Pazartesi

 

Türkiye Müslümanlarını uyarıyorum: İçi ateş dolu bir uçurumun kenarında fütursuzca, umursamazca, tehlikelerden bîhaber bir şekilde geziniyorlar. Ufuklarda kara bulutlar yoğunlaşıyor, farkında bile değiller.

Ülkemizin, halkımızın, devletimizin karşı karşıya bulunduğu bazı tehlikeleri sıralayayım:

(1) Agresif (saldırgan) Misyonerlik Hareketi.

Şu anda binlerce küçük kilise ve Teslise çağırma merkezi açılmıştır. Bunlar göze görünmüyor. Apartıman dairesi, büro şeklindedir. Yüzlerce de ihtişamlı büyük kilise yapılmış veya yapılmaktadır. Meselâ Diyarbakır’da, Siirt’te. Malatya’daki kilisenin inşaatı bir iki aya kadar bitmiş olacak ve törenle açılacaktır. Bunlara izin verenler, “Müslümanlar Roma’da, Paris’te, Londra’da, New York’ta cami ve İslâm merkezi açıyor da, Hıristiyanlar niçin Türkiye’de kilise açamasın?” mantığıyla tenkitleri, uyarıları geçiştirmeye çalışıyor. Bu tamamen bâtıl bir mantıktır. Türkiye Müslümanlarının dinî dernek kurmaya hakları yoktur. Türkiye Müslümanlarının güçlü, vasıflı, üstün din hocaları yetiştirecek bağımsız medreseleri ve İslâm üniversiteleri yoktur. Türkiye Müslümanlarının olgun dindar yetiştirecek tasavvuf kurumları, tekke ve zaviyeleri yoktur. Yıllardan beri açıkça veya gizlice yürütülen dinsizleştirme çalışmaları sonunda milyonlarca vatandaşımız yeterli din kültürü alamamıştır. Müslümanların elleri kolları bağlı iken Hıristiyan misyonerlerine olanca kolaylığı sağlamak adalete, insafa, eşitliğe, insan haklarına uygun düşmez.

Agresif misyonerler sadece din çağrısı yapmıyorlar: Millî kimliği yıkarak, para ve menfaat karşılığı adam toplayarak, nesillerce önce ataları Müslüman olmuş bir kısım vatandaşlarımıza “Sizin ecdadınız Hıristiyandı, barbar Türkler ve Müslümanlar onları zorla Müslüman yaptılar. Artık geliniz eski dininize, Teslis’e dönünüz” propagandası yaparak, bir takım Alevî vatandaşları (hepsini kasdetmiyorum) tuzağa düşürmeye çalışıyorlar. Bu yeni Haçlı Seferi’nin sonu vahimdir. Türkiye parçalanabilir. Türkiye allak bullak olabilir. Türkiye’de beklenmedik hadiseler olabilir. Hükümetin, muhalefetin seçkinlerin agresif-saldırgan misyonerlik hareketine karşı tedbirler alması gerekir. Ya Müslümanlara, din hürriyeti önündeki engelleri ve kısıtlamaları kaldırarak fırsat eşitliği sağlasınlar, bunu yapamıyorlarsa agresif misyonerlik hareketini frenlesinler. Bunu yapmadıkları taktirde ileride meydana gelebilecek vahim hadiselerden, felaketlerden sorumlu olacaklardır. Bu memleket hiçbir politikacının babasının çiftliği değildir. İkbal ve maddi menfaat için agresif misyonerlerin, tıpkı 19’uncu yüzyılda Osmanlı devletinde yaptıkları gibi, vatanımızın, millî varlığımızın, bütünlüğümüzün, millî kimliğimizin temellerini dinamitlemelerine izin verilemez. Tekrar ediyorum: Agresif misyonerlik yahut yeni Haçlı seferi Türkiye’nin varlığını, bütünlüğünü, geleceğini tehlikeye sokan emperyalist ve sömürücü bir harekettir.

(2) Son beş altı yıldan beri ülkemiz İsrail’in, uluslararası Siyonizmin, ABD’nin kontrolu altına girmiştir. Bu da geleceğimizi, varlığımızı tehdit eden bir gelişmedir.

Böyle bir yakınlaşma millî menfaatlerimize uygun değildir. ABD’ye karşı olalım demiyorum ama en az Fransa kadar millî ve bağımsız bir siyaset takip edilmesini istiyorum. Türkiye ileride bu yanlış siyasetin ağır faturasını ödemek zorunda kalacaktır. Birtakım kimseler kendi siyasî emelleri, nüfuzları, çıkarları, ikballeri için İsrail’le, uluslararası siyonizmle, ABD ve AB ile anlaşmışlardır. Birinci Cihan Savaşı’nda Enver-Talat-Cemal üçlüsü Osmanlı devletini Almanya safında savaşa sokmuş, sonunda imparatorluğumuz batmıştı. Tarihten ibret alalım. Millî menfaatlerimiz neyi gerektiriyorsa sadece onu yapalım.

(3) Millî kimlik, kültür ve kişiliğimiz hızlı bir erozyonla erimekte; toplumu ayakta tutan değerler terkedilmekte; dehşet verici bir yozlaşma görülmektedir.

Eğitim, medya, üniversiteler son derece bozuktur. Politika kirlenmiştir. Para ve menfaat tek değer haline gelmiştir. Dünyada, gelir dağılımı bakımından en adaletsiz ülke Türkiye’dir. Kokuşma korkunç boyutlara ulaşmıştır. Toplumumuz hafızasız, meraksız, dikkatsiz, tepkisiz bir yığın haline getirilmiştir. İyi ve doğru şeyler desteklenmemekte, kötü ve çirkin işlere karşı gereken tepki ve muhalefet gösterilmemektedir. Bu durumun sonu iyi değildir. Bunları kitaplar, ilmî makaleler, broşürler şeklinde kamuoyuna anlatacak güçlü ve vasıflı fikir adamları ve aydınları kalmamış gibidir. Tarih boyunca nice devleti batırmış, nice toplumu çökertmiş olan lüks; israf, seks azgınlıkları, haramyiyicilik, sömürü, gösteriş, aşırı tüketim geleneksel toplum yapımızı temellerine kadar çürütmüş bulunuyor.

(4) Kırsal kesim, gecekondu, varoş kültür ve zihniyeti topluma hakim olmuştur.

Amerika’daki Harvard Üniversitesi kütüphanesinde onbeş milyon kitap varken, şu onbeş milyon nüfuslu İstanbul’un en büyük resmî kütüphanesinde sadece 450 bin kitap ve diğer malzeme bulunmaktadır. 38 milyonluk Polonya’da haftalık haber ve yorum dergisi “Nie” 780 bin tiraj yaparken, bizim en büyük haftalık dergimiz sadece 15-20 bin satabilmektedir. Türk toplumu her geçen gün kitaptan, kültürden, sanattan uzaklaşmaktadır. Toplumları medenî yapan bu üç unsura, cep telefonuna gösterdiğimiz ilgi, sevgi ve dikkatin binde birini bile göstermiyoruz. Türkiye’yi çökertecek düzinelerle zaaf, hastalık, tehlike var. Bunlardan sadece bu maddede zikr ettiğim kitapsızlık, kültürsüzlük, sanatsızlık bile tek başına bizi batırmaya yeterlidir.

(5) Türkiye Müslüman bir ülkedir. Müslümanlar bozulursa, tuz kokmuş ve herşey bozulmuş demektir. Maalesef dıştan sabotajlarla, içten hıyanetlerle Müslüman kesim bozulmuş, İslâmî hareket kirletilmiş ve dejenere edilmiştir.

Bir yanda alabildiğine din düşmanlığı, öbür yanda görülmemiş boyutlarda din sömürüsü… Bu gidişin sonu elbette iyi olmaz. İslam dışı ve karşıtı güçler ve mihraklar reformculukla, yenilikçilikle, dinlerarası diyalogla, light İslâm’la İslâmî hareketi sarsmaya, zayıflatmaya, kontrol altına almaya çalışıyorlar. İslâmî hareketin içine sızan birtakım aç köpekler mukaddesatı kendi şahsî çıkar, ikbal ve nüfuzları uğrunda kullanıyor, istismar ediyor. Ümmet binlerce büyük, orta, küçük hizbe, fırkaya, fraksiyona ayrılmıştır. Bazı sahte din büyükleri, para saymaktan tesbih çekmeye vakit bulamıyor. Sanki din düşmanları, ile sözde din-sever mukaddesat sömürücüleri Müslümanları parçalamak, afyonlamak, sersemletmek, şaşırtmak, uyuşturmak, şuursuz ve tepkisiz bir hale getirmek için ittifak yapmışlardır. Birtakım dinî teşkilatlar Papalıkla, Evangelistlerle, Siyonistlerle işbirliği içindedir. Dinî hizmetler ve faaliyetler alanında her yıl milyarlarca dolar dönmektedir. Birtakım süper-zengin Yahudilerin bazı dinî gruplara büyük maddî yardım yaptığına dair haberler, rivayetler vardır. Müslümanlar arasında çeşitlilik vardır ama birlik yoktur.ABD, İsrail, uluslararası siyonizm ve birtakım Haçlı güçler İslâm dünyasını iyice bağlayıp kontrol altına almak için projeler, stratejiler hazırlamışlardır. On milyonlarca Türkiye Müslümanı karanlık gecede, yağmura ve fırtınaya tutulmuş, kurtların saldırısına uğramış çobansız bir koyun sürüsü gibi perişan vaziyettedir. Üstelik, durumun vehamet ve fecaati de bilinmemektedir.

Bu yazımda sadece beş madde üzerinde durdum. Bu konuda daha yazılacak çok şey var. İşsizlik millî bir felaket ve afet halini almıştır. Çin malları nice fabrika, atölye, sanayi ve ticaret müessesemizi yıkmış, çökertmiştir. Devletin fabrikaları, işletmeleri yok fiyatına elden çıkartılmaktadır. Bu konudaki dedikodular ayyuka çıkmıştır.

Bir toplum, kendini iyileştirmek, kurtarmak, islah etmek niyetine ve iradesine sahip olmazsa, bu yolda verimli aksiyon ve çalışmalar yapmazsa kurtulamaz. Allah’tan yardım bekleyenlere hitap ediyorum: Allah’ın size yardım etmesini gerçekten, samimî bir şekilde istiyorsanız, önce siz kendinize yardım ediniz; ilahî yardım ondan sonra gelir. Müslümanlar, toparlanmak, kendilerini islah etmek için bir adım atarlarsa, Allah’ın yardımı, nusreti, inayeti on adım atarak gelecektir. 06 Nisan 2004