Pazar

 

Peygamberimiz, “Hesaba çekilmezden önce siz kendi muhasebenizi yapınız” buyuruyor. Bu uyarı, öğüt ve emir fertler (bireyler) için olduğu kadar toplumlar için de geçerlidir. Peygamberimiz bize, Ümmet-i Muhammed’e:

-Yarın Rûz-i Ceza’da, Mahkeme-i Kübra’da, Huzur-i Rabbulalemîn’de dünyada yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekileceksiniz. Bu hesaptan önce, siz kendinizi hesaba çekiniz, yaptıklarınızın muhasebesini yapınız, kendinize çeki düzen veriniz… demek istemektedir.

İnsanlar doğru da olsa tenkitlerden, uyarılardan hoşlanmıyor; yalan da olsa övgülerden, aferinlerden, pohpohlardan çok hoşlanıyorlar.

Olgun, gerçek, vicdanlı, akıllı, firasetli, hayırlı Müslüman o kimsedir ki, övgülerden, pohpohlardan, aferinlerden uzak durur; haklı, doğru, yapıcı tenkitlere ve uyarılara kulak verir. Bugün, taraftarlarının büyük, çok büyük, en büyük olarak gösterdiği öyle adamlar vardır ki, en ufak bir tenkide, uyarıya, sorgulamaya tahammülleri yoktur. Bunlar İslâm ahlâkından ne kadar uzak kişilerdir. Bir toplumda tenkit, muhalefet, uyarı, sorgulama, hesaplaşma yapılmazsa o toplum dejenere olmaya, batmaya mahkumdur.

Şu Türkiye’de, mensubu bulunduğu kesimi tenkit eden, özeleştiri yapan tek yazar sanırım bendenizim. İsim vermiyorum, savcılık taslamıyorum, tenkit ve uyarılarımı anonim şekilde yapıyorum ama bu işi devamlı şekilde yürütüyorum. Niçin isim vereyim, hüviyet belirteyim? Konfeksiyon ceket dikiyorum. O tenkit ceketi kimlerin üzerine tıpatıp uyuyorsa muhatablarım onlardır.

Yüce İslâm dinine ve Şeriatine; imana, Kur’âna, Sünnet’e, ihlâsla hizmet edenlerin ellerini ve eteklerini öperim. Aramızda metod ve meşreb farklılıkları da olsa onlar muhteremdir; saygıya, yüceltilmeye layıktır.

Yüce İslâm dinini kendi şahsî ikballeri, emelleri, nüfuzları, riyasetleri, şöhretleri, menfaatleri, ihtirasları uğrunda istismar ve istihdam eden din sömürücüleri dünyanın en alçak, en rezil, en şerefsiz insanlarıdır. Böylelerini destekleyen ahmaklar da bilmeden bu dine ve Ümmet’e büyük zarar vermektedir. Gönül arzu eder ki, bu memlekette ne kadar kesim, grup, altkimlik varsa bunların hepsinin içinden birtakım insanlar çıksınlar ve yapıcı özeleştiri yapsınlar.

Türkiye’nin en güçlü, en amansız, en tesirli lobisi ve cemaati Sabataycılardır. Onların içinden akıllı, vicdanlı, insaflı, iz’anlı, vatansever vatandaşlar çıkmalı ve kendi cemaatlerine mensup muhteris, aşırı, militan, fanatik, jakoben, rantçı Dönmeleri uyarmalı, tenkit etmelidir. Bizim dışarıdan yaptığımız, yapacağımız uyarılar ve tenkitler yeterli olmaz. Çivi çiviyi sökermiş, mutlaka kendi içlerinden birilerinin çıkıp tenkit etmesi, uyarması, itidale davet etmesi gerekir.

Son aylarda laik ve çağdaş kesimin içindeki bazı yazarlar ve fikir adamları da özeleştiri yapmaya başladılar. Bu çok olumlu ve sevindirici bir gelişmedir, ancak kesinlikle yeterli değildir. Daha yoğun, daha sert, daha tesirli, daha kapsamlı tenkit yapılmalıdır.

Masonlar ülkemizin kapalı kutusudur. On bin kişi varlar mı, bilmiyorum ama onların on milyon vatandaştan daha fazla ağırlıklı ve tesirli olduklarını iyi biliyorum. Bir tek fakir, işsiz, geçim sıkıntısı çeken Mason gösterebilir misiniz? Hepsinin bir elleri yağda, bir elleri baldadır. Masonluk, pratikte bir rant kardeşliği haline gelmiştir. Niçin namuslu, vicdanlı, insaflı birkaç birader çıkıp da bu durumu tenkit etmiyor, Masonluk camiasını uyarmıyor?

Bu memleketi batıran hususlardan biri de şu “Benim hırsızım en iyi hırsızdır” felsefesidir.

Dindar kesime mensup biri yolsuzluk yaparsa bütün dinsizler koro halinde ciyak ciyak yaygaraya başlıyor, gazetelere manşetler atılıyor, yer gök inletiliyor. Lakin kendi gruplarından ve zümrelerinden biri hırsızlık, yolsuzluk, hortumculuk yapınca sesleri sadaları çıkmıyor. Belki de bıyık altından gülüyor ve “Aferin bizimkine, ne de güzel götürmüş, darısı bizim başımıza…” deniliyor.

İslâmî kesim de böyle. Bir dinsiz, bir Sabataycı, bir laik malı götürünce bağırabileceğimiz kadar bağırıyoruz ama bizimkilerden biri aynı işi yapınca sesimiz soluğumuz çıkmıyor. Hattâ, onu müdafaaya bile kalkıyoruz. Haydi dinsizler böyle yapıyor, fakat Müslümana bu yakışır mı? Kur’ân, Peygamber, Şeriat, İslâm ahlâkı bize böyle mi öğretiyor? İslâmî kesimde son otuz beş sene içinde birtakım rantçılar, yiyiciler, götürücüler, vurguncular türemiştir. Bunlarla en ciddî şekilde Müslümanların mücadele etmesi gerekir.

1970’li yıllarda birtakım radikallerin dillerinden ve kalemlerinden şu edebiyat hiç eksik olmuyordu: Bu düzen bozuktur, bu düzenin gelirleri haramdır… Sonra o radikallerin bir kısmı ne yaptılar? Ellerine fırsat geçti ve bozuk dedikleri düzenin haram kemiklerine kuduz köpekler gibi saldırdılar. Şimdi hepsi bir köşede, haram ve şaibeli servetlerini yemekle meşguller.

Birtakım alçaklar ve namussuzlar İslâmî hareketi dejenere etmişler, kirletmişler ve onu bir rant yeme şirketi haline getirmişlerdir. Müslüman kesimin aydınlarının, seçkinlerinin, sorumlularının bu durum karşısında feryad u figan kopartmaları, yeri göğü inletmeleri gerekmez mi?

Şu adamın yüz milyonlarca dolarlık servetinin kaynağı nedir? Bazıları çuval çuval para harcıyor. Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Almanya’da, diğer Avrupa ülkelerinde saf Müslüman emekçilerden toplanan paralarla kurulan birtakım holdinglerin, ticarî müesseselerin batmasının hesabı sorulmayacak mıdır?

Sanki hesaba çekilmeyecekmişiz gibi gamsız, fütursuz hareket ediyoruz. Allah bizden, yaptıklarımızın hesabını elbette soracaktır. Bu hususta kesin bilgi vardır.

“Bu düzen bozuktur, böyle bozuk düzenlerde her ..k yenebilir” şeklinde şeytanî fetvalar vererek, Allah’ı aldatacaklarını mı sanıyorlar? Kurduğun şirket iflas etti, para yatıran Müslümanlar birer bardak soğuk su içti. Peki sen hâlâ servet ü sâman içinde yüzüyorsun; Nemrud gibi, Firavun gibi lüks bir hayat sürüyorsun, saray gibi evlerde yaşıyorsun, limuzinlerle geziyorsun, kişi başına 100 dolarlık yemekler yiyorsun… Bunun hesabını vermeyeceğini mi sanıyorsun?

Herkesin özeleştiri yapması, hesap sorması, sorgulaması gerekmez. İslâm camiasına mensup birkaç düzine yazar, düşünür, aydın, seçkin bu işi yapsa, Müslümanlar da onların tenkitlerini, yazılarını, raporlarını okusa yeter. Bir elin sesi çıkmaz.

“Zaten Müslümanlara herkes çatıyor, bir de biz yıpratmayalım, kösteklemeyelim…” Bu mazeret bir kuruntudan ibarettir. Şeytanî bir kuruntu. İslâm’ın emr-i mâruf ve nehy-i münker farzı, öncelikle Müslümanlara uygulanmalıdır. Herifler İslâm’ı âlet ederek malı götürecek, yolsuzluk yapacak, rant yiyecek, şaibeli servetler edinecek ve biz susacağız, olur mu böyle şey?

İslâm dini, Kur’ân ahlâkı insanların gizli, örtülü, kapalı ayıp ve günahlarının araştırılmasını, tecessüs edilmesini yasaklıyor. Lakin fâsık-ı mütecâhirlerin (isyan ve günahları açıkça işleyenlerin) yaptıklarının örtülmesi asla doğru değildir. Allah’ın dinine, Peygamberin Sünnetine, Kur’ân’a, iman ve İslâm’a yapılan en büyük ihanet din sömürüsü ve mukaddesat bezirganlığıdır.

Arivist din sömürücülerinin İslâm’a ve Müslümanlara verdiği zararı harbî kâfirler veremez. “Bizim hırsızlar en iyi hırsızlardır” diyenlere: Allah sizin de, hırsızlarınızın da belasını versin! 04 Ağustos 2003