Perşembe

 

Gezmeye gittiğim fuarın karşısındaki bina önünde resmî elbiseli polisler, korumalar, ilgililer, rantçılar bekleşiyorlardı. Her taraf lüks otomobillerle doluydu. Önemli bir zat gelecekmiş, onu bekliyorlarmış. Fuarı gezmem birbuçuk saat sürdü, kapıdan çıktığımda aynı kalabalık hâlâ bekleşiyordu. Bekleşenlerin çoğu pahalı kostümler giymişti. Hepsinin kravatı vardı boynunda. Bazılarının yüzlerinin rengi hoşuma gitmedi. Gözlerinin bakışı da güven verici değildi. Niçin bekliyorlardı o önemli kişiyi? Sevdiklerinden, saydıklarından değil. Menfaat, rant, ihâle bekliyorlardı. Hepsinin zengin olduğu belliydi ama yine de bekliyorlardı. Peygamber böyleleri için ne demiş? “Âdemoğlunun gözü mala (servete) doymaz. Ona bir dere dolusu mal verilse, ikincisini ister. Onun gözünü toprak doyurur…”

Be adamlar! İşinize karışmak gibi olmasın ama madem ki, zenginsiniz, kapı önlerinde önemli bir kişiyi saatlerce niçin bekliyorsunuz? Görmedim ama manzarayı tahmin ediyorum. Önemli kişinin otomobili uzaktan görünecek, oradaki kalabalıkta bir hareket, bir kıpırdanma başlayacak,

“Geliyor geliyor geliyor…”

sözleri duyulacak. Herkes o zata kendini göstermek için yer kapmaya çalışacak. Önemli kişinin otosunun kapılarını korumaları ve yardımcıları açacaklar, flaşlar patlayacak, Bay Kişi yüzünde

câlî

(eğreti ve sahte) bir gülümseme ile inecek. Eller sıkılacak. Yürekten gelmeyen hal hatır sormaları… Koşuşturmalar… Ertesi gün “Dün Önemli Kişi’nin elini sıktım, bana ‘Nasılsın’ dedi… İnşaallah yağlı bir ihale kaparım…” diye konuşulacak.

Yahu be adamlar, binin o güzel arabalarınıza, gidin iyi bir yerde yemek yiyin, ikindi çayını (bulabilirseniz) nezih bir yerde için. İşlerinizle meşgul olun, helal kazanın. Kazandığınızı güzelce harcayın. Fukaraperver Cemiyetine üye olun, idare meclisine girin, hayır hasenat yapın. Kitap alın, kitap okuyun, sergilere, müzelere gidin, haftada bir geleneksel sanat eşyası alın. Tek cümleyle haysiyetli bir hayat sürün, insana benzemeye çalışın.

İhale alacak ve sonra o gördüğümüz berbat yolları, kaldırımları yapacak. Bir yığın dolap çevirecek, alavere dalavere 100 milyon dolar kıymetinde bir fabrikayı 15 milyona alacak. Bunlar ne köpekçe işlerdir. Şerefli ve namuslu bir adam böyle şeylere tenezzül eder mi?

Bunların bazıları dindar geçiniyor. Bu ne biçim Müslümanlıktır. Müslümanlıkta yağlı kemik kapmak için yaltaklanmak var mıdır? Kuyruklar sallanıyor ve

“Sayın Önemli Kişi, sayın Önemli Kişi, sayın Önemli Kişi…”

nakaratı dillerden eksik olmuyor. Peygamber ne buyurmuş: “Meddahların (yaltakçıların) suratlarına toprak saçınız…”

Ben büyük bir iş adamı olsam, (Olmayı istemem) böyle bekleşmelere gideceğime sık sık gezmeye tozmaya giderim. Bir hafta Divriği’ye o harika Ulucami’yi görmeye giderim. Ertesi hafta İshak Paşa Sarayını, üçüncü hafta Gazianteb’e bir yolculuk yapar, oradaki geleneksel sanatları inceler, bol bol alış veriş yaparım. Başka bir hafta bir yaylaya çıkarım, bazen kaplıcaya giderim. Müzeleri gezerim, sergilere giderim, antikacıları dolaşırım. Hele haftada bir gün mutlaka sahhaflara uğrar eski değerli kitaplar alırım. Onbeş günde bir geniş evimde nezih ve yüksek seviyede sohbetler tertiplerim, şehir görgü ve terbiyesine sahip edibleri, üstadları, sanatkârları dâvet ederim. Yenilir içilir faydalı konuşmalar yapılır. Böyle topluluklarda hiçbir çirkin, aykırı iş yapılmaz. Mesela gürültülü bir şekilde parmak çıtlatılmaz. Böyle yapan görgüsüz ve terbiyesiz ham bir kerestedir. Bir üstad konuşurken o kadar sessizce dinlenir ki, bir sineğin vızıltısı bile işitilir.

Ayda bir kere mi olur, iki ayda bir mi, çok yüksek bir kaç sâzende ve hânende çağırırım, izin verildiği kadar yüksek musikî icra olunur. Yaz aylarında nefis turunç şerbeti ikram edilir. Bir bardak şerbeti bir solukta içen bir daha çağrılmaz. Kışın damgalı bir semaverde çay hazırlanır ve sunulur. Çaylar yudum yudum aheste aheste içilir. Bardağı eline aldı ve birkaç yudumda içiverdi… Bir daha çağrılmaz. Hakk-ı âliniz var efendim… Teveccüh buyurdunuz efendim… Müşerref oldum… O şeref bendenize aittir… Mahdum köleniz… Devlethane nerededir?.. Fakirhaneyi teşrifinizi beklerim efendim…

Bir insan ne kadar mütevâzı ve alçakgönüllü ise mânen o kadar büyüktür.Kendisinde kibir, gurur, tasannu olan kişi küçüktür aslında. Peyamber insanların en büyüğüydü ve bununla öğünmedi.

Vaktiyle bir Arap İslâm ülkesine gitmiştim. Küçük bir ülkeydi, kralı da boy ve cüsse olarak küçüktü. Sarayına davet edilmiştik. Haşmetmeab beklediğimiz salona girerken mabeyinci

“Celâletü’l-Meliki’l-Muazzam”

diye haykırmıştı… İnsan kuldur, kulluğunu bilmelidir. Gerçekten zengin misin, gerçekten büyük müsün, gerçekten faziletli misin? Öyleysen şu dediklerimi yapacaksın:

Ayda en az bir kere halkın arasına karışacaksın. Otobüse, vapura, banliyö trenlerine (ne kadar bakımsızlar), minibüse, tramvaya, metroya bineceksin… Kenar semtlere, fakir mahallelere gideceksin. Öğle yemeğini bir esnaf lokantasında yiyeceksin. Korkma zehirlenmezsin. Bir kahvede çay içeceksin. Dindar isen, köşedeki camide vakit namazını kılacaksın. Kendini tanıtmayacaksın, eski tâbirle mütenekkiren gezeceksin. Muhtarın yazıhanesi önünden geçerken, mahalledeki miskinlerin (hiçbir şeyi olmayan fakirlerin) listesini alacaksın, yardımcıların vasıtasıyla onlara harçlık dağıtacaksın.

Halktan kopmuşsun, fakirleri dışlamışsın, sun’î bir hayat sürüyorsun, kendini dev aynasında görüyorsun, aklın fikrin rantta, vurgunda, malda; sonra kendini seçkin sanıyorsun. Bırak bu kuruntuları! Seçkin kimse nasıl bir vatandaştır? Onun bazı hasletlerini sayayım:

(1)

Yapıcı olmak şartıyla mutlaka muhalefet yapar.

Ülkedeki bütün kötülükleri tenkit eder. Bunca kokuşmanın, pisliğin, fenalığın olduğu bir ülkede seçkin ve aydın olacaksın ve muhalefet yapmayacaksın. Böyle bir şey mümkün değildir.

(2)

Haram yemez. Haram yiyen seçkin değil, köpektir.

(3)

Dalkavukluk, yalakalık, meddahlık yapmaz, rant koparmak için birtakım dünya büyüklerinin, makam ve mevki sahiplerinin önlerinde kuyruk sallamaz.

(4) Seçkin ve yüksek tabakaya mensup kişi kitaba, sanata, kültüre önem verir, bütçesinde onlar için devamlı olarak bir fon bulundurur.

Evinde kütüphanesi

(sadece bir dolap değil, bir oda)

olur ve kitap okur.

(5)

Seçkin kişinin serveti varsa mutlaka hayır hasenat yapar.

Din bezirganı cerrarlara bir kuruş vermez, hayırlı ve faydalı hizmet ve faaliyetleri destekler.

(6)

O, haysiyetli ve vakarlı bir kişidir.

Mütevâzı olmakla birlikte, çamurlu zeminlerden uzak durur. 28 Nisan 2006