Pazar

 

Sovyetler Birliği dağılmadan, Marksist-Leninist ideoloji iflas etmeden önce ülkemizde binlerce komünist vardı. Bu kızıllar şimdi ne oldu? Yüzde doksan dokuzu, bukalemun gibi renk değiştirerek demokrat, laik, çağdaş, Kemalist kılığına girdi.

Eskiden öncelikle kapitalizmle, Amerika ile savaşıyorlardı. Şimdi asıl düşmanları İslâm ve Müslümanlardır.

Eski marksistler samimî miydiler? İçlerinde elbette samimî olanlar vardı ama nisbetleri yüzde biri geçmezdi. Biz, son elli yıl içinde elinde Amerikan viskisi, dudaklarında Amerikan sigarası olduğu halde Amerika düşmanlığı yapan çok kızıllar görmüşüzdür.

Eskiden kızıl olan, sonradan çağdaşlaşan birtakım kişiler çeşitli alavere dalaverelerle trilyoner oldular. Şahane yalılarda, saray gibi malikânelerde oturuyor; ayda on, yirmi, hattâ bazıları otuz bin dolar maaş alıyor.

Yazık ki, basında, televizyonlarda, yayıncılık hayatında, kültür ve sanat sahalarında böyle eski kızıllar çoktur ve boruları ötmektedir. Dün kahrolsun Amerika diye bağırıyorlardı, bugün kahrolsun Şeriat diye haykırıyor, irtica tehlikesi var diye ortalığı velveleye veriyorlar.

Bunlar ne marksist, ne de çağdaştır. Onların dini imanı paradır, ikbaldir, menfaattir, hazdır. İnkâr, küfür, sapıklık ruhlarına işlemiştir. Basiretleri bağlıdır, kapleri mühürlüdür, gerçekleri görmezler, işitmezler.

Onlar için “Gayzınızla geberiniz!” buyurulmuştur.

İnsafın, vicdanın, adaletin, toleransın zerresi yoktur onlarda. Sovyetler Birliği’ndeki zulümlerde yüz milyon insan canını kaybetmişti. Onlar bunu hiçbir zaman itiraf etmemişlerdir.

Bugün hâlâ komünist Çin’in reklamını ve propagandasını yapan kızıllar vardır. Doğu Türkistan’da emperyalist Çin rejiminin yaptığı zulümleri dile getirseniz küplere binerler.

Türkiye’nin Müslüman halkı bu adamların gözünde sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci statüsündedir. Kendileri kâfir olduğu için İslâm en nefret ettikleri sistemdir.

Atatürkçü geçindiklerine bakmayınız. Sahtedir Atatürkçülükleri. Bir insan hem Nazım Hikmetçi, hem Atatürkçü olabilir mi? Nazım, Atatürk rejimi tarafından ağır hapse mahkum edilmiş, onbeş sene zindanda kalmıştır.

Bu adamlar hem Mustafa Subhi ve diğer kızıl yoldaşlarına ağıtlar yakarlar, onların Karadeniz’in soğuk sularında boğulmuş olmalarına hayıflanır dururlar, hem de Atatürkçülük elden gidiyor diye acıklı feryatlar kopartırlar. Ne tiyatrocudur onlar.

Kızıllarla bazı İslâmcıların sıkı dostlukları mutlaka incelenip araştırılmalıdır. İslâm’a, Müslümanlara, Kur’an’a, Allah’a, Peygamber’e, Şeriat’a amansız hasım olan bu adamlarla bir İslâmcı nasıl dost olabilir? Böyle bir şey mümkün müdür?

Birtakım İslâmcılar Nazım Hikmet’in hatırasını ve eserlerini yaşatmak için adeta seferber olmuştur. Nasıl oluyor bu iş? Nazım ateist, İslâm ve dindar düşmanı bir kızıl değil midir? Türkiye’den kaçtıktan sonra uçaktan Moskova havaalanına indiği vakit onun ilk sözü: “Sovyetler Birliği benim vatanımdır. Beni Stalin yarattı” cümleleri olmamış mıdır?

Tahminen yirmi sene önce kızıl bir dergide Atatürk aleyhinde çok şiddetli, çok hakaretamiz ve saldırıcı bir yazı yayınlanmıştı. Sonra, 28 Şubat günlerinde bir de baktık ki, o derginin yayıncısı, “Atatürkçülük elden gidiyor, gericilere karşı sert ve radikal tedbirler alınmalı, devrim kanunları uygulanmalıdır” diye feryad u figana başlamış.

Amerikancı kapitalist büyük medya maalesef eski marksistlere kucak açmış, bazılarına ayda on, yirmi, otuz bin dolar maaş vererek onları İslâm’a ve Müslümanlara karşı yürütülen savaşın kilit noktalarına getirmiştir.

Merve Kavakçı hadisesinde bu heriflerin ne kadar demokrat, ne kadar toleranslı, temel insan haklarına ne kadar saygılı olduklarını gördük.

Maalesef islâmî kesimde de bu adamları doğrudan doğruya veya dolaylı olarak destekleyen kişi ve kuruluşlar vardır.

Hâfıza-i beşer nisyan ile mâlûldür diye bir söz var, maalesef büyük Müslüman kütle eskiden hızlı kızıl iken şimdi sahte demokrat ve laik kesilip de İslâm’a ve Müslümanlara saldıran inkarcıları tanımıyor.

Elimde birtakım İslâmcıların ateist ve militan İslâm düşmanı kızıllarla işbirliği yaptığına dair hayli doküman bulunmaktadır. Bunları şimdi açıklamak doğru olmaz. Tek başına onlarla başa çıkmam zor olur.

İslâmî kesimden bazıları, sadece kızıllarla değil, maalesef bazı Sabataycılarla, misyonerlerle, zındıklarla da işbirliği yapmaktadır.

Bazı cemaatler, onların baronları yeni bir İslâm türetmek isteyen şüpheli ve şaibeli ilahiyatçıya ödül vermedi mi?

Ehl-i sünnet Müslümanlarına senede bir kere bile selam vermeyen, merhaba demeyen öyle sözde dindarlar var ki, dinsizlerle su sızmaz bir dostluk ve beraberlik içindedir. Bu nasıl bir dindarlıktır?

Türkiye’de dolaplar dönüyor, maalesef büyük halk kitleleri, on milyonlarca Müslüman bunları bilmiyor.

İslâmî kesimin içine it sürüsü kadar ajan, casus, provokatör, manipülatör, sahte mühtedi, ateist sızmıştır. Bunlar Müslümanları birbirine düşürüyor, istihbarat yapıyor, yönlendiriyor. Defalarca yazdım ama toparlanan, ibret alan, dikkatli olan yok.

“Bizim cemaatimiz en haktır, öteki cemaatler berbattır. Bizim baronumuz en büyüktür, öteki baronlar en küçüktür…” diyen bir hooligan gördünüz mü, biliniz ki, o ya ahmak bir cemaatçidir, yahut şeytan gibi bir casus ve ajandır.

Ateist Marksistlerle sıkı fıkı olan bir İslâmcı görürseniz onun isminin yanına bir mim koyunuz. Bu dostluk elbette rahmanî değil, şeytanîdir.

Başka meşreplere mensup mü’min kardeşlerine karşı sert, haşin, toleranssız, yavuz, katı hareket edip de, İslâm düşmanı kızıllarla ve militan kâfirlerle dost olanların kalplerinde mutlaka maraz vardır.

Müslümanlar! Bazı hainlerin İslâm’ı ve Ümmet’i sattıklarını hâlâ anlamıyor musunuz?

Müslümanları, birbirinden kopuk bin türlü hizbe, fırkaya, gruba ayıranlar içimizdeki şeytanlardır. Ne zaman uyanacağız? 05 Haziran 2000