Ehl-i Necat ve Selâmet Kimlerdir?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
PerşembeSORU: Sadece “La ilahe illallah” diyen kimse mümin olur mu?
CEVAP: Mümin olmaz, muvahhid olur.
SORU: Mümin olmak için nasıl iman etmek gerekir?
CEVAP: “La ilahe illallah” dedikten sonra “Muhammed Resulullah” demek lazımdır. Ancak bu şekilde mümin olunur.
SORU: Sadece “La ilahe illallah” diyen kimse ehli necat, felah ve selamet midir?
CEVAP: Kendisine Muhammed aleyhisselatü vesselamın risaleti ve daveti ulaşıp da bu daveti kabul etmeyen kimse necat (kurtuluş), selamet ehli olmaz.
SORU: Bazıları “Ehl-i Kitab da bizim gibi, Peygamberlere iman ediyor” diyorlar.
CEVAP: Peygamberlere iman demek, “Bütün Peygamberlere” iman demektir. Allah’ın insanlara göndermiş olduğu peygamberlerden birini yahut bazısını kabul etmeyenler mümin olmazlar. Yahudiler Hazret-i İsa’yı ve Hazret-i Muhammed’i kabul etmiyorlar, Hıristiyanlar Hazret-i Muhammed’i kabul etmiyorlar.
SORU: Dinlerarası diyalog ve hoşgörü taraftarları “Ehl-i Kitab ile Amentüde ittifakımız var” diyorlar. Bu iddiaları doğru mudur?
CEVAP: Doğru değildir, hezeyandır. Ehl-i Kitabla aramızda ittifak değil, büyük ve derin ittifaksızlık vardır. Birincisi Allah’a iman ve Tevhid konusundadır: Yahudiler, Üzeyr Allah’ın oğludur diyorlar, Hıristiyanlar, İsa Allah’ın oğludur diyorlar. Hıristiyanların Teslisi ile Müslümanların Tevhidi asla uyuşmaz ve bağdaşmaz. Peygamberlere iman hususunda da ittifak yoktur, yukarıda beyan edildi. Kitaplara iman konusunda da ittifak yoktur. Yahudiler, İncil’i ve Kur’an’ı kabul etmiyorlar, Hıristiyanlar, Kur’an’ı kabul etmiyorlar. Binaenaleyh “Ehl-i Kitab ile aramızda Amentü konusunda büyük ihtilaflar bulunmaktadır.”
SORU: Müslümanların Tevrat ve İncil konusunda inançları nedir?
CEVAP: Biz Yüce Allah’ın Tevrat ve İncil adıyla kutsal iki kitap göndermiş olduğuna iman ederiz. Ancak bugünkü Tevrat ve İncil metinlerinin bütünüyle gerçek Tevrat ve İncil olduğunu kabul etmeyiz, asıl ilahi metinler kaybolmuş, daha sonra birtakım kâtipler bugünkü metinleri yazmışlardır. Asırlar boyunca ilave, çıkartma, değiştirme, tahrifat yapılmıştır. Bugünkü Tevrat ve İncil metinlerinde Tevhide, tenzihe, peygamberlerin ismetine uygun olmayan yerler kesinlikle sonradan ilave edilmiştir. Mesela Hazret-i Lut’un iki kızının babalarını sarhoş ederek onunla yatmaları ve gebe kalmaları kıssasını Müslümanlar kesinlikle doğru olarak kabul etmezler. Böyle bir şey peygamberlerin ismet sıfatına aykırıdır.
SORU: Bir Yahudi veya Hıristiyan mükemmel şekilde Arapça öğrenmiş, İslâm ilimlerini tahsil etmiş, İslâmiyet hakkında uzman olmuş; fakat İslâm’ın hak din olduğunu kabul etmiyor, Kur’an’ın Allah kelamı olduğunu kabul etmiyor, Hazret-i Muhammed’in peygamber olduğunu kabul etmiyor. Böyle bir kimse hakkındaki hüküm nedir?
CEVAP: İslâmî ölçülere göre bu zat kâfirdir. Kâfir, Arapça “Gerçeği örten ve gizleyen” demektir. Biliyor ama iman etmiyor…
SORU: Böyle bir kimseyle Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü yapılabilir mi?
CEVAP: Kesinlikle yapılamaz, böyle bir şey İslâm’a ihanet olur.
SORU: Diyalogcular Ehl-i Kitabın da cennetlik olduğunu söylüyor. Onların bu iddialarının hükmü nedir?
CEVAP: Ehl-i Kitabtan bir kimseye Hazret-i Muhammed’in risaleti ve daveti ulaşsa ve bu kişi bu daveti kabul etmese, kesinlikle cennetlik olmaz. Diyalogcular birtakım âyetleri kendi heva ve rey’lerine göre yanlış şekilde yorumluyorlar. Bırakın Ehl-i Kitabın cennetlik olmasını, sadece dil ile kelime-i şahadeti söyleyip de kalben iman etmeyen bir kimse bile cennetlik ve ehl-i necat değildir.
SORU: Bir doktrin ve ideoloji olarak Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü nedir?
CEVAP: Ahir zamanın büyük fitne ve fesatlarındandır ve Müslümanlar için korkunç bir tuzaktır.
SORU: Dinlerarası diyalog ve hoşgörü kişinin imanına zarar verir mi?
CEVAP: “Yahudilik ve Hıristiyanlık da hak dindir; Ehl-i Kitab da cennetliktir” inancına sahip olan kimse İslâm dininden çıkmış olur, imanını kaybeder.
SORU: Bu şekilde irtidat etmiş kimseler tanıyor musunuz?
CEVAP: Şahsen ve bizzat görmedim. Gazetelerde yazıldı, İzmir’de namaz kılan, başını örten bir kız Hıristiyan olmuş, başını açmış, namazını bırakmış. Soranlara da, “Mademki İslâm ile Hıristiyanlığın ikisi de hak dindir, ben kolay olanını seçtim. Nasranîlikte ne namaz var, ne tesettür…” demiş.
SORU: İrtidat eden (dinden çıkan) bu kızın vebali kime aittir?
CEVAP: Sormaya ne hacet. Diyalogculara aittir.
SORU: Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü konusunda para dağıtılıyor mu?
CEVAP: Elimizde müsbit (ispat edici) deliller ve belgeler yoktur ama bu maksatla milyonlarca dolar dağıtıldığına dair rivayetler bulunmaktadır. Bundan birkaç ay önce İstanbul’da Fatih Camiine, bu bölgedeki agresif Protesan misyonerlerin reisi veya başmüfettişi durumunda olan bir zat gelmiş. Türkçe biliyormuş, orada benim tanıdığım bir hoca ile biraz konuşup tartışmışlar. Laf arasında diyalog taraftarı bir cemaat zikredilince, misyoner cenapları “Ha, onlar mı? Biz onlarla işbirliği halindeyiz ve kendilerini destekliyoruz” sözünü sarf etmiş. Bundan ne mânâ çıkar? Okuyucularımın firasetine havale ediyorum. (Bana bunu anlatan Hoca Efendinin ismini vermiyorum)
SORU: Ehl-i Sünnet İslâmlığında Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü var mıdır?
CEVAP: Yoktur. Bu, zamanımızda çıkmış bir bid’attir. İslâm dünyasında da çıkmamıştır, ithal malıdır. Müslümanlara kurulmuş bir tuzaktır.
SORU: Diyalogcular ve hoşgörücüler fırak-ı dalleden bir fırka mıdır?
CEVAP: Lügavî mânâda değil de, bir doktrin ve ideoloji olarak buna inanıyorlar ise yoldan çıkmışlardır. İleride ilm-i kelam kitaplarında anlatılan bozuk fırkalardan biri olacaklardır.
SORU: Filan zat sizin gibi düşünmüyor, var gücüyle Diyalog ve hoşgörü için çalışıyor.
CEVAP: Bendeniz ilahiyatçı milahiyatçı değilim. Dinî konularda kendi kafamdan hiçbir şey yazmıyorum. İslâmiyet’in Allah katında yegâne hak ve geçerli din olduğu Kur’an-ı Kerim’le, Sünnetle ve icma ile sabittir. Bu inanç, dinimizin usulündendir. Yani temel ve vazgeçilmez hükümlerindendir. Hiçbir hocanın, dinin usulüne aykırı bid’at çıkarmaya, yenilik yapmaya hakkı yoktur.
SORU: Din âlimi olmadığınıza göre bu konularda niçin yazıyorsunuz?
CEVAP: Maalesef din âlimleri Müslüman halkı bu konuda yeterli derecede uyaramıyor, aydınlatamıyor, bilgilendiremiyor. Bu yüzden kendimi bu konuda hizmet etmekle vazifeli addediyorum. Bu hizmet yapılmış olsaydı, bana vazife düşmezdi. Hem, iki kere ikinin dört ettiğini söylemek için matematik profesörü olmak gerekmez. Allah katında yegâne hak dinin İslâm olduğunu, Kur’an’ı ve Hazret-i Muhammed’i inkâr edenlerin ehl-i necat olamayacağını söylemek için din âlimi olmak gerekmez.
SORU: Bu konuda son sözünüz nedir?
CEVAP: Müslüman kardeşlerimi uyarıyorum. Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, Amentüye, dinin temel hükümlerine aykırı görüşlere, fikirlere, propagandalara kapılmasınlar. Dinî konuların şakası yoktur, imanları tehlikeye düşebilir. Allah cümlemizi böyle bir felaketten ve ayak kaymasından korusun.
(Dİnlerarası Diyalog ve Hoşgörü konusunda üç Ehl-i Sünnet âliminin, üç de Diyalog mezhebi âliminin katılacağı çok ciddi ve haysiyetli bir kimse tarafından âdilane yönetilecek bir açıkoturum yapılmalıdır, büyük bir TV kanalında… Herkes eteğindeki taşları ortaya döksün. Bir de, birtakım kimseler Diyalog konusunda Siyonistlerden ve agresif misyonerlerden maddî ve manevi destek görüp görmediklerine dair Kur’an’a el basarak doğru beyanda bulunmalıdır.) 16 Eylül 2005