Büyük İslâm İlmihali
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Aralık 2018
AQİL ve baliğ olan kimse dinen sorumludur, mükelleftir. Böyle bir Müslümanın Kur’andaki, Sünnetteki, Şeriattaki kesin emirleri yerine getirmesi, kesin yasaklardan kaçınması, öğütleri tutması gerekir. Mesela beş vakit namaz kılmak farzdır ve kılınması gerekir. Aqil ve baliğ Müslümanın bunları yapabilmesi için “bilmesi gerekir”. İşte bu bilgiye ilmihal denir. İlmihal bilgilerini sahih şekilde öğrenmek kadın erkek bütün Müslümanlara farzdır.
Öğrenilmesi farz olan bu ilmihal bilgilerini öğretmek vazifesi öncelikle kimlere aittir?
İcazetli din alimlerine ve fakihlere aittir.
Müslüman anne babalara aile reislerine…
Ümmet temsilcilerine ve sorumlularına…
Bir İslam toplumunda bir kısım çocuklar gençler ve halk ilmihalini hiç bilmiyorsa, bir kısmı ise yeterli miktarda bilmiyorsa, başka bir kısmı sahih şekilde bilmiyorsa sorumluluğun büyük kısmı öğretmeyenlere aittir.
Türkiyede şu anda bu konuda en sorumlu ve veballi kurum Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Onun birinci vazifesi on milyonlarca çocuğa gence halka en doğru en sahih şekilde ilmihal bilgisi öğretmek ve bu bilgilerin hayata geçirilmesini sağlamaktır.
Evet sadece öğretmekle ve öğrenmekle iş bitmiyor. Öğretilen ve öğrenilen bilgilerin hayata geçirilmesi uygulanması gerekiyor.
İlmihale ahlak ile ilgili bilgiler de dahildir. Müslümanlara İslamın doğruluk ve dürüstlük (istikamet), emanete riayet, mümin kardeşlerine melek olmak, komşularına kardeş olmak,
Ağaçları,yeşilliği, hayvanları korumak, büyüklere hürmet etmek, küçüklere şefkatle muamele etmek, israf ve lüksten uzak durmak, mütevazı olma ve bunlar gibi yüzlerce ahlak düsturu ilmihal çerçevesinde öğretilmelidir.
İlmihal okuyan, içindeki bilgileri iyice öğrenen ve bunları hayatına uygulayan bir kimse iyi Müslüman, iyi insan ve iyi vatandaş olur. Sahih İtikadı, ilmihali, ahlakı bilmeyen, öğrenmeyen bir kimse İslamı hayata nasıl uygulayacaktır?
Dindar ve güçlü Müslüman devlet adamları, zengin ve güçlü Müslümanlar, Türkiyedeki on milyonlarca Müslüman halka İslamı doğru şekilde öğretmek amacıyla, yurt içindeki ve dışındaki icazetli ve taqvalı ulemadan bir heyete sahih ve müfid bir
hazırlattırmalıdır. Bu ilmihalin özellikleri
1. İtikad, ibadetler, alış veriş, hayat tarzı… Bellibaşlı helaller ve haramlar… Ahlak… İslamda kardeşlik hakları ve vazifeleri… İslamda edep, görgü, nezaket… Ahkam-ı Sultaniye
Medenî Müslümanın özellikleri ve sıfatları… Dinde bidatler… İslamda meskenler, dekorasyon, kılık kıyafet serpuş, kadın tesettürü, yazı, takvim… Müslümanın günlük hayatı… vs…
2. Bu ilmihalin her sayfası İslam süsleme sanatına uygun olarak büyük sanatkarlara, müzehhiplere, dizayn üstadlarına hazırlattırılacak, beş renkli
olarak en uygun kaliteli kağıda, en temiz ve nefis şekilde bastırılacaktır.
3. İlmihal kesinlikle icazetli Ehl-i Sünnet ulemasına yazdırılacaktır. Hiçbir reformcu, mezhepsiz, bidatçi, bozuk ilahiyatçı, Fazlurrahmancı, BOPçu, Afganîci, Diyalogçu, Kemalist ilahiyatçı, Necdî, Râfizî bu işe karıştırılmayacaktır.
4. İlmihal hazırlandıktan sonra, yayınlanmadan önce tasdikli Arapça tercümesi İslam alemindeki en az on Sünnî Fetva Merkezine gönderilerek, onlardan “Doğrudur, sakıncası yoktur, basılabilir ve güvenle okunabilir” fetvası alınacaktır.
5. Bu kitap bedava dağıtılmayacak, maliyet fiyatına verilecek, isteyen Müslümanlar ve kurumlar fazla miktarda alıp gençliğe ve halka hediye edeceklerdir. (İlmihal kesinlikle ticarete alet edilmeyecektir.)
6. Bazı çok seyredilen tv kanallarında bu ilmihalin dersleri verilecektir. (İlmihal dışı aykırı ilaveler yapılmamak şartıyla)
7. Bilahare bu ilmihalin Arapça, İngilizce, Fransızca, Rusça, Çince, Türkî lehçelerde ve başka dillerde tercümeleri yapılıp yayınlanacaktır.
Bu ilmihal projem ve teklifim bir ütopya değildir. Müslüman büyüklerin bunu yapacak parası ve imkanı vardır. Gelgelelim yapmazlar. Yaptırılmaz.
Bazı büyük cemaatler ve sektler böyle bir ilmihale sıcak bakmaz. Yapılacaksa Cemaat İlmihali olmalıdır…
Müslümanların bir Halifesi olsaydı, bu ilmihali Hilafet-i Aliye Yüksek Fetva Kurulu hazırlar, Emîrül-müminîn hazretleri de önsöz yazardı. Maddî imkan olduğu halde, bu kadar hayırlı, faydalı, sevaplı, ecirli bir hizmet niçin yapılmıyor, yapılamıyor, doğrusu çok üzülüyorum…
İstanbulun, sadece İstanbulun değil bütün Türkiyenin en kıymetli, en pahalı, en rantlı arazisi olan Maslak bölgesinin, Şişli belediyesinden alınıp Sarıyer belediyesine bağlanması için Meclise gece yarısında bir kanun teklifi verilmiş.
Hukukun, insan haklarının, demokrasinin hakim olduğu medenî ülkelerde böyle değişiklikler o bölgede yaşayan halka sorularak, referandum yapılarak neticeye bağlanır.
Maslak niçin Şişli’den alınıp Sarıyer’e bağlanıyor? Bunun gerekçeleri nelerdir?
Bu değişiklik siyasî amaçla mı yapılıyor?
İşin içinde rant hesapları mı vardır?
Böyle bir değişiklik adalete, insafa, ahlaka uygun mudur?
Sade bir vatandaş olarak bendenizin vicdanı rahatsız oldu?
İdeolojik tarafının dışında Mustafa Sarıgül’ün takdir ettiğim tarafları vardır. Bakarsınız bir sabah namaza camiye gider. Başka bir gün cemevini ziyaret eder. Başarılı bir belediyeci ve idarecidir. Biri anlatmıştı: Bir okul çocuğu hasta olmuş, evde yatıyormuş. Teelefon çalmış, annesi açmış, bir ses “Ben Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül. Çocuğunuzun hasta olduğunu duydum, geçmiş olsun, bizim belediye olarak bir hizmetimiz varsa hazırız…” demiş. Kadıncağız şaşırmış, çok teşekkür etmiş ve tabiî ki, müteşekkir ve minnettar kalmış…
Şişli halkının büyük çoğunluğu Sarıgülü desteklemekte ve tutmaktadır.
Ya Rabbi!.. Şu memlekette ne dolaplar dönüyor… Ablar akıyor, dolablar dönüyor… Bu olup bitenlerin içyüzü nedir?
Bütün Mü’minlerin kurban bayramlarını tebrik ediyorum.
1. Cenab-ı Hak imanlarımızı korusun.
2. Ölenlerimize rahmetiyle muamele buyursun.
3. Kalanlarımıza hüsn-i hâtime nasip etsin.
4. Bizleri Kur’anın emir ve yasaklarına uyan itaatli kullarından eylesin.
5. Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine uymak hususunda bizlere gayret ve şevk versin.
6. Ayaklarımız Şeriat dairesi içinde bulundursun.
7. Bizleri her türlü azgınlıklardan, açıkça ve küstahça işlenen günah, azgınlık ve isyanlardan muhafaza buyursun.
8. Lisanlarımızı gıybetten, nemimeden ve diğer dil afetlerinden korusun.
9. Gözlerimizi Deccalvizyonlardaki fuhuş, fısk, fücur, küfür, nifak, isyan, tuğyan programlarını seyr etmekten, kulaklarımızı bunları dinlemekten korusun.
10. Bizleri israf, lüks, gurur, kibir, aşırı tüketim, aşırı konfor belalarından uzak bulundursun.
11. Bizleri beş vakit namazı dosdoğru kılan âbid kullarından eylesin.
12. Hür ve mukim erkeklerimizi farz namazı cemaatle eda eyleyenlerden eylesin.
13. Şeytanî ve nefsanî gurur ve kibirlerimizi Rahmanî tevazu ve alçakgönüllülüğe çevirsin.
14. Zekatlarımızı Rıza-ı İlahisine muvafık şekilde, Kur’ana Sünnete Şeriata ve fıkha uygun olarak hakeden gerçek şahıslara vermeyi nasip etsin. Zekat uğrularının şerlerinden bizleri korusun.
15. Bizleri nefs-i emmârelerimize esir olup rezil duruma düşmekten korusun.
16. Müslüman kadın ve kızların şer’î tesettüre bürünmelerini nasip etsin, onları şeytanî tesettürden korusun.
17. Bizleri cemaatçilik ve tarikatçilik holiganlıklarından, fanatizminden, militanlığından ve asabiyetinden korusun, bizlere Ümmet şuuru versin.
Sevgili kardeşlerim!.. Allahın bize yardım etmesini samimiyetle istiyorsak, biz de Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha, İslam ahlakına uyarak kendimize yardım edelim. 25 Ekim 2012
Türkiye’nin
Bunlar bütün vehametiyle devam etmektedir. Bunların çözümü için çareler bulunup hayata geçirilmedikçe geleceğimiz karanlıktır.
yahut
Bugünkü arıduru fukara kuş dili Türkçe ile köy olmaz, kasaba olmaz.
dönülmesi şarttır ama nasıl dönülecektir? 1950’de
iktidara geçince 1921 Türkçesine geri dönülmüştü.
Bugünkü birkaç yüz kelimelik çarşı pazar sokak günlük iletişim Türkçesiyle sağlıklı ilerleme, güçlü eğitim,nurlu istikbâl olmaz.
Anadili Türkçe olan halkımız atalarının mezar taşlarını okuyamayacak kadar kara cahil kalmış, bırakılmıştır.
İslâm ve Kur’ân yazısını bin yıldan fazla kullandığımız için asıl millî yazımız odur.
toplumu kanser gibi sarmış olmasıdır.
Devletin TC başlıklı vesikalarla KDV’li kadın satışına, seks ticaretine izin vermekte olması büyük bir faziletsizliktir.
Cami imamlarının büyük kısmının
durumuna düşürülmüş olması toplumu yıkmaya yeter. Ehl-i Sünnet İslamlığının yıkılıp yerine BOP gereğince bir
getirilmek istenmesi son derece vahim ve tahripkâr bir gelişmedir. Din sömürüsü korkunç boyutlara ulaşmıştır.
ve ülkenin, halkın sermayesinin, varının yoğunun binaya yatırılmasıdır.
ve
her geçen gün tahrip ve berhava edilmesidir.
Bir Müslüman hanım yazar,
başlıklı yazıma içerlemiş… İsrar ediyorum: Tesettür ikiye ayrılır,
Şer’î tesettür Kur’ana, Sünnete, Şeriata, icmâ-i cumhur-i ulemaya uygun tesettürdür. Şeytanî tesettür Kur’ana, Sünnete, Şeriata, icmaya uygun değildir.
Genç bir kadın
başına bir de rengarenk eşarp örtmüş, sokakta salına salına yürüyor, herkesin dikkatini çekiyor, Allah aşkına söyleyin bana, böyle bir kıyafete
İslamî tesettür denilebilir mi?
Hele bazı İslâm kadın ve kızları saçlarını deve hörgücü gibi yapıyor, hattâ kimisi fazladan bir de yün yumağı koyarak büsbütün hörgüçleniyor. Hz. Peygamber bunlar için
buyurmuştur. Haberleri yok mu?
Tesettür örtünmek demektir.
Bugün öyle tesettürlüler görülüyor ki, erkeklerin bakışlarını,
Yahu bu ne biçim tesettürdür?
Evinin dışındaki açık mekânlarda parfüm sürünmez. Yabancı bakışları ve dikkatleri üzerine çekmez. Aksine, bakış ve dikkatlerden uzak durur.
Yoooo!.. Öyle parlamayın hemen.
Yakup Kadri o edebî yazıyı dinî bir gayretle değil, bir
olarak yazmıştır.
Şu modern hanımlara bakınız:
Üstündekileri sayayım:
Boynunda
… Başında
… İçinde
… Yahu,
Hepsi Avrupaî…
Biz Müslüman erkeklerin kıyafeti, Avrupaî tesettürlü hanımlardan daha az mı kötüdür? Hayır,
Peki bu durum karşısında ne yapmak lazım? Eğri otursak da doğru konuşmalıyız. Biz Müslümanlar kılık kıyafet ve ahlâk bakımından kendimize, kendi kültür, sanat ve medeniyetimize dönmeliyiz.
Çare ve çözüm aramalı, hayata uygulanabilir teklifler getirmeliyiz.
Hindistandaki
kadar olamıyoruz. Onlar
sarınıyor. Hindistan başbakanı başında mavi sarık ve sırtında millî Hint kıyafeti ile dolaşıyor.
Yirmi küsur senedir
nice yazılar kaleme aldım. Bu konuları açıkça ve samimi olarak tartışmalıyız.
Askerî vesayet rejimlerinde
vardı. Artık o engeller yok.
Bendenizi tenkit eden tesettürlü hanımlara teklif ediyorum:
ve onların tunique’li, echarpe’lı, pardessus’lü kıyafetlerinin islamî ve şer’î olup olmadığına karar versin.
Münekkid hanımefendilere hürmetlerimi sunarım.
Bir ordu kadar doktor var. Doktor sayısı aritmetik diziyle artıyor, hasta sayısı geometrik diziyle… Resmî, özel, halk tipi, lüks, süper lüks hastanelerin sayısı arttıkça hastaların sayısı daha fazla artıyor… Adım başında bir eczane, binlerce çeşit ilaç… Halkın yarısı ilaç yutuyor durmadan. İlaç tüketsinler ki, fabrikalar kâr etsin.
Öksürük ilacı… İshal ilacı… Süper vitamin… Sülfazortin… Serinofortin… Espinazatin… Sağlık işleri ve hizmetleri…
Con Ahmed beyin devr-i dâim makine-i pür harikası…
Piyasadaki
Ayrıca hormonlar…
ölüm saçıyor.
bir uzman böyle diyor. O ne biçim laf, ağzından yel alsın!… Sağlık hizmetleri ne güne duruyor, kanser olurlarsa doktor mu yok, hastane mi yok, ilaç mı yok? Vicdansız adam, nasıl böyle konuşuyorsun sen?
Önce güzelce hasta ediyorlar, sonra tedavi ediyorlar. Halk sağlıklı yaşasa, sağlıklı beslense ve hasta olmasa daha iyi olmaz mı?
Peki
.
Tıp Fakülteleri kapansın mı? 29 Ekim 2012