Pazar

 

P Kendisinin büyük olduğunu sanan yahut, küçük olduğunu bile bile büyüklük taslayan küçük ve sefil adamların bol övgüye ihtiyaçları vardır. Onlar övgüsüz yaşayamazlar. Böylelerinin peşine takılan ahmak ve eblehler övgü hususunda onları sıkıntıda bırakmaz.

P
Ahlâk ve karakter ile zekâ bir insanda çok nadir olarak birlikte bulunur. Kendinize dost edinirken ahlâklı ve karakterli olan insanları seçiniz. Bunların zekâları, ahlâk ve karakterleri seviyesinde olmayacağından, istemeden, kasdetmeden size verecekleri zararlardan korunmaya çalışınız.

P Ahmaklık tedavisi olmayan bir hastalıktır. Hazret-i İsa’nın “BenAllah’ın dilemesi ve yardımıyla ölüleri dirilttim, ama ahmaklara karşı yapacak bir şeyim yoktur…” buyurduğu rivayet edilmektedir.

P Ahmak, cahil, haddini bilmez, arivist, muhteris, bencil, din bezirgânı, mukaddesat sömürücüsü, densiz, mürüvvetsiz İslâmcının dine ve ümmete vereceği zararı, en azılı dinsizler bile veremez.

P Medeniyet nurları köylerden, kırsal kesimden, varoş ve gecekondulardan şehirlere değil; tam tersine büyük metropollerden etrafa yayılır. Bunun tersini düşünmek, nehirlerin aşağıdan yukarıya aktığını iddia etmek kadar aptalca olur.

P Kemmiyet, kelle sayısı tek başına fazla bir şey ifade etmez. Önemli olan keyfiyettir, vasıftır, güçtür, üstünlüktür. Kur’ân-ı Kerîm’de “Nice küçük topluluk, Allah’ın izniyle büyük topluluğa galip gelmiştir” mealinde bir ayet bulunmaktadır.

P Aç köpekler, karınları doyunca bir köşeye kıvrılıp dinlenirler, uyurlar. İnsan kılıklı aç köpeklerin hırslarının ve iştihalarının sonu yoktur. Onlara dünyayı verseniz yine doymazlar. Ne zamana kadar?.. Geberip mezarı boyladıkları zamana kadar…

P Zeki çocuklarını cebir, geometri, fizik, kimya gibi fen derslerinde iyi yetiştiren; edebiyat, tarih, sosyoloji, psikoloji, mantık, ahlâk, metafizik, estetik, sanat tarihi ve kültürü gibi sosyal konularda gereği gibi bilgilendirmeyen ve yetiştirmeyen cemaatler ve toplumlar, insanlık yarışında başarılı olamazlar.

P Bir ülkenin, bir halkın, bir devletin halinin iyi veya kötü olduğunu gösteren iki büyük saha vardır: Edebiyat ve mimarlık. Edebiyatta lisanla, mimarlıkta yapı malzemeleriyle anıtlar meydana getirilir. Bu iki sahada anıt meydana getiremeyen toplumlar, çok kötü durumdadır ve batmaya mahkûmdurlar.

P İslâm dini bütün övgülerin, hamdlerin, senaların yüce Allah’a ait olduğunu bildiriyor. Müslümanlar en büyük örnek ve model olan Peygambere salat ve selâm ederler, yani hayır duada bulunurlar. Sonra onun Ashabı, dost ve yardımcıları için “Allah onlardan razı olsun” derler. Geçmiş asırlarda yaşamış gerçek alimlere, kâmil mürşidlere, büyük Müslümanlara Allah’tan rahmet dilerler. Bizim dinimizde birtakım hocaların, şeyhlerin, üstadların, ağabeylerin, hocaefendilerin, Efendi Hazretlerinin mütemadiyen (devamlı olarak), aşırı şekilde övülmeleri yoktur. Bir Müslüman tesbihatta bulunabilir, Peygamber Efendimiz için salât u selâm okur… Hiçbir akıllı mümin eline tesbih alıp “Benim şeyhim çok büyüktür… Benim şeyhim çok büyüktür…” diye okuyup durmaz. Böyleleri hocalarını, şeyhlerini, Efendi Hazretlerini “Erbab” (Rabler) ittihaz edenlerdir.

P Evine buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, fırın, televizyon, klima cihazı, şofben; büfe, vitrin, koltuk, kanepe, avize, masa, sandalye, gardırop aldığı halde kütüphane almayan, kitaplık kurmayan, kitap okumayan aileler ve bunlardan meydana gelen toplumlar medenî değil, bedevîdir.

P Orta dereceli iyi bir Müslüman bulursa şükreder, bulmazsa sabreder. Kuru ekmek de olsa, Allah’ın kendisine ihsan etmiş olduğu rızıktan daima razı ve memnun olur. Yüksek dereceli Müslüman bulursa paylaşır, dağıtır, bulmazsa şükreder. Allah’ın kendilerine ihsan etmiş olduğu rızıkları beğenmeyen, mütevâzı yemekleri hor gören insanlar köpeklerden daha aşağıdır.

P Bir ülkenin genç nesilleri oradaki eğitim sisteminin ve öğretmenlerin eseridir. Bunlar iyiyse eğitim sistemi ve öğretim kadrosu da iyidir; kötüyse onlar da kötüdür.

P Çocuklarına bilginin yanında ahlâk ve karakter terbiyesi de veremeyen bir eğitim sistemi canavarlar yetiştirir.

P Atalarını tahkir eden, ecdadına sövüp sayan, tarihini kötüleyen bir toplum soysuzdur.

P Mazisiz, toplumsal hafızasız halk yığınlarının gelecekleri yoktur.

P Üç yüz kelimelik sokak, çarşı-pazar, konuşma, iletişim Türkçe’siyle günlük hayatımızı sürdürebiliriz. Ancak bu basit, şifahî lisan ile medeniyet, kültür, sanat olmaz. Bunlar için, konuşulmayan, yazılan zengin edebî lisan gerekir. Edebî lisanda da, en az elli bin kelime, terim, kavram bulunur. Edebî lisanını yitiren bir millet, millet olmaktan çıkar sürüleşir, yığınlaşır.

P Yurdumuzdaki tarihî eski camiler, medreseler, çeşmeler, türbeler, köprüler, kervansaraylar, taş mektepler, tekkeler, zaviyeler, imaretler, hastahane ve bîmarhaneler bu vatanın bize ait olduğunu gösteren ve isbat eden sosyal, kültürel, tarihî tapu senetleridir. Bunları tahrib edenler milletimizin kimliğini ve varlığını yok etmek istiyorlar.

P Atalarımız bu ülkenin büyük kısmını vakfetmişlerdi. Vakıf arazi ve binalar; mülkiyeti Allah’a, kullanılması ve istifade edilmesi insanlara ait mülklerdir. Yakın tarihimizde vakıflarımız korkunç, dehşetli, yüz kızartıcı genel bir yağmaya ve talana maruz kalmıştır. Vakıf mallarını satanlar, alanlar vakfiyelerdeki lanete maruz kalırlar; dünya ve ahirette ceza görürler.

P Medenî toplumlar tarihî mezarlıkları titizlikle, hassasiyetle korur. Lozan andlaşması gereğince İstanbul’daki Rum, Ermeni, İngiliz mezarlıkları, Gelibolu’daki İngiliz mezarlıkları sıkı bir şekilde korunmakta, bunların bir taşına bile zarar verilmemektedir. Yazık ki, yakın tarihimizde bu vatan sathındaki binlerce tarihî İslâm kabristanı düzlenmiş, yağma edilmiş, yapılaşmaya açılmıştır. Bunun tek istisnası İstanbul Bülbül deresindeki Dönme mezarlığıdır. Ne kadar ibretli ve düşündürücü değil mi?

P Öğrenilmesi, öğretilmesi, okunması, yazılması son derece zor ve çetrefilli olan Japon yazı sistemi ile Japonlar, medeniyet yarışında medenî ve güçlü Batı ülke ve toplumlarını geride bırakmışlardır. Bu yazı ile Japonya’da, günde on dört buçuk milyon tiraj yapan gazete yayınlanmaktadır. Japonlar bu yazı ile nice Nobel kazanmışlardır. Japon yazısının en büyük üstünlüğü zorluğudur. Bu yazıyı öğrenen bir Japon çocuğunun ve gencinin artık yenemeyeceği hiçbir güçlük yoktur. Yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan kolay alfabeler, bir toplumu medenileştirmez, güçlü ve kültürlü kılmaz; aksine zihnî ve dimağî bir tembelliğe düçar eder.

P Ehl-i sünnet İslâmlığında

“Evliyanın kerametleri haktır.”

Ancak kerametler istisnaidir. Bu devirde en büyük kerametler havada uçmak, suda batmadan yürümek, tayy-i mekan… gibi olağanüstü, harika işler değildir. Asıl kerametler şunlardır: Sahih bir itikada sahip olmak, beş vakit namazı dosdoğru kılmak, cemaate devam etmek, ihlâslı olmak, doğruluktan ayrılmamak, mürüvvet sahibi olmak, yüksek ahlâk ve karakter, ihtiyacından fazla dünya malı istememek, zâhid ve muttakî olmak, kanaatle yaşamak, eliyle ve diliyle insanlara zarar vermemek… Bu faziletlere ve kerametlere sahip değil, fakat havada uçuyormuş, suda yürüyormuş, falan filan… Bunlar keramet değil, istidracdır.

P Tasavvuf ve tarikat iyi kul, iyi insan, iyi Müslüman olmak yoludur. Yoksa ism ve resm, gösteriş, tac ve hırka, böbürlenme değildir. Adam şu kadar yıl önce tarikata girmiş, girdiğinde yontulmamış odun, hâlâ öyle ham kereste kalmış. Böylelerinin tasavvuftan ve tarikattan nasipleri yoktur. 16 Şubat 2004