Cumartesi

“Türkiye bölünmeli mi, bölünmemeli mi?” konulu bir açık oturum tertiplense, aklı başında bir kimse böyle bir toplantıya katılır mı? Elbette katılmaz. Bazı konuların tartışması yapılamaz.

“İslâm dininde reform yapılsın mı, yapılmasın mı?” konulu açık oturumlar da böyledir. Hiçbir Müslümanın bunlara katılmaması gerekir.

Bazıları dinde reform, değişiklik yapılmasını istiyor. Bunları muhatap olarak kabul etmemeliyiz.

Çünkü;

(1)İslâm dini ilâhîdir, yâni Allah tarafından tesis edilmiş, gönderilmiş mükemmel bir din ve nizamdır. İman edenler, Allah’ın koymuş olduğu hükümleri olduğu gibi kabul ederler; bunlarda değişiklik, reform yapılmasını istemezler, isteyemezler.

(2) Din hükümlerinde değişiklik ve reform istemek, Allah’ın işine karışmak demektir ki, aklı ve vicdanı olan hiçbir mü’min ve müslim böyle bir edepsizlik yapmaz.

Din bir bütündür. Allah’ın koyduğu hükümlerin bir kısmını kabul edip de, bir kısmını etmemek, kişiyi mü’min olmaktan çıkartır.

Din hükümleri ikiye ayrılır:

(A) Müttefakun aleyh, yani üzerlerinde ittifak edilmiş kesin hükümler. İman esasları, namaz ve oruç gibi ibadetler, kesin ayetlerle sâbit olan muamelât hükümleri gibi. Bunlar da tartışılamaz.

(B) Muhtelefün fih olan hükümler, yani üzerinde ittifak olmayan ihtilâflı konular. Bunlar esasa, usûle, ait değil, teferruata (ayrıntılara) aittir. Hanefî mezhebine göre kan çıkmasının abdesti bozması, Şafiî mezhebinde ise bozmaması gibi. Müslüman hangi fıkıh mezhebine bağlı ise onun hükmünü doğru olarak kabul eder. Lakin bu ihtilâflı konuları asla tartışmaz.

Birtakım dinsizler dinde reform yapılmasını istiyormuş… İstesinler. Biz onlarla tartışmaya girme tuzağına düşmemeliyiz.

Dinde reformmuş!.. Dinin hangi hükmünde reform yapılabilir ki.

(1) İtikada (inanca)ait hükümlerde asla değişiklik ve reform olamaz.

(2) İbadetlerle ilgili hükümlerde de reform olmaz. Peygamber Efendimiz “Beni nasıl namaz kılar görüyorsanız, siz de öyle namaz kılınız” buyurmuşlardır. Mutlak müçtehidler Peygamberin namaz kılması ile ilgili kaynakları tedkik etmişler ve hükümlerini koymuşlardır. Kıyamet kopuncaya kadar da böyle kılınacaktır. Bir ara bazı zırzoplar, camilere sıra konulmasını, mihraba bir piyano veya org yerleştirilmesini ve bazı kiliselerde olduğu gibi çalgılı âyinler yapılmasını istemişlerdi. Oturup da onlarla bu konuyu müzakere etmek, tartışmak cinnet olmaz mı?

(3)Kur’ân’da ve Sünnet’te muamelât ile ilgili kesin hükümler vardır. Onlar da tartışılmaz. Müslüman inanır, tasdik ve kabul eder, inkârcı ise kabul etmez.

(4) İslâm’ın ahlaka ait kesin hükümleri bulunmaktadır. Yalan söylemek, emanete hıyanet etmek, gıybet yasaktır, haramdır. Bunlarda da reform olmaz.

İdeolojilerde, pozitif kanunlarda, insan aklıyla yapılan nizamlarda reform olur, bunlar konusunda tartışılabilir ama Yüce İslâm dininin hüküm ve müsseseleri konusunda tartışma olamaz.

Dinsizler reform istiyor, onların niyetleri mâlum. Müslümanların kafalarını karıştırmak istiyorlar. Peki bazı ilahiyatçılara ne oluyor ki, senede üç yüz altmış beş gün reform reform reform diye zırlayıp duruyorlar.

Amerika’nın Tucson şehrinde Reşad Halife adında bir adam vardı. Bu uğursuz kişi, Kur’ân’ın bütünlüğüne dil uzatıyor, Tevbe Sûresi’nin son iki ayetinin Kitabullah’a -hâşâ- sonradan ilave edildiğini iddia ediyordu. Bu gibi zındıklarla da tartışma yapılmaz. Küçük bir broşür hazırlanır ve böyle bir iddianın küfür olduğu bildirilir, o kadar…

Bizdeki bir ilahiyatçı, açıkça ilan edemiyor ama kendini âhir zaman mehdisi, hattâ peygamber sanıyor. Bütün dinsizler, bütün İslâm düşmanları bu adamı baş tacı etmişlerdir. Bu adamın doktrini Kur’ân’a, Sünnet’e, ondört asırlık icmâya aykırıdır. Bu adam doların milyonuyla mültimilyoner yapılmıştır. Bu kişinin aleyhinde ilmî ve uyarıcı kitaplar, broşürler hazırlanıp yayınlanabilir ama onu muhatap kabul ederek açık oturumlara, tartışmalara katılmak büyük hatâ olur.

İslâm’a inanmayan, uzun yıllar Müslüman görünen, hattâ bir ara dinî bir dergi çıkartan, âhir ömründe Şaman olduğunu açıklayan bir adam ter ter tepinerek “Ezan Türkçe okunsun, namaz Kur’ân tercümesi okunarak kılınsın, bir İslâm Lüter’i çıksın…” diyor. Bunu da muhatap kabul etmemek gerekir. Şamansa şamanlığını bilsin, benim dinime karışmasın. Ben bir Müslüman olarak Şamanlıkta reform yapılsın diyor muyum?

Bundan yıllarca önce bir televizyondan çağrılmıştım. Konu nedir diye sordum. “Atatürk ve din” dediler. Onlara inandım ve açık oturuma katıldım. Meğerse, konu Türkçe Ezan ve Türkçe Kur’ânmış. Bunu bana açıkça söylemeleri gerekmez miydi?

Son Ramazan’da dinsizler ve münafıklar zehirlerini kusup durdular. Zehri teneke kupa içinde sunmuyorlar. Ayetleri kendi heva ve re’yleri ile yorumlayıp, İslâmî kültüre, akaid ve fıkıh bilgisine sahip olmayan halkı ve gençliği sapıtmak istiyorlar.

Geçmiş asırlarda yaşamış bunca müctehid, fakih, ulema, din imamı (önderi), allâme yanlış anlamışlar da, zındıklar doğru yorum yapıyorlarmış. Bunlara inananlar Mevlâlarını değil, belâlarını bulur.

Müslümanlar böyle tartışmaları takip etmeseler, reyting olmayacağı için bir müddet sonra tartışmalar tavsayacak, açık oturumlar yapılmayacaktır.

Televizyonları kapatmak için düğmeler var ama akıllılık edip kapatmıyoruz.

Müslüman kardeşlerime önemle hatırlatıyorum:

1. Dinî konular, şer’î hükümler tartışılmaz.

2. Her Müslüman, hangi mezhebe bağlıysa, o fıkıh sisteminin hükümlerini anlatan güvenilir bir ilmihal kitabı alır ve dinini ondan öğrenir, ona göre hayata uygular.

3. Gerek itikada ve usûle ait hükümlerde, gerek füruat hükümlerinde hak mezhepler arasında önemli farklılık yoktur. Hepsi de usûlde (asıllarda, temelde) birdir.

4. İslâm dini mükemmel bir dindir. Onda reform olamaz, onun reforma ihtiyacı yoktur.

5. İmanını korumak, ebedî saadete nail olmak isteyen din konusunda tartışmasın. Bütün din hükümlerinin doğru, iyi, güzel olduğuna iman etsin. Bunlara uyarsa iyi Müslüman olur, uymazsa günahkâr olur.

6. İslâm’da reform şarttır diyen dinsizlerin kendi kafalarında ve zihniyetlerinde reforma ihtiyaçları vardır.

7. Dinî konularda “Benim görüşüm şöyledir… bence böyledir…” demek çok ayıptır, haddini bilmemektir. 10 Mart 2002