Cumartesi

Huylu huyundan vaz geçmezmiş… Ankara’daki yüz bin kişilik esnaf yürüyüşündeki bazı olumsuzlukları birtakım gazeteler ve odaklar gericilerin üstüne yıkmaya çalışıyor. Memleket alev alev yanıyor, onlar hâlâ din, irtica diye sayıklıyor.

Türk Hava Kurumu binası da taşlanmış. Gericiler, Kurban bayramında gasbedilen derilerin intikamını alıyormuş…

Dindar vatandaş kurban kesecek ve bunun derisini istediği derneğe, kuruluşa veremeyecek. Bakanlar kurulu karar çıkartacak, deriler sadece Hava Kurumu’na verilecektir, başka yere verenin canına okunacaktır denilecek, valiler bu kararı uygulayacaklar. Bu baskı ve zorlamalar gayet normal ve tabiî de, Hava Kurumu’nun protesto edilmesi gericilik oluyor. Bu kafa Türkiye’yi batırdı.

Halk hareketleri içine her yerde birtakım provokatörler karışır. Kurtlar dumanlı havaları severler.

Ankara’daki ve yurdun başka bölgelerindeki esnaf yürüyüşleri, protestolar kesinlikle kışkırtma sonunda meydana gelmiş değildir. Esnaf zor durumdadır, hakkını aramak, sesini duyurmak için sokaklara, meydanlara dökülmüştür. Yürüyüşler, toplantılar, protestolar hukuka uygundur. Kanunları çiğneyenler, aşırı gidenler, tahribat yapanlar olduysa onlar bulunur, cezalandırılır. Medenî ve demokrat ülkelerde kural böyledir.

Bu gibi toplantı ve yürüyüşler, patlayan halkın enerjisini ve öfkesini azaltan emniyet sübapları mahiyetindedir. Büsbütün yasaklanırsa önlenmek istenilenden çok daha kötü şeyler olabilir.

Ülkemizdeki yolsuzluğun baş aktörleri içinde bulunan büyük medya dikkatleri başka tarafa çekmek için irtica yaygara ve safsatalarını kullanmak isteyecektir. Büyük bir patronları, ağabeyleri cezaevindedir; tepelerinde Demokles’in kılıcı asılı durmaktadır; kirli ve şâibeli para ve gelir kaynakları kurumuştur; dört bin gazeteci ve televizyoncunun işine son verilmiştir; birtakım kodaman ve kocaman medyacılar Devlet Güvenlik Mahkemelerinde sık sık ifade vermektedir. Böyle vahim bir durumda irtica tehlike ve tehdidi onlar için bir can simididir. Nitekim, sahibi hapse atılan bir gazete birkaç hafta önce, patronlarının banka soygunu konusunda “Biz Atatürkçü, laik, çağdaş olduğumuz, irticaya karşı geldiğimiz için saldırılara uğruyoruz” şeklinde zırva bir tevil ve saptırma yayını yapmıştı.

Türkiye gerçekten çok talihsiz bir ülke. İktidar sahipleri durumun ne kadar vahim olduğunu bir türlü anlayamıyor. Çekilmemekte kararlılar. Çünkü çekildikleri takdirde büyük bombaların patlayacağını, korkunç dosyaların ortaya çıkacağını ve kendilerine Âli Mahkeme yolunun açılacağını iyi biliyorlar. Ancak anlamadıkları bir şey var: Direnseler de direnmeseler de mutlaka gideceklerdir.

Atatürkçü, laik, çağdaş kesimde doğruları haykıran, şiddetli uyarılar yapan yazarlar da var. Bunların feryatlarına kulak verilmelidir.

Büyük medyada çok büyük bir zelzele yaşanıyor. Gazeteler ve televizyonlar temellerine kadar sarsılıyor. Her yer toz duman, allak bullak.

Vasıflı ve güçlü bir gazetecinin neler yapabileceği son haftalar içinde bir kere daha görüldü, anlaşıldı. Nazlı Ilıcak hanımefendiye bravo dememiz gerekiyor. Dinç Bilgin’in ipini o çekti. Savcılığa verilmeyen, sümen altında veya buzdolabında bekletilen dosyaları buldu, Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısından randevu talep etti ve götürdü, bütün belgeleri verdi. Ardından birkaç gün geçmedi ki, önünde herkesin titrediği basın imparatoru hazretleri yakalanıp hapse atıldı.

Bütün vatansever gazeteciler, yazarlar, fikir adamları harekete geçmeli ve yolsuzluklarla mücadele etmek için belge, bilgi toplayıp dosya hazırlamalıdır. Demokrasilerde, hukuk sistemlerinde vatandaşın ihbar etmeye hakkı vardır. Bu sadece bir hak değil, aynı zamanda bir vazifedir.

Atatürkçü, Laik, çağdaş, İslâmcı, milliyetçi, Türkçü, şucu veya bucu hiçbir kirli kişinin yakası bırakılmamalıdır. Şu ana kadar ortaya çıkartılan hırsızlık ve yolsuzluklar, olanların yüzde biri bile değildir. Polis, adliye, devlet bunları tek başına ortaya çıkartıp, fâillerini cezalandıramaz. Bütün aydınlar, bütün seçkinler seferber olmalıdır; devlete, polise, adliyeye yardım etmelidir.

Marmara İlahiyat Fakültesinde aylardan beri büyük bir haksızlık, baskı, zulüm yaşanıyor, başları eşarplı diye yüzlerce kız öğrenci içeri alınmıyor. Bu yapılanlar demokrasiye, hukuka, laikliğe aykırıdır. Evet laikliğe de aykırıdır. Çünkü devlet, dinî inançları dolayısıyla eşarp takan, başını örten vatandaşına karışamaz. Başörtüsü islâmî bir simge değil, evrensel bir kadın örtüsüdür. Her dinde, her medeniyette, her kültürde, her toplumda vardır.

Üniversitelerde, resmî dairelerde dinî veya siyasî simgeler yasaklanabilir. Lakin bunlar rozet, bileğe veya ceketin koluna takılan bir yazı veya amblem gibi şeylerdir. Başörtüsüne karşı olanlar laik ve demokrat kişiler değil, anti-laik ve anti-demokratik kişilerdir.

Başörtüsüyle savaşan dekan kimdir? O, bir kere ilahiyatçı değildir. O makama bir misyon ve vazife ile getirilmiştir.

Dindar olmayan, hattâ bazıları ateist olan birtakım namuslu, insaflı, geniş düşünceli, demokrat zihniyetli yazarlar, düşünürler başörtüsü konusunda Müslümanların lehine yazı yazıyor, beyanda bulunuyor. Bu şahıslara milletçe teşekkür borçluyuz.

Seçimlerden önce, “Bize otuz milletvekili veriniz, şu başörtüsü problemini halledelim” deyip de, seçimlerden sonra yüz küsur milletvekili sahibi olmalarına rağmen hiçbir şey yapmayan, aksine başörtüsü aleyhinde çalışan birtakım siyasilere, sözde milliyetçi ve Türkçülere de teessüfler ediyoruz.

İslâmcılar da başörtüsü konusunda gereği gibi çalışmıyorlar. Bu konu henüz dünyaya duyurulamamıştır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde, başörtüsü konusunda Müslümanları destekleyecek demokrat ruhlu aydınlar vardır, sayıları çoktur. Globalleşen yer yüzünde onlara ulaşmak gerekir. Bu da, İngilizce broşürler yayınlamakla, yine İngilizce olmak şartıyla internet siteleri kurmakla, yoğun ve hummalı ve faaliyetle mümkün olur. İslâmcılar bunu yapamıyor. Dünyanın bir yerinde bir Yahudinin ayağına diken batsa bütün dünya Yahudileri ayağa kalkıyor, en yüksek sesle güçlü ve tesirli yayın ve propaganda yapıyor; onlar sadece 15 milyon kişi, Müslümanlar bir buçuk milyar, lakin biz onların binde biri kadar iş yapamıyoruz.

Türkiye nereye gidiyor? İyiye gider diyene gülerim. Maalesef kötüye gidiyoruz. İleride tepemizdeki kara bulutlar daha da kesif bir hale gelecektir. 15 Nisan 2001