Çok Önemli Bir Kitap
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Cuma
Kitabın ismini veriyorum: “Türkiyeliler için yüz soru ve cevapta Güney Kore harikası ve mucizesi” Konusu şu: 100 bin kilometrekare yüzölçümü, 48 milyon nüfusu olan bu ülke, Uzakdoğu’nun, kelimenin müsbet manasıyla canavarlarındandır. Yakın tarihi, facialarla dolu olan bu ülke başarıdan başarıya koşmaktadır. Yüzölçümü bizimkinin yedi buçukta biri, nüfusu üçte ikimiz kadar. 1950’lerin başında istilaya mâruz kaldı, savaş acılarını yaşadı, ülke yakıldı, yıkıldı, halkı perişan oldu. Kısa zamanda kendilerini toparladılar; eğitim, iktisat, sanayi, ticaret sahasında çağ atladılar. Birçok sektörde dünya birincisi oldular. Türkiye’ye bakınız: Yollarımız, caddelerimiz, meydanlarımız Kore otomobilleri ile dolu. Fert başına düşen millî gelir payı orada 2003 rakamıyla 17 bin dolardan fazla. Üretim ihracatı yılda 200 milyar dolar. İşte yukarıda adını verdiğim kitap, Güney Kore’nin kısa zamanda nasıl kalkındığını, çok açık soru ve cevaplarla Türk insanına anlatmak maksadıyla yazılmış. Kitapta resimler, grafikler, faydalı okuma parçaları yer alıyor… Böyle bir kitabı, vatanını, halkını, devletini, tarihini, millî kimliğini seven her Türkiyeli okumalı. Biz niçin onlar gibi kalkınamadık, ilerleyemedik? Bizi geri bırakan faktörler nedir? Niçin onlar gibi verimli bir şekilde çalışamadık? Güney Kore’den ne gibi dersler alabiliriz?
– Aman şu kitabın yayınevini bildirin, nerede satıldığını yazın da biz de alıp okuyalım, aydınlanalım, ibret dersleri alalım…
Sevgili okuyucum, boşuna ümitlenme…
Çünkü böyle bir kitap yoktur, yazılmamıştır. Ben bunu hayalimden uydurdum.
Bizim çokbilmişlerimizin, bizim idarecilerimizin, bizim (sözde) aydınlarımızın, bizim seçkinlerimizin böyle kitaplar yazacak halleri yoktur.
Onların küçük bir dünyaları vardır. Onun içinde, kısır döngüler içinde dönüp dururlar. Dön baba dön…
Türkiye çok çağdaşmış… Türkiye kısa zamanda büyük hamleler yapmış… Eski ve mâzi çok kötü, şimdiki hal çok iyiymiş…
Bizimkilerin örneğe, hikmete, derse ihtiyaçları yoktur.
– Peki, senin mensubu bulunduğun islamî kesimden, İslâmcılar güruhundan niçin böyle bir kitap yazan çıkmamış?
Bana bu soruyu niçin soruyorsunuz? Bendeniz zaten her gün yetersiz Müslümanlara çatıp durmuyorum muyum? Elinizi vicdanınıza koyunuz ve cevap veriniz:
– Benim kadar, mensubu bulunduğu camiayı tenkit eden, başka tabirle öz-eleştiri yapan biri var mıdır bu ülkede?
Evet, Güney Kore’nin başarıları, kalkınma harikaları konusunda Atatürkçü yazmaz, Laik yazmaz, Müslüman yazmaz, Türkçü yazmaz… Peki kim yazacak böyle bir kitabı, bunun gibi kitapları?
Cinler, periler mi?
Memleketimizin şu acınacak haline bakınız:
– İktisat hayatı büyük bir kriz içinde,
– Eğitimin iflas ettiğini, resmî ideoloji bağlıları bile itiraf ediyor.
– Üniversiteler kazaya uğramış, YÖK-zede olmuş.
– Kokuşma; düzen mi, sistem mi neyse onun temel ilkesi haline gelmiş, kurumlaşmış… (Eskiden de kokuşma, rüşvet falan vardı ama bireyseldi (ferdî) idi.)
– Ziraatimiz çökmüş,
– Bürokrasi hantallaşmış, ülkeye destek değil, köstek oluyor.
– Halk birbirine rakip ve düşman kamplara kasıtlı ve planlı olarak ayrılmış: Türk Kürt, Sünnî Alevî, Sağcı Solcu, Dinci Laik, İlerici Gerici, Şucu Bucu…
– Borç gırtlağa çıkmış, yekûnu 300 milyar doları geçen iç ve dış borçları ödemeye devletin bütçesi yetişmiyor, faiz ödemek için yeni borçlar alınıyor.
– Ülkenin dış politikası ABD’nin, iç politikası AB’nin, iktisat ve finansı IMF’nin eline verilmiş,
– Sanayi teşvik edileceğine; fabrika ve atölye kurmak isteyenlere bin türlü güçlük çıkartılıyor.
– Halk yığınlarının ahlâkı bozulmuş, asalaklık, üretmeden tüketme felsefesi yaygınlaşmış.
– Hortumculuk millî bir felaket olmuş,
– Millî kimlik, millî kültür, millî tarih, millî sanat ve kişilik darbelene darbelene yerlere serilmiş.
– Cehalet almış yürümüş, yüksek tahsilliler bile büyük dedelerinin mezar taşlarında ne yazılı olduğunu okuyamıyor.
– İsraf, gösteriş, saçıp savurma korkunç boyutlara ulaşmış. Nüfusu bizden fazla olan ve bize nisbetle çok zengin bir ülke olan Almanya’da, bizdeki kadar lüks Mercedes yok. Halk çılgın gibi en pahalı cep telefonlarını alıyor. Cep telefonu, otomobil bir alet ve vasıta olmaktan çıkmış; statü, itibar, namus ve şeref göstergesi olmuş.
– Normal ülkelerde bir tek devlet var. Bizde iki devlet, biri bildiğimiz devlet, ötekisi -iyi saatte olsun- “Derin Devlet”. İyi saatte olsun dedim, çünkü bir çarparsa pir çarpar.
Yukarıda adını verdiğim hayali kitap gibi Tayvan Adası, Singapur hakkında da kitaplar çıkartılmalıdır.
Öyle bir iki bin basmakla olmaz. Böyle kitaplar yüzbinlerce nüsha basılmalı, bir iki sene içinde, yeni baskılarla yekûn tirajları milyonları bulmalıdır.
Türkiyeliler okusunlar da nasıl bir batağa batmış, nasıl bir uçuruma düşmüş olduklarını anlasınlar.
Birtakım Pembeler ve onların kendilerine benzetmiş oldukları “Benzetilmişler” halkı yalanlarla uyutuyor. Türkiye’nin durumu çok iyiymiş, İslâm dünyasında biz birinciymişiz, falan filan.
Bunların hepsi yalandır, yalan.
Biz, elimizdeki imkanlarla, bu yüzölçümü, bu nüfus, bu imkân ve potansiyelle Ortadoğu’nun Japonyası olabilirdik.
Olamadıysak, bunun sebeplerini ve sorumlularını öğrenmemiz, bilmemiz gerekir.
Bizim Güney Korelilerden neyimiz eksiktir ki, onların arabaları Türkiye’de cirit atarken, Kore’de bir tek Türk otomobili yoktur?
Onların üniversiteleri cayır cayır kaliteli okumuş ve uzman yetiştirirken bizim üniversitelerimiz ne yapıyor?
Kore’de ne kadar Müslüman bulunduğunu bilmiyorum ama orada yerli veya yabancı Müslüman bir kız öğrenci fakülteye başörtüsü ile gitse kimse engellemeye kalkışmaz.
Korelilerin yazısına bakınız. Eciş bücüş karakterleri olan bir yazı. Niçin değiştirmediler acaba?
Kore’nin tarihinde kopukluk yok. Kendi tarihlerine, kendi medeniyet ve kültürlerine, kendi sanatlarına bağlılar.
Şu anda Kore halkının yarıdan fazlası Hıristiyan olmuştur. Bizim cart curt eden İslamcılarımız Protestan misyonerleri gibi oraya gidip de niçin İslam’ı neşr ve tebliğ etmediler?
Peygamberimiz “Hikmet mü’minin yitiğidir, nerede bulursa alır” buyurmuştur. Niçin birkaç akl-ı evvelimiz, çokbilmişimiz o ülkeye gidip de onların başarılarının sebeplerini araştırmıyor, dönüp bunları bizim halkımıza ve gençliğimize nakl etmiyor?
Korelilerden ders almak gururumuza mı dokunur?
Bizim gururumuz, izzet-i nefsimiz, haysiyetimiz zaten ayaklar altına alınmamış mıdır?
Sadece, isimlerini yukarıda saydığım Uzakdoğu ülkeleri değil, Avrupa’nın nice küçük ülkesinden de ders almalıyız ve utanmalıyız.
Küçük Finlandiya niçin bu kadar başarılı da biz değiliz?
İsviçre’yi bu kadar ileri, zengin, refahlı, düzgün yapan sebepler nelerdir?
Avrupa Birliği’ne dahil ve bizden daha istikrarlı olan komşumuz Yunanistan’da din ile devlet barışık da bizde niçin değil?
Soğanlarını 18’inci yüzyılda bizden aldıkları lale ve diğer çiçekçilik ile küçük Hollanda, her yıl bizim bütçemiz kadar para kazanıyor. Biz çiçekçilik bile yapamıyoruz. Kenya, Venezuela kadar bile.
Bay Çokbilmiş’in bana ne diyeceğini biliyorum:
– Yurtta sulh, cihanda sulh…
Tamam bunu anladık da, biz niçin bu kadar geri kaldık, bana onun bir açıklamasını da yapsana… 05 Mart 2005