünnetin yıkılmasına seyirci kalmış olur ve vebal altında kalır.

Fazlurrahmancılık sapık mezhebi,

şu anda, İslâm dinini ve Şeriatini tehdit eden en tehlikeli bid’attir.

Kur’ândaki üç yüz küsur muhkem ayetin bugün hükmü ve geçerliliği yoktur, onlar eskidendi, tarihseldir demek küfürdür.

Peygamber bir postacı idi, tebliğ vazifesini yaptı, öldü ve işi bitti demek

imana zarar verecek korkunç bir yanlış ve bid’attir.

Resûlullah efendimizi Kıyamet’e kadar Ümmet-i Muhammed’in değişmez başkanıdır.

Onun ruhaniyeti Ümmeti ile beraberdir. O hiçbir şekilde devre dışı bırakılamaz.

Sünnet müfesserdir, Sünnet olmadan Kur’ân doğru olarak tefsir edilemez.

İslâm dini bid’atçi İlahiyatçılardan değil, Resulullaha irtibatlı ve icazetli râsih, muttaqi, müteverri ulemadan ve fukahadan

doğru öğrenilir.

Sahih-i Buharî,

Allahın Kitabı Kur’ândan sonra kitapların en sahihidir, onda mevzu hadîs olduğunu iddia edenler bid’atçidir.

Mânen mütevatir hadislerle haber verilen Hz. Mehdi’nin zuhurunu, İsa aleyhisselamın nüzulünü inkâr edenler, bu inkârlarıyla çok güçlü bir icmâı reddetmiş olacaklarından, onların küfre düşmelerinden korkulur.

Gerçek icazetli ulema Resulullah Efendimizin vekilleri, vârisleri, halifeleri durumundadır. Binaenaleyh Sünneti savunmak, bid’atleri ve sapıklıkları reddetmek onların vaz geçilmez vazifesidir.

Diyanet bir Ehl-i Sünnet kurumudur.

Diyanet’i

Mutezile, Fazlurrahmancılık, Hadîs Ayıklama, Dinde Reform, Dinde Değişim, Dinde Yenilik, Mezhepsizlik, telfik-i Mezahib, Laik İslâm, Kemalist İslâm, Light ve ılımlı İslâm, Şeriatsiz ve Cihadsız sulandırılmış İslâm ve diğer bid’at mezheplerine alet etmek

hıyanettir.

Sevgili ve aziz Müslüman kardeşlerime sesyleniyorum:

Resûlullah efendimizin Sünnetine sımsıkı sarılınız…

Sünneti yıkmak isteyenlere cephe alınız…

Mezhebsizlikten ateşten kaçar gibi kaçınız…

Kur’ânı kendi re’y ve hevası ile tefsir edenlerden uzak durunuz…

Dinimizi icazetli râsih âbid sâlih ulema ve fukahanın kitaplarından öğreniniz.

Sünnet düşmanları ve onlara karşı nehy-i münker yapmayan Sünnîler büyük tehdit altındadır. 17.05.2014