Perşembe

Bedevî, göçebe, marjinal, ilkel bir toplumun medenileşmesi, yüksek bir kültür seviyesine çıkması çok zordur. Böyle bir şey ancak nebevî rehberlik ve metodla mümkündür.

İslâm kısa zamanda Arabistan’ı bedevîlikten medeniliğe yükseltmiştir. Çeşitli tarihlerde ve mekanlarda göçebe alt kültürlü nice toplum İslâm enerjisiyle ve nebevî nurla az bir müddette en üstün medeniyet seviyesine ulaşmıştır. Osmanlı devlet ve medeniyetinin kurucusu

Oğuz Türklerinden Karakeçili aşireti

de bu güç ve nurla, tarih felsefecisi

Arnold Toynbee

‘ye

“Eflatun’un ideal Cumhuriyetine realitede en fazla yaklaşabilmiş olan sistem Osmanlı devletidir”

dedirten bir cihan devleti ve nizamı kurmuşlardır.

Bugün Türkiye Müslümanlarının medeniyet ve kültür seviyesi maalesef çok düşüktür. Bunun çeşitli sebepleri bulunmaktadır.

Birincisi:

İslâm’ı iyi bilmememiz, iyi anlayamamış olmamız ve onun hükümlerini ve ilkelerini ferdî ve ictimaî (toplumsal) hayatımıza uygulamakta başarılı olamayışımızdır.

Elimizde apaçık bir Kur’an var. Bin dört yüz yıldır büyük alimler, müfessirler, din uluları onu açıklamışlar, ondan dersler çıkartarak bize va’z ü nasihat etmişlerdir.

Yine elimizde Resûl-i Kibriya Efendimizin Sünneti var, hadîsleri var. Onlarla ilgili yeterli sayıda kitap Türkçeye tercüme edilmiştir.

Geçmiş asırlarda yaşamış büyük mürşidlerin, rehberlerin İslâm’ı anlatan çok değerli kitaplarına sahibiz. Bunlardan bir tanesi, İmamı Gazalî hazretlerinin İhyâu Ulumi’d-din adlı büyük ve güzel eseri bile bizim kurtuluşumuza yeter.

Lakin, ne yazık ki, Türkiye Müslümanları hayatlarını İslâm’ın hükümlerine, emir ve yasaklarına, öğütlerine uygun bir hale sokamıyor. Bu memlekette on milyonlarca samimî, tatbikatlı, iyi niyetli Müslüman var ama, bir İslâm’ın teorik yapısına, bir de onların islâmî uygulamasına, İslâm’ı anlayışına baktığımız zaman arada büyük bir uçurum görmekteyiz. İslâm nerede, biz neredeyiz?…

İslâm bir müjde ve uyarıdır. İslâm bizi uyarıyor, biz uyanamıyoruz.


İslâm bize itikadda

(inanç bilgi ve hükümlerinde)

doğru yolda olmayı, tashih-i itikadı emrediyor. Biz ise bir sürü itikadî fırkaya ayrılmış bulunuyoruz.

İslâm bize, bu dünya hayatı fanîdir, bir oyalanmadır. Bu dünya bir mezraadır (tarladır), ekini öteki dünyada, âhirette biçilecektir diyor. Biz ise bu yalan, geçici, aldatıcı dünyayı kendimize yalancı ve sahte bir cennet yapmaya çalışıyoruz.

İslâm bize Allah’ın Kitabına ve Resulullah’ın (Salat ve selam olsun O’na) sünnetine sımsıkı bağlanmamızı, onlara uymamızı emrediyor. Biz ise birtakım beşerî ideolojilere, doktrinlere, saçma sapan felsefelere bağlanıyoruz.

İslâm bize kanaati, iktisadı, israftan ve aşırı tüketimden kaçınmayı, para ve mal hırsından uzak durmayı emrediyor. Bizim nicemiz ise kuduz bir ihtiras ile mal, mülk, zenginlik peşinde koşuyoruz deliler gibi.

İslâm bize günde beş vakit namazı dikkatle, dosdoğru, büyük bir hassasiyetle kılmamızı emr ediyor. Hür ve mukim erkeklerin, şer’î bir özür bulunmadıkça bu günlük namazları cemaatle kılmalarını öğütlüyor. Bizim çoğumuz bu emir ve öğütlere de kulak asmıyor.

İslâm bize nefsimizi terbiye etmemizi, onu dizginlememizi emrediyor, Peygamber-i zîşan Efendimiz nefs-i emmâre ile yapılan cihada “Büyük cihad” diyor. Biz bu cihad konusunda da pek gevşek davranıyoruz.

İslâm bize “Bir toplumu taklid eden ondan olur” diyor. Bizim içimizdeki nice süfeha ise din düşmanlarını, İslâm karşıtlarını taklit ediyor. Öyle ki, onlar sıçan deliğine girseler, bizimkiler de girecekler.

İslâm bize ribadan, faizden, haram kazançlardan, bâtıl alışverişlerden uzak durmamızı haber veriyor. Bizim içimizdeki nice mal ve para kuduzu bu uyarıya da dikkat etmiyor.

İslâm bize “Cemaat) (birlik) rahmettir, tefrika azabtır” diyor. Biz buna da dikkat etmiyoruz; bir sürü hizbe, fırkaya, cemaate bölünmüş vaziyette birbirimizle çekişip tepişiyoruz.

İslâm bize dil âfetlerinden, yani yalandan, gıybetten, nemimeden, zevzeklikten, gevezelikten, boş laflardan, fitne ve fesat çıkartacak sözlerden çekinmemizi emrediyor. Peygamber bize “Ya hayır söyle, ya sus!” diye emrediyor. Biz ise lisan âfetlerinden uzak durmuyoruz.

İslâm bize faydalı ilimleri ve hikmeti tavsiye ediyor. Biz ise ilmi, hikmeti bırakmışız; lüks hayat, lüks otomobiller, lüks yemekler, lüks meskenler, lüks banyo daireleri ve mutfaklar, lüks yazlıklar peşinde koşup duruyoruz. Nice Müslümanın evleri o kadar süslü ki, Nemrud’un ve Firavun’un sarayları onların haneleri yanında pek sönük kalır. Velhasıl Kur’an’ı okuyoruz, lakin içindeki emir, yasak ve öğütleri tutmuyoruz.

Peygamberimizin ism-i şerifleri anılınca salat ü selam getiriyoruz, O’nun hadîslerini okuyoruz ama onlardaki buyrukları ve tavsiyeleri tutmuyoruz.

Eski asırlarda yaşamış salih seleflerin, büyük ulemanın, büyük velilerin, şeyhlerin, mürşidlerin hayat hikayelerini, menkıbelerini okuyoruz ama kendi hayatımızı onlara uydurmuyoruz, biz yine bildiğimizi okuyoruz.

Kur’an bize azmayın, sınırları aşmayın diyor, biz ise bir yığın azgınlık ve sapkınlık içindeyiz.

Kur’an bize “Emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker yapınız” (iyiliği destekleyiniz, kötülüğü köstekleyiniz) diyor ama biz bu farzı terk etmiş vaziyetteyiz. Dinimiz bize “Emr-i mârufu ve nehy-i münkeri bırakırsanız üzerinize azab gelir” diyor, biz yine aldırmıyoruz. Yüce Allah rahmetiyle bize mühlet eriyor, biz ise nur topu günlerin kıymetini bilmiyoruz, gaflet ve şaşkınlık içinde bir sürü yanlış ve hatâlı iş işliyoruz.

Bu dünyada on kadar ayrı medeniyet var. Biz Müslümanız, bizim medeniyetimiz İslâm medeniyetidir. Biz ise gırtlağımıza kadar bozuk bir medeniyetin pisliklerine bulaşmış vaziyetteyiz. Nice Müslüman, ağızlarındaki Amerikan sigaralarından derin nefesler çekerek Amerika’ya verip veriştiriyor. Nicemiz, Amerikan kolalarıyla serinleyerek Amerikan emperyalizmine küfür ediyor…

Müzeyyen meskenlere, bir işe yaramaz müzeyyen ve lüks salonlara, pahalı lüks otomobillere, pahalı giysilere, pahalı yemeklere çuval çuval para harcıyoruz ama faydalı ilim ve hikmet öğrenmek, medenî Müslüman olmak için bir kuruş harcamıyoruz. Herif lüks bir Mercedes’e 100 bin doları kolayca veriyor ama tezhibli bir hilye-i şerif levhasına bin dolar vermiyor. Bu ne büyük bir cimrilik, medeniyetsizlik, bedevîliktir.

Peygamber “Ademoğlu dünya malına doymaz, bir vadi dolusu malı ve serveti olsa, ikincisini ister. Onun gözünü toprak doyurur…” buyuruyor. Biz ise deliler gibi, kuduzcasına mal, para, servet peşinde koşuyoruz. Öyle kodaman Müslümanlar var ki, onlara dünyanın tamamını verseniz, yanında ay’ı da isterler…

Derya içinde olup da deryadan habersiz balıklar gibiyiz. Müslümanız diyoruz ama İslâm’ı bilmiyoruz, anlamıyoruz. Kimimiz namaz kılıyor, oruç tutuyor, hacca gidiyor ama onların yanında bin türlü haramı, günahı hiç çekinmeden işliyor.

Din rantı yiyen, din sömürüsü yapan birtakım uğursuzlar İslâmî hareketi kirlettiler. Nice akılsız ve ahmak Müslüman onları destekliyor, futbol kulübü hooliganları gibi onların şakşakçılığını yapıyor. Herifler dinimizi dinamitliyor, biz onlara destek veriyoruz. Birkaç firasetsiz veya ajan çıkıyor dinde reform ve yenilik yapmaya kalkıyor. Onlar da taraftar buluyor. Biz bu kafayla gidersek batarız.

Kurtulmak, yücelmek, izzet bulmak, hür ve haysiyetli bir hayat sürmek mi istiyoruz? O halde Kur’an’ı, Sünneti, İslâm’ı, Şeriatı anlayalım ve hayatımıza uygulayalım.

Bedevî, şaşkın, sersem Müslümanlar olmayı bırakalım da medenî, akıllı, firasetli, dengeli, ahlâklı, faziletli, hikmetli Müslümanlar olalım. 08 Ağustos 2003