Diyanet’in Tefsiri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
Perşembe
Diyanet, dört ilâhiyatçıya beş ciltlik bir tefsir yazdırtmış. Telif ücreti olarak 300 bin dolar ödenmiş. Ayrıca, her baskıdan sonra para verilecek mi bilmiyorum. Bu 300 bin dolar rakamını, Diyanetin sorumlu devlet bakanı açıkça beyan etti.
Telif ücreti önemli değil, bu tefsirde Ehl-i Sünnet anlayışına ve görüşüne uymayan yerler varmış.Bakara sûresinin 62’nci âyetinin yorumunda cumhura uymayan görüş kabul edilmiş.
Tefsirden bir takım alıp görmek istedim, mevcudu kalmamış…
1970’li yılların başında Diyanet çok bozuk bir kitap çıkartmıştı. Reşid Rıza’nın Telfik-i Mezâhib adlı kitabı. Bu kitabı niçin basmışlardı?
Diyanetten sorumlu devlet bakanı “Tefsirdeki görüşler Diyaneti bağlamaz, yazanların görüşleridir…” demiş.
Diyanet tefsir yazdıracaksa, kimlere, nasıl bir tefsir hazırlatacağını elbette önceden bilir.
-Rivayet tefsiri mi?
-Dirayet tefsiri mi?
– Rivayet, dirayet karışımı bir tefsir mi?
Ehl-i Sünnete aykırı (modern) görüşlere yer verilirse, “Tefsir bi’l-heva ve’r-rey” olur.
Türkiye’de İslâmî kesimin intikal ve reaksiyon müddeti uzundur. Sanırım önümüzdeki aylarda ve yıllarda Diyanetin beş ciltlik, 300 bin dolar telif ücretli ve reformcu yorum ve görüşlerle dolu tefsiri çok konuşulacak, çok tenkit edilecektir.
Diyanetin, oradaki şahısların üzerinde bir hükmî şahsiyeti vardır. Bu resmî dairenin yayınlayacağı tefsirde ana caddeden sapmalar olmamalıdır.
Birtakım reformcular, ellerine fırsat geçince bozuk ve bid’at reform ve yenilik görüşlerini yaymaya çalışıyorlar. Yakışıksız bir durum.
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Diyanete çok baskı yapıldı. Darbeciler, “Kur’ân Türkçeye çevrilsin, yobaz hocalar aradan çıksın, halk dinini Kutsal kitabın tercümesinden öğrensin…” diyorlardı.
Türkiye’de, Türkçe tercüme veya meâl mi yok? Çok… Hattâ gerekenden ve ihtiyaçtan fazla var. Lâkin bazılarının niyetleri bozuk. Kur’ân tercümesi, Kur’ân meâli diyerek, dinimizi bozmak, Müslümanların kafalarını karıştırmak istiyorlar.
Son elli sene zarfında birtakım Sabataycı gazeteler, okuyucularına bedava Kur’ân tercümeleri dağıtıyor. Allah, Allah… Adamlar hem Sabataycı, hem Kur’ân tercümesi dağıtıyor. Onların da niyetleri temiz değil. Müslümanların arasında şu fikri ve metodu yaymaya çalışıyorlar:
-Herkes Kur’ân’ın tercümesini okuyarak dinini öğrensin.
Sözü ayağa düşürmek istiyorlar…
Bakkal, işçi, balıkçı, kahveci, küçük esnaf Kur’ân tercümesi okuyarak İslâm’ı öğrenecek…
Doktor, mühendis, avukat, veteriner, işletmeci… Onlar da Kur’ân tercümesiyle ictihad yapacaklar.
Hâtemü’l-Hulefa olan cennet mekân Sultan Abdülhamid Hân zamanında böyle şeylere izin veriliyor muydu?
Yahu Müslümanlar, kafanızı çalıştırsanıza! Sabataycı bedava Kur’ân tercümesi dağıtıyorsa bu işte bir bit yeniği vardır demektir.
Soruyorum, hangi Sabataycı büyük gazete şimdiye kadar merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in büyük İslâm İlmihali’ni okuyucularına dağıttı? Hiç dağıtırlar mı?
Yazık!.. On binlerce, yüz binlerce Müslümanın zihinlerini karmakarışık ettiler. Elifi görse mertek sanan nice yüksek tahsilli câhil, dinî kendi kafasına göre yorumluyor. Radyoda dinlemiş, Moritanya’da Şevval hilâli görülmüş, bizim âhir zaman Müslümanı güpegündüz oruç bozuyor. A mübarek! Radyodan dinlemekle Şevval hilâlinin rüyeti sübut bulmuş olur mu? Her şeyin bir kuralı, kaidesi var.
Beyaz karınca denilen bir böcek türü vardır, biyolojide adı termittir. Bu böcek selülozla beslenir. Termitler ahşap bir binaya girdiler mi, birkaç ay sonra yapı çöker. Tahtanın bir ucundan girerler, yiye yiye, içini boşalta boşalta öbür ucundan çıkarlar. Maalesef Müslüman kesimin içine de reformcu, yenilikçi termitler girmiştir. Bunlarla ilmin, irfanın, hikmetin, sağduyunun ışığında mücadele etmezsek İslâm yapısını çökertebilirler. Kimin üzerine çöker? Hepinizin. Sonunda ne Sünnî Müslüman kalır, ne reformcu Müslüman…
Kefere ve fecere de bayram yapar.
Bunların tuzaklarına düşmeyelim.
Peki, reformcu ve bid’atçiler harıl harıl çalışırken Ehl-i Sünnet geçinenler ne yapıyor?
Ne yaptıklarını söyleyeyim:
-Bol bol şifahî sızıldanma ve şikayet yapıyorlar.Şifahî kültürle köy olmaz kasaba olmaz. Reformculara karşı, yazılı bir savunma savaşı başlatılmalıdır. Savaş kelimesini mecazî mânâda kullanıyorum. Bir kimsede gerçekten iman varsa, o adam reformcu da olsa, bid’atçi de olsa din kardeşimizdir, onu dışlamaya hakkımız yoktur.
Bazı reformcuların ve bid’atçilerin sapık görüşleri kendilerini dinden çıkartabilir mi?
Maalesef çıkartabilir.
Kitab, Sünnet ve İcmâ-i ümmet ile sâbit bir farzı inkâr ederse İslâm dairesinin dışına çıkmış olur. Tabii, bu konuda ehliyetli, liyakatli, icazetli ulemanın kesin fetvalarının bulunması gerekir. İslâm dini ulu orta tekfir etmeye izin vermez. Herkesin fetva vermesine yine izin yoktur.
Reformcuların belli başlı bozuk fikirlerini çürüten küçük bir broşür çıkartılmalı, iddia ve çürütmelerin gerekçeleri yazılmalıdır ve bu broşür en az (tekrar ediyorum en az) bir milyon adet basılıp dağıtılmalıdır.
Söylemeye hacet yok ki, bu broşürün üslubu, muhtevası, tertibi çok vasıflı olmalıdır. Kolay okunmalı, kolay anlaşılmalı, ikna etmelidir.
Ülkemizde bunca Ehl-i Sünnet hocası var, Maaşallah böyle hizmetler yapmıyorlar.
Bugünkü reformculuk ve bid’atçilik fitne ve fesadının iki türlü sorumlusu vardır:
Birinciler reformcu, yenilikçi, oryantalist zihniyetli bozuk adamlardır.
İkinciler, bunlara karşı Ehl-i Sünnet İslâmlığını; Kur’ân’ın ve Peygamberin anlattığı dini savunmayan, bid’atleri çürütmeyen, sapıklıkları cerh, red ve iptal etmeyen pısırık ve pasif hocalardır.
Türkiye’de Şeyhülislâm Mustafa Sabri, Zahid El-Kevserî, Elmalılı Hamdi, Ömer Nasuhi Bilmen, Ahmed Davudoğlu (Ezherî) ve benzeri hocalar bulunmuş olsaydı, reformcu, yerli oryantalistler böylesine palazlanamazlardı. 24 Eylül 2005