Salı

Ne kadar müşkül durumda bulunduğunuzu anlamıyor değilim. Yukarıya tükürseniz bıyık, aşağıya tükürseniz sakal. Şimdilik susuyorsunuz. Tepki gösterseniz, vazifenizi yapsanız Ehl-i Dünyanın hışmına uğrayıp çarpılacaksınız.

Ancak şu husus da var:

İslâm’ı ve Müslümanları uyarmaz, savunmazsanız bu sefer de Allah sizi çarpar. İki “çarpılmadan” hangisi ehvendir? Vazifenizi yapmadığınız için Huda’nın sillesine uğrarsanız altından kalkamazsınız.

Kûbi-i Hoda sada ne-dâred

Angeh ki zened deva ne-dâred

Hak sillesinin sedası yoktur

Bir vurdu mu hiç devası yoktur

Teslisçi, agresif, Haçlı misyonerler pür tantana genel bir taarruza geçmişler. Ülke sathındaki Evangelist davetçilerin sayısı elli binin üzerinde tahmin ediliyor. Binlerce ev-kilise açıldı. Yüzlerce yeni kilise yapıldı, eski kilise harabeleri tâmir ve restore ediliyor. Milyonlarca propaganda broşürü dağıtılıyor. Valiliklerden izin alınarak meydanlarda, caddelerde halka İncil dağıtılıyor.

Ve bu Haçlı Seferi karşısında Ankara’daki Diyanet susuyor. Bu suskunluğu, bu tepkisizliği tenkid ettiğimiz zaman:

– Hayır, ilgilenmiyor değiliz. Konuyla ilgili bilgi topluyoruz, rapor hazırlıyoruz, toplantı yapıyoruz… deniliyor.

Misyonerler yurt sathında gece-gündüz, harıl harıl, durup dinlenmeden çalışıyor, propaganda yapıyor, İncil ve başka broşürler dağıtıyor; bizim Diyanetimiz kapalı kapılar ardında bilgi topluyor. Fesubhanallah!.. Yahu yangın bacayı sarmış, biz yangını söndürmeye koşacağımız yerde, yangın hakkında bilgi topluyor, rapor hazırlıyoruz. Olacak iş midir bu?

Diyanet ne yapmalıdır?

1. İslâm’ın Hıristiyanlık hakkında, Teslis hakkında kesin, belli, açık hükümleri vardır. Bunların Cuma hutbeleriyle, vaazlarla, broşürlerle, bildirilerle halka ilan edilmesi gerekir. Bu ilan, bu bilgilendirme elbette agresif şekilde yapılmayacaktır. Ama gereken şekilde mutlaka yapılmalıdır. Susmak caiz değildir.

2. Geçmiş asırlarda büyük İslam uleması Hıristiyanlarla, ilmî sınırlar içinde, ciddî bir şekilde tartışmışlar ve çok değerli eserler yazmışlardır. Mesela 19’uncu asırda Hindistan’da Rahmetullah Efendi, İzharü’l-hak ismiyle iki ciltlik bir kitap yazmıştır. Bu gibi kitaplar en kısa zamanda, notlar ve ilavelerle dilimize çevrilip yayınlanmalı ve bol miktarda basılıp dağıtılmalıdır.

3. Türkiye’de faaliyet gösteren misyonerler ikiye ayrılıyor: Bunların bir kısmı agresif yani saldırgan değildir. Okul açıyorlar, hastane çalıştırıyorlar, hayır işleri yapıyorlar; bunlarla büyük bir problemimiz yoktur. Diğer kısmı ise agresif, militan, fanatik, azgın misyonerlerdir. Bunlar Sevgili Peygamberimize, Seyyidü’l-Beşer Efendimize “Terorist” diyecek kadar edebden, izandan, irfandan, terbiyeden mahrumdurlar. Diyanet, böylelerine mutlaka cevap vermekle, iftiralarını çürütmekle, yalanlarını suratlarına çarpmakla mükelleftir.

4. Camilerde, cuma hutbelerinde ne konular işlenmiyor ki… Bundan iki sene kadar önce “Ağız ve diş sağlığının ve diş fırçasının önemi” hakkında bir hutbe okunmuştu. Hatta bendeniz çok üzülmüş ve bir ara camiyi terk etmeyi düşünmüştüm. Sonra “Lâ Havle” dedim, ‘”Ya Sabır” çektim, kaldım. Şimdi muhterem Diyanet Başkanlığına soruyorum: Ülkemizdeki Haçlı Seferinin, misyoner taarruzunun diş fırçası kadar önemi yok mudur?

Bir Müslüman olarak Diyanete hürmet ederim. Ancak Ümmet-i Muhammed, Hazret-i Ömer gibi adil bir Halifeyi bile gerektiğinde tenkid etmiştir. Ömerü’l-Faruk Hazretleri de bu tenkidlere öfkelenmemiş, sabırla dinlemiştir. Şimdi Diyanete soruyorum:

– Misyonerlerin saldırı ve tahriklerine karşı susmak mı gerekir, yoksa seviyeli ve ciddî bir şekilde İslâm’ı ve Müslümanları müdafaa etmek mi?

Yunanistan, Hıristiyan bir ülkedir. Ancak oradaki Ortodoks kilise, delidana gibi propaganda yapan Evangelistlere izin ve fırsat vermemektedir.

Kamboçya, Budist bir ülkedir. Evangelist misyonerleri, ülkenin Budist kimliğini değiştirmek istedikleri için hudut harici etmiştir.

Evangelist misyonerlerin delidolu hareketleri, Katolikleri son derece rahatsız etmektedir. Ülkemizde meydanı boş bulan agresif misyonerleri, Ortodoks ve Katolik Hıristiyanlar bile tenkid ederken, muhterem Diyanet dairesinin susması caiz olabilir mi?

İmanını kaybeden vatandaşların veballeri öncelikle Diyanetin üzerinedir.

Birtakım Diyalog ve Hoşgörü taraftarları gazetelerde yazı yazarak “Musevilik, Hıristiyanlık ve İslâm esasta birdir…” mealinde propagandalar yapıyorlar. Tevhid ile Teslis inancı nasıl bir olabilir?.. Hazret-i Muhammed’e (salat ve selam olsun O’na) “yalancıdır” diyenlerle; O’nu Allah’ın resulü olarak kabul edenler, nasıl esasta bir ve beraber olabilirler?.. Bizim kutsal kitabımıza onlar “düzmece” diyorlar. Kur’an’ı, Allah’tan gelen vahiy olarak kabul edenlerle, o kutsal kitabı inkâr edenler, nasıl bir ve beraber olabilirler?.. Kur’an “Allah katında (geçerli, hak) din, İslâm’dır” diyor. Teslisçiler ise, İslâm’ı hak din kabul etmiyor, uydurma bir din olarak görüyor. Bu iki görüş nasıl bir ve beraber olabilir?..

Diyanetin, “Üç din esasta birdir…” saçma iddiasına; vahyin, ilmin, aklın, hikmetin ışığında irşad edici cevaplar vermesi gerekmez mi?

“Bize baskı yapılmadı… Bize misyonerlere cevap vermeyeceksiniz talimatı verilmedi…” deniliyor. O halde niçin camilerde bu konuyla ilgili tek bir hutbe bile okutulmuyor, niçin Diyanet vaizleri bu konuda halkı uyarmıyor, niçin bu konuda broşürler bastırılarak halka dağıtılmıyor?

İki “çarpılma” tehlikesi karşısındasınız. Konuşursanız, doğruları söylerseniz Ehl-i Dünya sizi çarpacak… Haksızlıklar, sapıklıklar karşısında susarsanız Hak sizi çarpacak.

Tercihinizi yapınız…

Bendenizi bağışlamanızı diler ve hürmetlerimi arz ederim. 19 Ocak 2005