AQİL ve baliğ olan kimse dinen sorumludur, mükelleftir. Böyle bir Müslümanın Kur’andaki, Sünnetteki, Şeriattaki kesin emirleri yerine getirmesi, kesin yasaklardan kaçınması, öğütleri tutması gerekir. Mesela beş vakit namaz kılmak farzdır ve kılınması gerekir. Aqil ve baliğ Müslümanın bunları yapabilmesi için “bilmesi gerekir”. İşte bu bilgiye ilmihal denir. İlmihal bilgilerini sahih şekilde öğrenmek kadın erkek bütün Müslümanlara farzdır.

Öğrenilmesi farz olan bu ilmihal bilgilerini öğretmek vazifesi öncelikle kimlere aittir?

İcazetli din alimlerine ve fakihlere aittir.

Müslüman anne babalara aile reislerine…

Ümmet temsilcilerine ve sorumlularına…

Bir İslam toplumunda bir kısım çocuklar gençler ve halk ilmihalini hiç bilmiyorsa, bir kısmı ise yeterli miktarda bilmiyorsa, başka bir kısmı sahih şekilde bilmiyorsa sorumluluğun büyük kısmı öğretmeyenlere aittir.

Türkiyede şu anda bu konuda en sorumlu ve veballi kurum Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Onun birinci vazifesi on milyonlarca çocuğa gence halka en doğru en sahih şekilde ilmihal bilgisi öğretmek ve bu bilgilerin hayata geçirilmesini sağlamaktır.

Evet sadece öğretmekle ve öğrenmekle iş bitmiyor. Öğretilen ve öğrenilen bilgilerin hayata geçirilmesi uygulanması gerekiyor.

İlmihale ahlak ile ilgili bilgiler de dahildir. Müslümanlara İslamın doğruluk ve dürüstlük (istikamet), emanete riayet, mümin kardeşlerine melek olmak, komşularına kardeş olmak,

Ağaçları,yeşilliği, hayvanları korumak, büyüklere hürmet etmek, küçüklere şefkatle muamele etmek, israf ve lüksten uzak durmak, mütevazı olma ve bunlar gibi yüzlerce ahlak düsturu ilmihal çerçevesinde öğretilmelidir.

İlmihal okuyan, içindeki bilgileri iyice öğrenen ve bunları hayatına uygulayan bir kimse iyi Müslüman, iyi insan ve iyi vatandaş olur. Sahih İtikadı, ilmihali, ahlakı bilmeyen, öğrenmeyen bir kimse İslamı hayata nasıl uygulayacaktır?

Dindar ve güçlü Müslüman devlet adamları, zengin ve güçlü Müslümanlar, Türkiyedeki on milyonlarca Müslüman halka İslamı doğru şekilde öğretmek amacıyla, yurt içindeki ve dışındaki icazetli ve taqvalı ulemadan bir heyete sahih ve müfid bir

İSLAM İLMİHALİ

hazırlattırmalıdır. Bu ilmihalin özellikleri

1. İtikad, ibadetler, alış veriş, hayat tarzı… Bellibaşlı helaller ve haramlar… Ahlak… İslamda kardeşlik hakları ve vazifeleri… İslamda edep, görgü, nezaket… Ahkam-ı Sultaniye

(Hilafet ile ilgili bilgiler)…

Medenî Müslümanın özellikleri ve sıfatları… Dinde bidatler… İslamda meskenler, dekorasyon, kılık kıyafet serpuş, kadın tesettürü, yazı, takvim… Müslümanın günlük hayatı… vs…

2. Bu ilmihalin her sayfası İslam süsleme sanatına uygun olarak büyük sanatkarlara, müzehhiplere, dizayn üstadlarına hazırlattırılacak, beş renkli

(ekstra yaldızlı)

olarak en uygun kaliteli kağıda, en temiz ve nefis şekilde bastırılacaktır.

(İtalyada veya başka bir Batı ülkesinde dizaynı, baskısı, tertibi, süslemeleri ile en sanatlı ve başarılı kitap ödülünü kazanacaktır.)

3. İlmihal kesinlikle icazetli Ehl-i Sünnet ulemasına yazdırılacaktır. Hiçbir reformcu, mezhepsiz, bidatçi, bozuk ilahiyatçı, Fazlurrahmancı, BOPçu, Afganîci, Diyalogçu, Kemalist ilahiyatçı, Necdî, Râfizî bu işe karıştırılmayacaktır.

4. İlmihal hazırlandıktan sonra, yayınlanmadan önce tasdikli Arapça tercümesi İslam alemindeki en az on Sünnî Fetva Merkezine gönderilerek, onlardan “Doğrudur, sakıncası yoktur, basılabilir ve güvenle okunabilir” fetvası alınacaktır.

5. Bu kitap bedava dağıtılmayacak, maliyet fiyatına verilecek, isteyen Müslümanlar ve kurumlar fazla miktarda alıp gençliğe ve halka hediye edeceklerdir. (İlmihal kesinlikle ticarete alet edilmeyecektir.)

6. Bazı çok seyredilen tv kanallarında bu ilmihalin dersleri verilecektir. (İlmihal dışı aykırı ilaveler yapılmamak şartıyla)

7. Bilahare bu ilmihalin Arapça, İngilizce, Fransızca, Rusça, Çince, Türkî lehçelerde ve başka dillerde tercümeleri yapılıp yayınlanacaktır.

Bu ilmihal projem ve teklifim bir ütopya değildir. Müslüman büyüklerin bunu yapacak parası ve imkanı vardır. Gelgelelim yapmazlar. Yaptırılmaz.

Bazı büyük cemaatler ve sektler böyle bir ilmihale sıcak bakmaz. Yapılacaksa Cemaat İlmihali olmalıdır…

Müslümanların bir Halifesi olsaydı, bu ilmihali Hilafet-i Aliye Yüksek Fetva Kurulu hazırlar, Emîrül-müminîn hazretleri de önsöz yazardı. Maddî imkan olduğu halde, bu kadar hayırlı, faydalı, sevaplı, ecirli bir hizmet niçin yapılmıyor, yapılamıyor, doğrusu çok üzülüyorum…

* (İkinci yazı) Şişli Maslak Sarıyer

İstanbulun, sadece İstanbulun değil bütün Türkiyenin en kıymetli, en pahalı, en rantlı arazisi olan Maslak bölgesinin, Şişli belediyesinden alınıp Sarıyer belediyesine bağlanması için Meclise gece yarısında bir kanun teklifi verilmiş.

Hukukun, insan haklarının, demokrasinin hakim olduğu medenî ülkelerde böyle değişiklikler o bölgede yaşayan halka sorularak, referandum yapılarak neticeye bağlanır.

Maslak niçin Şişli’den alınıp Sarıyer’e bağlanıyor? Bunun gerekçeleri nelerdir?

Bu değişiklik siyasî amaçla mı yapılıyor?

İşin içinde rant hesapları mı vardır?

Böyle bir değişiklik adalete, insafa, ahlaka uygun mudur?

Sade bir vatandaş olarak bendenizin vicdanı rahatsız oldu?

İdeolojik tarafının dışında Mustafa Sarıgül’ün takdir ettiğim tarafları vardır. Bakarsınız bir sabah namaza camiye gider. Başka bir gün cemevini ziyaret eder. Başarılı bir belediyeci ve idarecidir. Biri anlatmıştı: Bir okul çocuğu hasta olmuş, evde yatıyormuş. Teelefon çalmış, annesi açmış, bir ses “Ben Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül. Çocuğunuzun hasta olduğunu duydum, geçmiş olsun, bizim belediye olarak bir hizmetimiz varsa hazırız…” demiş. Kadıncağız şaşırmış, çok teşekkür etmiş ve tabiî ki, müteşekkir ve minnettar kalmış…

Şişli halkının büyük çoğunluğu Sarıgülü desteklemekte ve tutmaktadır.

Ya Rabbi!.. Şu memlekette ne dolaplar dönüyor… Ablar akıyor, dolablar dönüyor… Bu olup bitenlerin içyüzü nedir?

* (Üçüncü yazı) Bayram Tebriki

Bütün Mü’minlerin kurban bayramlarını tebrik ediyorum.

1. Cenab-ı Hak imanlarımızı korusun.

2. Ölenlerimize rahmetiyle muamele buyursun.

3. Kalanlarımıza hüsn-i hâtime nasip etsin.

4. Bizleri Kur’anın emir ve yasaklarına uyan itaatli kullarından eylesin.

5. Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine uymak hususunda bizlere gayret ve şevk versin.

6. Ayaklarımız Şeriat dairesi içinde bulundursun.

7. Bizleri her türlü azgınlıklardan, açıkça ve küstahça işlenen günah, azgınlık ve isyanlardan muhafaza buyursun.

8. Lisanlarımızı gıybetten, nemimeden ve diğer dil afetlerinden korusun.

9. Gözlerimizi Deccalvizyonlardaki fuhuş, fısk, fücur, küfür, nifak, isyan, tuğyan programlarını seyr etmekten, kulaklarımızı bunları dinlemekten korusun.

10. Bizleri israf, lüks, gurur, kibir, aşırı tüketim, aşırı konfor belalarından uzak bulundursun.

11. Bizleri beş vakit namazı dosdoğru kılan âbid kullarından eylesin.

12. Hür ve mukim erkeklerimizi farz namazı cemaatle eda eyleyenlerden eylesin.

13. Şeytanî ve nefsanî gurur ve kibirlerimizi Rahmanî tevazu ve alçakgönüllülüğe çevirsin.

14. Zekatlarımızı Rıza-ı İlahisine muvafık şekilde, Kur’ana Sünnete Şeriata ve fıkha uygun olarak hakeden gerçek şahıslara vermeyi nasip etsin. Zekat uğrularının şerlerinden bizleri korusun.

15. Bizleri nefs-i emmârelerimize esir olup rezil duruma düşmekten korusun.

16. Müslüman kadın ve kızların şer’î tesettüre bürünmelerini nasip etsin, onları şeytanî tesettürden korusun.

17. Bizleri cemaatçilik ve tarikatçilik holiganlıklarından, fanatizminden, militanlığından ve asabiyetinden korusun, bizlere Ümmet şuuru versin.

Sevgili kardeşlerim!.. Allahın bize yardım etmesini samimiyetle istiyorsak, biz de Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha, İslam ahlakına uyarak kendimize yardım edelim. 25 Ekim 2012

(Aradaki yazılar Kurban Bayramı münasebetiyle eksik olan yazılardır. REB)

Türkiye’nin onbir büyük müzmin derin derdi

Türkiye’nin

on müzmin derin derdi, krizi, zor işi vardır.

Bunlar bütün vehametiyle devam etmektedir. Bunların çözümü için çareler bulunup hayata geçirilmedikçe geleceğimiz karanlıktır.

(Lisan ve Alfabe krizi bir madde olarak da düşünülebilir. REB)

Birincisi

LİSAN

yahut

TÜRKÇE KRİZİDİR.

Bugünkü arıduru fukara kuş dili Türkçe ile köy olmaz, kasaba olmaz.

1920’lerin zengin medenî Türkçesine

dönülmesi şarttır ama nasıl dönülecektir? 1950’de

Adnan Menderes

iktidara geçince 1921 Türkçesine geri dönülmüştü.

27 Mayıs 1960’da tekrar A. Dilaçar

(Agop Martayan)

Türkçesi

yürürlüğe kondu.

Bugünkü birkaç yüz kelimelik çarşı pazar sokak günlük iletişim Türkçesiyle sağlıklı ilerleme, güçlü eğitim,nurlu istikbâl olmaz.

İkincisi

ALFABE KRİZİDİR.

Anadili Türkçe olan halkımız atalarının mezar taşlarını okuyamayacak kadar kara cahil kalmış, bırakılmıştır.

Latin alfabesi millî Türk alfabesi değildir, adı üstünde Latindir, yabancıdır.

İslâm ve Kur’ân yazısını bin yıldan fazla kullandığımız için asıl millî yazımız odur.

Üçüncüsü

GAYR-İ MİLLÎ İDEOLOJİK KÖTÜ EĞİTİMDİR.

Dördüncüsü

HUKUK ve

ADALET krizidir.

Beşincisi

KABA BEDEVİLİK ANTİ-KÜLTÜRÜNÜN

toplumu kanser gibi sarmış olmasıdır.

Altıncısı

SİYASETİN SON DERECE KİRLENMİŞ ve VASIFSIZ HALE GELMİŞ OLMASIDIR.

Yedincisi

KADIN HAYSİYETİNİN ayaklar altına alınmış olmasıdır.

Devletin TC başlıklı vesikalarla KDV’li kadın satışına, seks ticaretine izin vermekte olması büyük bir faziletsizliktir.

Sekizincisi

BÜYÜK MEDYANIN iliklerine kadar BOZULMUŞ OLMASIDIR.

Dokuzuncusu

DİN KÜLTÜRÜNÜN, DİNÎ HİZMETLERİN yozlaşmış olmasıdır.

Cami imamlarının büyük kısmının

namaz kıldırma memuru

durumuna düşürülmüş olması toplumu yıkmaya yeter. Ehl-i Sünnet İslamlığının yıkılıp yerine BOP gereğince bir

İslam Protestanlığı

getirilmek istenmesi son derece vahim ve tahripkâr bir gelişmedir. Din sömürüsü korkunç boyutlara ulaşmıştır.

Onuncusu

ÇILGIN BİR İNŞAAT YAPILAŞMA BETONLAŞMA çığırı açılmış olması

ve ülkenin, halkın sermayesinin, varının yoğunun binaya yatırılmasıdır.

Onbirincisi

TOPLUMSAL BARIŞ

ve

UZLAŞININ

her geçen gün tahrip ve berhava edilmesidir.

* (İkinci yazı) Böyle Tesettür Olur mu?

Bir Müslüman hanım yazar,

Şeytanî tesettür

başlıklı yazıma içerlemiş… İsrar ediyorum: Tesettür ikiye ayrılır,

Şer’î tesettür ve şeytanî tesettür.

Şer’î tesettür Kur’ana, Sünnete, Şeriata, icmâ-i cumhur-i ulemaya uygun tesettürdür. Şeytanî tesettür Kur’ana, Sünnete, Şeriata, icmaya uygun değildir.

Genç bir kadın

göze çarpan, parlak renkli, vücut hatlarını gösteren dar bir kıyafete

bürünmüş,

başına bir de rengarenk eşarp örtmüş, sokakta salına salına yürüyor, herkesin dikkatini çekiyor, Allah aşkına söyleyin bana, böyle bir kıyafete

(sırf başı örtülü diye)

İslamî tesettür denilebilir mi?

Hele bazı İslâm kadın ve kızları saçlarını deve hörgücü gibi yapıyor, hattâ kimisi fazladan bir de yün yumağı koyarak büsbütün hörgüçleniyor. Hz. Peygamber bunlar için

“Cennetin kokusunu alamayacaklar”

buyurmuştur. Haberleri yok mu?

Tesettür örtünmek demektir.

Tesettür kıyafeti, Müslüman kadını seksî ve şehevî bakışlardan setr eder, gizler.

Bugün öyle tesettürlüler görülüyor ki, erkeklerin bakışlarını,

açık ve dekolte kadınlardan daha fazla çekiyor.

Yahu bu ne biçim tesettürdür?

Tesettürlü İslam kadını makyaj yapmaz.

Evinin dışındaki açık mekânlarda parfüm sürünmez. Yabancı bakışları ve dikkatleri üzerine çekmez. Aksine, bakış ve dikkatlerden uzak durur.

İdeal tesettür çarşaf ve peçedir.

Yoooo!.. Öyle parlamayın hemen.

Yakup Kadri’nin 1915’te kaleme almış olduğu “Çarşafa ve Peçeye Dair” başlıklı nefis ve harika yazısını bulun ve okuyun.

(İnternette bulabilirsiniz).

Yakup Kadri o edebî yazıyı dinî bir gayretle değil, bir

estet

olarak yazmıştır.

Şu modern hanımlara bakınız:

Üstündekileri sayayım:

Tunique… Pardessus… Robe… Pantalon… Escarpin… Blouse…

Boynunda

foulard

… Başında

echarpe

… İçinde

combinaison

… Yahu,

bu hanımın üzerinde bir tek millî ve yerli giysi yok.

Hepsi Avrupaî…

Men teşebbehe bikavmin…

Bir kavme benzeyen onlardan olur buyurmuş Hz. Peygamber

(Salat ve selam olsun ona).

Biz Müslüman erkeklerin kıyafeti, Avrupaî tesettürlü hanımlardan daha az mı kötüdür? Hayır,

Müslüman erkekler de nâdir istisnalar dışında kıyafet ve serpuş bakımından dökülüyor.

Peki bu durum karşısında ne yapmak lazım? Eğri otursak da doğru konuşmalıyız. Biz Müslümanlar kılık kıyafet ve ahlâk bakımından kendimize, kendi kültür, sanat ve medeniyetimize dönmeliyiz.

Olumlu olmak şartıyla özeleştiri yapmalıyız.

Çare ve çözüm aramalı, hayata uygulanabilir teklifler getirmeliyiz.

Hindistandaki

Mecusî kadınlar

kadar olamıyoruz. Onlar

millî sarilerine

sarınıyor. Hindistan başbakanı başında mavi sarık ve sırtında millî Hint kıyafeti ile dolaşıyor.

Bir kere bile Avrupa kıyafeti giymemiştir.

Yirmi küsur senedir

kılık kıyafete, serpuşa, tesettüre, dekorasyona dair

nice yazılar kaleme aldım. Bu konuları açıkça ve samimi olarak tartışmalıyız.

Askerî vesayet rejimlerinde

bazı tabular ve yasaklar

vardı. Artık o engeller yok.

Kadınlar için İslamî ve şer’î tesettür, erkekler için İslamî kıyafet ve serpuşlar icat etmeliyiz.

Bendenizi tenkit eden tesettürlü hanımlara teklif ediyorum:

Ulemadan, fukahadan, ziyalı dindar Müslümanlardan bir bilirkişi heyeti toplansın

ve onların tunique’li, echarpe’lı, pardessus’lü kıyafetlerinin islamî ve şer’î olup olmadığına karar versin.

Münekkid hanımefendilere hürmetlerimi sunarım.

* (Üçüncü yazı) Sağlık

Bir ordu kadar doktor var. Doktor sayısı aritmetik diziyle artıyor, hasta sayısı geometrik diziyle… Resmî, özel, halk tipi, lüks, süper lüks hastanelerin sayısı arttıkça hastaların sayısı daha fazla artıyor… Adım başında bir eczane, binlerce çeşit ilaç… Halkın yarısı ilaç yutuyor durmadan. İlaç tüketsinler ki, fabrikalar kâr etsin.

Sağlık sağlık… Hasta hasta… Hastane hastane…

Öksürük ilacı… İshal ilacı… Süper vitamin… Sülfazortin… Serinofortin… Espinazatin… Sağlık işleri ve hizmetleri…

Milyarlarca dolar yutan korkunç bir makine…

Con Ahmed beyin devr-i dâim makine-i pür harikası…

Halk çok kötü besleniyor…

Piyasadaki

gıda maddeleri içinde üç yüzden fazla kimyevî madde, aroma, boya, koruyucu var.

Ayrıca hormonlar…

Genetiği değiştirilmiş gıda maddeleri

ölüm saçıyor.

Domuz eti ve yağı hasta ediyor.

Yirmi beş seneye kalmaz halkın yarısı kanserden ölürmüş,

bir uzman böyle diyor. O ne biçim laf, ağzından yel alsın!… Sağlık hizmetleri ne güne duruyor, kanser olurlarsa doktor mu yok, hastane mi yok, ilaç mı yok? Vicdansız adam, nasıl böyle konuşuyorsun sen?

Hastalar… Sağlık… Dolarofortin… Euromorfin… Sağlık sigortası… Sağlık bütçesi… Dolarat ve dinarat…

Önce güzelce hasta ediyorlar, sonra tedavi ediyorlar. Halk sağlıklı yaşasa, sağlıklı beslense ve hasta olmasa daha iyi olmaz mı?

Peki

halk sağlıklı olursa, hastalıklar ve hastalar çok azalırsa doktorlar ne iş yapacak?..

.

Hastaneler boş mu kalsın?…

İlaç sanayii iflas mı etsin?

Tıp Fakülteleri kapansın mı? 29 Ekim 2012