Emr-i Mâruf ve Nehy-i Münker
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Şubat 2019
Pazar
(1) İslâm dininin temellerinden biri de emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker farzıdır. Bunun Türkçesi mârufu yâni iyiliği emr etmek, münkerden yâni kötülükten alıkoymaktır. Mâruf olan şeyler Allah’ın, Peygamber’in yapılmasını emrettiği ve yapanları selamete, ilahî rızaya, âhirette saâdete ve Cennet’e götürecek ve ulaştıracak olan iyi ve güzel işlerdir. Namaz kılmak, oruç tutmak, tesettür, ilâhî sınırlara ve ölçülere riayet gibi. Münkerler ise yasak ve kötü şeylerdir. İçki içmek, zina ve fuhuş, kumar, riba, fısk ve fücur gibi.
(2) Yüce Allah Kur’an’ın Âl-i İmran sûresinde meâlen şöyle buyuruyor: “Sizden öyle bir cemaat bulunsun ki, (onlar insanları) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vaz geçirmeye çalışsınlar. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (104’üncü âyet)
(3) Resûlullah Efendimiz bu âyeti tefsir makamında şöyle buyurmuştur: “Hayır, Kur’an’a ve Sünnetime uymaktır.” (Fethü’l-Kadir, 1/338)
(4) Kur’an-ı Azimüşşanda Hazret-i Lokman’ın oğluna şöyle öğüt verdiği bildiriliyor: “Oğulcağızım! Namazı (aksatmadan) dosdoğru kıl, mâruf ile emr et, münkerden vaz geçirmeye çalış. Sana (böyle yaptığın için) isâbet edecek şeylere (sıkıntılara) katlan. Çünkü bunlar kesinlikle farz kılınmış amellerdendir.” (Lokman: 17)
(5) Kur’an, İslâm ümmetini şöyle târif ediyor:
“Siz insanlar için (insanlığın faydası, selameti için) çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Mârufu emr eder, münkerden vaz geçirmeye çalışırsınız. (Çünkü) Allah’a inanıyorsunuz.” (Âl-i İmran: 10)
(6) Resûl-i Kibriya Efendimiz buyuruyor ki: “Küçüklerimize şefkat ve merhamet etmeyen, büyüklerimize hürmet etmeyen, Allah’ın emr ettiklerini emr edip, yasakladıklarını ve razı olmadığı şeyleri yasaklamayan, yâni mârufu emr edip münkeri nehy etmeyen bizden değildir.” (İmam Ahmed ve Tirmizî.)
(7) Yine hadîste şöyle buyuruluyor: “… Allah’a yemin ederim ki, yâ mârufu emr eder ve münkerden vaz geçirmeye çalışırsınız yahut Allah’ın size pek yakında göndereceği azabı beklersiniz. Sonra Allah’a (azabtan ve cezadan kurtulmak için) yalvarırsınız, lakin Allah duanızı kabul etmez.” (Tirmizî, Riyazüssalihîn.)
(8) Hazret-i Câbir’in rivayet ettiği bir hadîste Allah Resûlü şöyle buyuruyor: “Allahü Teala Cebrail’e bir şehri ahalisiyle birlikte altüst etmesini emredince Cebrail: ‘Ya Rabbi! Onların içinde Sana göz açıp kapayacak kısa bir zaman olsun bile isyan etmeyen falan kişi de var…’ deyince Allahü Teala ‘Onu da onlarla birlikte yok et. Çünkü bir an için bile olsa işlenen münker (yasak, kötü) şeyler yüzünden yüzü kızarmadı onun.” (Beyhakî, Şuabü’l-iman)
(9) Emr bi’l-mârufun ve nehy ‘ani’l-münkerin farz olduğu hususunda bütün İslâm âlimleri ittifak etmişlerdir.
(10) Bu farz Kitab, Sünnet ve icmâ-i ümmet ile sâbittir. Münkiri dinden çıkar, kâfir olur.
(11) “Ey iman edenler! Siz nefislerinizi islah etmeye, kurtarmaya bakın. Kendiniz doğru yolu bulunca, sapanlar size zarar vermez” (El-Mâide: 105) meâlindeki ayetin emr-i mârufu, nehy-i münkeri terk etmek için bir ruhsat vermediğini büyük müfessirler ve ulema beyan buyurmuşlardır.
(12) Dinî eğitim, halk kitlelerini dinî konularda yetiştirmek, bilgilendirmek, uyarmak da emr-i mâruf ve nehy-i münker cümlesindendir.
(13) Zamanımızda medya denilen çok büyük bir sosyal ve kültürel güç ortaya çıkmıştır. Medyadan yararlanarak halkı uyarmak, müjdelemek, korkutmak, bilgilendirmek için yoğun ve devamlı yayın yapılmalıdır.
(14) Emr-i mâruf nehy-i münker, irşad, tebliğ, dâvet, tebşir (müjdeleme) için halkın her tabakasına ve gençliğe, onların anlayacağı lisan ve üslupla kitaplar, broşürler hazırlatılmalı, bunlar yüzbinlerce, milyonlarca basılıp dağıtılmalıdır. Her yıl bu ülkede dine hizmet ve dinî faaliyet yapmak için toplanan milyarlarca doların yeterli miktarı bu önemli iş ve hizmet için harcanmalıdır. Şu husus da hiç hatırdan çıkartılmamalıdır ki, hizmetlerde miktar kadar keyfiyet ve kalite de önemlidir. Kalitesiz, okuyanların anlayamayacağı ve faydalanamayacağı şekilde hazırlanmış kitap ve broşürlerin yararı olmaz.
(15) Tarikatların, cemaatların, islâmî hizip ve grupların vazifesi cemaat ve tarikat için çalışmak değil, İslâm için ve Ümmet için çalışmaktır.
(16) Cahil, kültürsüz, yetersiz Müslümanlar kendi kafalarıyla emr-i mâruf ve nehy-i münker yapamazlar. Bu farzı âlim ve ehil olan kimseler yapabilir. Cahiller ve yetersizler hayır yapayım derken şer üretir, hizmet yerine hezimete sebebiyet verir, kaş yapayım derken göz çıkartırlar. Cahil ve yetersiz Müslümanların vazifesi, gerçek İslâm büyüklerinin, hakikî ulemanın, hakikî mürşidlerin ve şeyhlerin emr-i mâruf, nehy-i münker, dâvet, tebliğ, tebşir, uyarı, nasihat çalışma ve hizmetlerini desteklemektir.
(17) İslâm ulemasının ve fakihlerin büyük çoğunluğu “Mârufu emr etmek ve münkerden nehy etmek Ümmet’in tümüne vacibtir. Fakat ehil bir grubun bu görevi üstlenip hakkıyla yerine getirmesiyle Ümmet’in sorumluluğu ortadan kalkar” görüşünde ittifak etmiştir. Ancak Ümmet-i Muhammed emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını külliyyen (büsbütün) terk ederlerse bütün Ümmet mes’ul olur ve bu yüzden ilahî gazaba ve azaba çarpılır.
(18) Sıradan ve halktan Müslümanlar, bu konuda hiç bir şey yapmasalar bile, en azından kalpleriyle, nehy edilmiş çirkin ve günah işlere karşı nefret beslemeli ve buğz etmelidir. Hadîs-i şerifte bunun “İmanın asgarîsi” (en azı) olduğu beyan buyuruluyor. Çevresinde bin türlü münkerat (kötü şeyler, günahlar) işleniyor, ahlâksızlık ve fuhuş toplumu seller gibi kaplamış, fısk ve fücur yaygınlaşmış, ilahî emirler yasaklanmış, haramlar ve bid’atler iyi ve faydalı işler gibi görülüyor; isyan, tuğyan, inkâr almış yürümüş ve kendini dindar ve salih zanneden bir Müslüman, bunlara hiç aldırmıyor, bunlardan hiç nefret etmiyor, “Ben kendi amelime bakarım, kendimi kurtarırım” diyor. İşte bu adam kesinlikle iyi bir Müslüman değildir ve bir gün gelecek azab ve belaya çatacaktır. Böyle pısırık, vurdumduymaz, nemelazımcı Müslüman olmaz.
(19) Bir Müslüman kesinlikle azgın, militan, saldırgan, fanatik din düşmanlarıyla dostluk yapamaz. İslâm’da hubbu fillah ve buğzu fillah, yâni Allah için sevmek, Allah için buğz etmek prensibi ve kuralı vardır.
(20) Zamanımızda birtakım iki yüzlü, riyakâr, münafık adamlar kendilerini iyi Müslüman gibi gösteriyor, İslâm’ın temsilciliğine soyunuyor, halktan kendilerini desteklemelerini istiyor. Bu iki yüzlülere aldanılmamalıdır. Onlar, harbî ve âşikâre kâfirlerden daha tehlikelidir. Onların dini imanı paradır, onlar nefs-i emmarelerine put gibi taparlar. Onlar Müslümanlara yalan söyler, dindarları aldatırlar. Onlar, Ehl-i İslâm’a “Biz sizdeniz, sizin için çalışıyoruz” derken, el altından, kapalı kapılar ardında İslâm düşmanlarıyla buluşur ve anlaşırlar. Onların tuzaklarına düşen, onları destekleyen, bilmeden de olsa kendi dinini yıkmak için çalışmış olur. 19 Ağustos 2002