İslâm hikmetinde ve fıkhında

“Kadim, kıdemi üzere terk olunur”

kuralı vardır. Yani eski olan şey yerinde bırakılır. Türkiye’de

Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlığı

eskiden beri vardı ve yerinde bırakılması, ona dokunulmaması gerekirdi. Niçin?

  • Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Kur’ân’a, Sünnete, icmâ-i ümmete uygundur.
  • Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Selef-i Sâlihîn’in devamı mahiyetindedir.
  • Ehl-i Sünnet Müslümanlığı, Peygamber Efendimiz’e (Salat ve selam olsun O’na), arada hiçbir kopukluk ve ârıza olmadan ulaşır.
  • Osmanlı devlet-i İslâmiyesi Ehl-i Sünnet Müslümanlığı ile büyük fütuhat yapmış, üç kıt’ada İslâm’ı yaymış, din-i mübini çok güzel bir şekilde uygulamıştır.
  • Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Sevad-ı Âzam Müslümanlığıdır.
  • Ehl-i Sünnet Müslümanlığı İslâm’ın cadde-i kübrasıdır.
  • Ehl-i Sünnet Müslümanlığı Şeriat-i Garra-i Ahmediyye ile dinin mâneviyat ve zühd boyutu olan Tasavvuf ve Tarikatı birlikte götürmüştür.
  • Ehl-i Sünnet Müslümanlığı büyük ve parlak bir İslâm medeniyeti tesis etmiştir.
  • Ehl-i Sünnet Müslümanlığı adalet, güvenlik, refah, ahlâk, fazilet sağlamıştır.

    Maalesef, yakın tarihimizde birtakım şer güçleri Türkiye’de din ve inanç olarak (sosyolojik kimlik olarak değil) Ehl-i Sünnet Müslümanlığını kaldırmak, onun yerine birtakım bid’at cereyanlarını getirmek için baskı yapmışlar, zaman zaman terör uygulamışlardır. Ehl-i Sünnete aykırı, ona ters düşen

    bazı bid’at ve dalalet cereyanları nelerdir?

    1. Her türlü

    reformculuktur

    . İlahî münzel (indirilmiş) din olarak İslâm, reform kabul etmez.

    2.

    Mezhepsizlik

    . Fıkhı inkâr etmek.

    3.

    Telfik-i mezâhib.

    4. Dinimizin ve Şeriatimizin ikinci ana kaynağı olan ve onsuz Kur’ân doğru şekilde tefsir edilemeyen

    Sünnet’i tamamen veya kısmen inkâr

    etmek.

    5.

    Aklı dinin kaynağı olarak göstermek.

    6. İctihadı genelleştirmek,

    dinî konuları ayağa düşürmek

    .

    7. Yüce İslâm dinini, sapık bir ideoloji ve doktrin olan

    feminizme uydurmaya kalkmak.

    8.

    Kur’ân’ı ikinci plana atıp,

    onun yerine, çoğu kasıtlı veya câhilce yanlışlarla dolu mealleri, tercümeleri, tefsirleri koymak.

    9.

    Fazlurrahman’ın

    tarihsellik mezhebini hâkim kılmak. Kur’ân’daki ve Sünnetteki nice din hükmünü geçersiz kabul etmek.

    10.

    Tasavvuf ve tarikat düşmanlığı

    yapmak, sûfî Müslümanları müşrik ve kâfir ilan etmek.

    11.

    İbnTeymiye’yi baş imam ve rehber kabul etmek

    .

    12.

    Farmason ve

    (bazı iddialara göre agnostik veya ateist)

    Afganî’yi Müslümanları kurtaracak din lideri olarak kabul etmek.

    13. Tutulacak tarafları olmayan

    Mason Abduh’u ve Menarcı Reşid Rıza’yı

    göklere çıkartıp onları necat ve i’tila kılavuzları olarak göstermek.

    14.

    “Allah gerçek bir Janus’tur”

    (Janus, iki çehreli bir Roma putudur!..)

    diyen Ali Şeriatî’yi şehid, mücahid ve önder kabul etmek.

    15.

    Muhammed ibn Abdilvehhab’ı imam, Vehhabîliği hak din olarak göstermek.

    16. Resûl-i Ekrem Efendimizi, tevhid inancını, Kur’ân-ı Azimüşşanı inkâr ve tekzib edenleri ehl-i necat ve ehl-i Cennet olarak göstermek. (diyalogculuk..REB)

    Türkiye’deki İslâm düşmanlarının temel prensiplerinden biri, Müslümanları mümkün olduğu kadar çok fırkaya, fraksiyona ayırıp onları birbirleriyle çekiştirmektir. Maalesef bunda hayli başarılı olmuşlardır.

    Eskiden Ehl-i Sünnet Müslümanları sarsılmaz ve güçlü bir birlik halinde idiler. Medreselerden icazetli ulemâ ve fukaha yetişiyor,

    Meşihat-i İslâmiye

    (Şeyhülislâmlık)

    makamı bid’atlere izin vermiyor,

    okullarda

    Sünnî Müslümanlık tedris ediliyordu.

    Şimdiki manzaraya bakınız:

    Müslümanlar din konusunda paramparça olmuşlar… Bilmeyen herkes konuşuyor…

    Saçma sapan ictihadların, kimisi küfre götüren bozuk fetvaların bini bir paraya…

    Ehl-i Tevhid, Ehl-i Kıble olan Müslümanlar müşrik ve kâfir ilân ediliyor… Radikal, hızlı, kendilerini mücahid sanan bir kısım Müslümanlar mangalda kül bırakmamacasına ucuz cihad edebiyatı yapıyor…

    * Bütün bu rezaletlere, bu aşırılıklara, bu keşmekeşe dur diyecek güçlü ve sayıca yeterli bir ulemâ ve fukaha sınıfı yok.

    * Ümmet şuuru ve birliği berhava olmuş, onun yerini bin türlü hizip, fırka, tarikat, klik ve cemaat asabiyeti (fanatizmi) almış.

    * Halkın büyük bir kısmı namazı terk etmiş ve şehvetlerine uymuş.

    * Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılmıyor.

    *

    Muhadderat-ı islâmiye

    açılmış saçılmış

    * Azgınlığın her türlüsü dehşet verici boyutlara ulaşmış.

    *

    Lüks, israf, sefahat, aşırı tüketim, gurur, kibir, gösteriş, konfor köleliği zirveye fırlamış.

    * Birtakım sapıklar ve mecnunlar

    İslâm ile küfrü uzlaştırmaya

    çalışıyor.

    * Din mekteplerinde bile

    talebenin yarısı namaz kılmıyor.

    Korkunç bir mânevî deprem, dehşet verici bir tufan içindeyiz. Türkiye’de Ehl-i Sünnet hakim olsaydı, bütün bu rezaletler, dalaletler, fuhşiyyat olabilir miydi?

    Kendilerinde Ehl-i Sünnet ve Cemaat hassasiyeti ve şuuru (bilinci) olan Müslüman kardeşlerime hitap ediyorum:

    *

    Ehl-i Sünnet için en uygun şekilde çalışınız.

    * Dall ve mudil (sapık ve saptıran) kişilerden uzak durunuz.

    *

    En ufak, en mâsum gibi görünen dinde reform, yenilik, değişim istek tekliflerine bile karşı çıkınız.

    *

    Efendimizin Sünnetini ve hadîslerini koruyunuz.

    *

    Oryantalist

    (doğu bilimci, müsteşrik)

    zihniyetten uzak durunuz.

    * Petro-dolarlarla ilerleyen

    vehhabîliğe muhalif olunuz.

    *

    Herkesin yaygın şekilde ictihad yapması fikrine ve tezine muhalif olunuz.

    *

    Dininizi, reformcuların ve bid’atçilerin

    (içlerinde vahim bozukluklar olan)

    kitaplarından değil, başta ilmihaller olmak üzere Ehl-i Sünnet kitaplarından öğreniniz.

    Zavallı Türkiye Müslümanları!.. Karanlık gecede yağmura ve fırtınaya tutulmuş, can alıcı kurtların saldırısına uğramış çobansız bir koyun sürüsüne döndüler, perişan oldular.

    Gerçek icazetli


    (sahtelerine değil)

    ulemâya, fukahaya, meşayihe tâbi olunuz, onların
    nasihatlarını tutunuz, onların yap dediklerini yapınız,

    yapma dediklerini yapmayınız. İslâm’ı ve Kur’ân’ı onlardan öğreniniz.

    Cenâb-ı hak imanımızı korusun.

    Biz de dikkat edelim, ayak kaydırıcı yerlerde dolaşmayalım…

    ZEKÂT ZEKÂT ZEKÂT

    Sevgili Müslümanlar!..

    Dinî ve Şer’î ölçü ve hükümlere göre zekât vermeniz gerekiyorsa mutlaka zekâtınızı veriniz.

    Vermezseniz, Allah’a isyan etmiş ve başınızı dünyevî ve uhrevî korkunç belâlara sokmuş olursunuz.

    Zekât verirken nelere dikkat etmeliyiz?

    1.

    Zekât, İslâm fıkhının ve Şeraitinin hükümlerine göre verilir,

    rasgele verilmez.

    2. Zekât konusunda

    mezhepsizlerin yanlış ictihad ve fetvalarına aldanmayınız.

    Zekâtınızı kaptırırsınız, boşa gider, borçtan kurtulmuş olmazsınız.

    3. Zekât konusunda

    takvalı, faziletli, icazetli ulemâ, fukaha ve müftülere

    danışınız.

    4.

    Zekât ile her türlü hayır işi yapılmaz.

    Meselâ zekât ile cami, çeşme, hastahane, yetimhane yapılmaz. Müslümanlar bunları yaparlar ama zekât parasıyla değil, başka parayla…

    5.

    Zekât, Kur’ân’da çok kesin ve çok açık olarak belirtilen sekiz sınıfa verilir.
    Bu listenin başında
    Müslüman fakirler ve miskinler gelir.

    6. Bu sekiz kişiden üçü zamanımızda mevcut değildir.

    Müellefe-i kulûb, zekât amilleri

    (ŞERİAT devletinin zekât memurları)

    ve azad edilecek köleler.

    7. Zekâtta

    temlik

    şartı vardır. Mülk olarak vermek. (Temlik: mal sahibi etmek, birine mülkü kazandırmak, sahibi etmek…REB)

    8. Diyanet’in 1960’lı yıllarda vermiş olduğu fetvada

    “Derneklere

    (tüzel kişilere)

    zekât verilemez”

    denilmektedir.

    Binaenaleyh dernekler, cemiyetler, cemaatler, tarikatlar, okullar, kurslar, fırkalar, hizipler zekât alamaz, onlara zekât verilmez.

    9.

    Zekâtını Kur’ân’a, Sünnete, Fıkha, şeriata uygun şekilde vermeyen kimseler, bu mâlî borcu eda etmiş olmazlar.

    10.

    Zekâtınızı fıkha ve şeriata uygun ve doğru şekilde, yerli yerinde veriniz, sakın kaptırmayınız.

    11.

    Zekât, İslâm’ın sosyal adalet kurumudur.

    Bugün ülkemizde

    milyonlarca sefil, fakir, muhtaç, perişan, aç kardeşimiz vardır.

    Bunlara

    fukara-i müslimîn ve mesâkin-i müslimîn

    denir.

    Zekâtlar öncelikle onların hakkıdır.

    Onların hakkını gasb edenler ne kötü bir durumdadır. 01 Eylül 2009