Bazı Müslüman Kişiler ve Zümreler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
PazarBeş vakit namaz kılan dindar bir kimsenin yayınladığı günlük bir gazetenin beş veya altı sayfası futbol ile ilgili haber, resim ve yorumlarla doludur. Diğer gazetelerde olduğu gibi o gazetede de en fazla yer futbola ayrılmıştır.
Futboldan sonra ikinciliği iktisat, ticaret, finans, borsa haberleri ve yorumları alıyor.
Sonra siyaset, magazin, televizyon… Köşeyazıları ve saire…
Gazetede dinî yazılar da yer alıyor ama, bunlara hem az yer ayrılıyor, hem de çok aşırı fikir ve görüşlere yer veriliyor. Meselâ, dinî ilâhilerin müzik aletleriyle okunmasının küfür olduğu beyan ediliyor.
Yine dindar kişiler, gruplar, topluluklar tarafından idare edilen televizyonların programlarında da büyük tutarsızlıklar, tezatlar (çelişkiler), tenkit edilmesi gereken hususlar var. Yanlış anlaşılmasın, ben Müslümanların yayınladıkları gazetelerde ve idare ettikleri televizyonlarda hep dinî konularda yayın yapılsın demiyorum. Elbette siyaset, iktisat, kültür, sanat konularında yayın yapılacaktır. Ancak İslâm dininin birtakım kuralları, değerleri, sınırları, normları vardır. Yayınların mutlaka bunlara uygun olması gerekir.
Bu gazeteler, bu televizyonlar hangi gayelerle kurulmuştu? Hakka ve hakikata hizmet edilecek, ülkenin ve milletin menfaatleri korunacak, hayra yardımcı olunacak, şerle mücadele edilecekti. İslâmî gazete ve televizyon kurmak için dindarlardan paralar toplanırken, Müslüman kadınlardan mücevherleri istenirken ne tesirli ve ağlatıcı konuşmalar yapılmış, hassas ruhlar heyecanlandırılmış, rikkatli gözlerden yaşlar akıtılmıştı. Verin kardeşler, verin bacılar, verin dindaşlar, bu paralarla İslâm’a, imana, Kur’ân’a, ahlâka, fazilete hizmet edilecek; bunlarla inkârın, küfrün, tuğyanın, isyanın, zulmün, haksızlığın yolu kesilecek denilmişti.
Müslümanlar, dindar kişiler takiye yapamaz mı? Yapabilir ama muteber din kitaplarımızda takiyenin sınırları çizilmiştir. Takiye ancak zaruret olduğu zaman yapılabilir. Biz sünniyiz, ehl-i sünnet ve cemaat mezhebine bağlıyız. Bizde, şiîlerde olduğu gibi geniş bir takiye yoktur. Onların din kitaplarında “Takiye günlük namazlar gibi bir farzdır. Takiye ve kitmanı olmayanın dini de yoktur” denilmektedir.
İslâm’da, takiye yapıyorum diyerek küfrü, dalâleti (sapıklığı), İslâm düşmanlığını ve düşmanlarını desteklemek yoktur. Böyle bir şeye ne din, ne akıl, ne vicdan ruhsat ve fetva verir.
Delicesine muhalefet yapmak mı? Hayır, ben öyle yapılsın diyenlerden de değilim. “Siz ne haldeyseniz öyle idare edilirsiniz” hadîsini biliyorum. Ancak bazı Müslüman medyacıların, kendi şahsî menfaatleri uğrunda aşırı bir muvafakat (destekleme, uygun görme) siyaseti uygulamalarını da hoş görmem.
Türkiye’de işlerin iyi gitmesi; ülkenin, milletin, devletin selâmeti için mutlaka evrensel kural ve değerlere bağlı, son derece dürüst, garazsız ivazsız, doğruya doğru eğriye eğri diyen bir muhalefet olması gerekmektedir. Böyle bir muhalefeti de Müslümanların içinden çıkacak bilgili, namuslu, şerefli, ihlâslı, istikametli (doğru, dosdoğru), hikmetli (bilge), mantıklı, firasetli, mürüvvetli, muktedir bir tâife yapabilir.
Ülkemizdeki bazı Müslümanlar iktidara tâliptir. Ülkeyi biz idare edersek her şey düzelir diyorlar. İktidar olabilmek için muktedir olmak gerekir. Muktedir mi, değil mi; bu husus da muhalefet etmesinden anlaşılır.
Ülkede büyük yolsuzluklar oluyor. Çeteler vatanı, milleti, devleti haraca kesiyor. Soygun, soygun, soygun… Talan, talan, talan… Pislik, kokuşma, rüşvet, sahtekârlık almış yürümüş. Muhalefet yapmak için bundan müsait zaman ve ortam olur mu? Peki birtakım Müslüman gazeteler ve televizyonlar niçin hakkıyla muhalefet yapmıyor?
Büyük bir islâmî cemaat Türkiye’deki sistemle-düzenle anlaşmıştır. Bu anlaşmanın maddeleri, şartları nelerdir, bunu bilmiyorum, anlaşıldığını kesin olarak biliyorum. Bakınız, devletle anlaştılar demiyorum. Devlet başka, sistem ve düzen başka şeydir.
İslâmî bir cemaat ve onun başındaki zat, din ve vicdan hürriyeti konusunda yanlış işler yapan, bazı resmî kuruluşlara “Tesettürlü İslâm hanımlarının ve evcil hayvanların (köpeklerin) girmesini” yasaklıyan bir zihniyetle, sistemle, düzenle nasıl anlaşma yapabilir, işbirliğine girebilir?
Yine ülkemizdeki bir dinî cemaatin ve başkanının Papalıkla da anlaştığı iddia edilmektedir. Müslümanların böyle bir anlaşmanın şartlarını ve maddelerini bilmeye hakları yok mudur? Papalığın dışında Amerikalı misyonerlerle, Avrupa Haçlıları ile, siyonistlerle de bazı anlaşmalar yapıldığı söylenmektedir. Zaten ortada bir yığın toplantı, çalışma vardır.
ABD, Papalık, Avrupa Haçlıları, siyonistler Türkiye’deki bazı Müslüman şahıslara ve cemaatlere para yardımı yapmakta mıdır? Kimlere, hangi teşekküllere, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak ne kadar para ve yardım dağıtılmıştır?
Büyük islâmî kütlenin, dindar tabanın, on milyonlarca Müslümanın perde arkasındaki işlerden haberi yoktur. Rivayet, dedikodu, iddia çok ama elde delilli, isbatlı bilgi ve belge yoktur. Ancak şüphe verici, mide bulandırıcı, tedirgin edici bir hava içinde bulunduğumuz da inkâr edilemez.
Amerika’da Dr. Moon adında Koreli bir adam vardır. Bu zat, “Dr. Moon dini” diyebileceğimiz bir teşkilât kurmuştur. İmkânları geniştir, büyük miktarda para harcamaktadır. Türkiye’de Şeriatsız, fıkıhsız, mezhepsiz, Sünnetsiz yeni bir İslâm türetmek isteyen bazı ilâhiyatçıların bu Dr. Moon teşkilâtı tarafından desteklendiği iddia ediliyor. Bu iddialar niçin incelenmiyor?
Ahlâk, karakter, kişilik, kalite bakımından yetersiz bazı Müslümanların en zayıf olduğu taraf para ve maddî menfaat meseleleridir. Tevhid-i edyan, Papalık, misyonerlik, Haçlılık, Dr. Moon dini gibi İslâm dışı, İslâm’a karşı güçler ve çevreler ülkemizde ne miktarda parayı, kimlere, hangi cemaatlere veya gruplara vermiştir? Bu sualin cevabı verilmelidir ki, sırlar aydınlansın, meseleler çözülsün.
Paradan ve maddeden sonra Müslümanların belini büken ikinci kambur nefs-i emmare, riyaset, şöhret, alkış, iktidar, saltanat sürme gibi beşerî zaaflardır. İslâm dini başkanlığa talip olmayı haram kılmıştır. Talip olmasa da matlub (istenen) olsa, fakat ehil ve layık olmasa başkanlığı kabul etmek yine haramdır. İslâmî kesimde bir sürü zayıf iradeli kişi şu anda benliklerinin esiri olarak bir sürü yanlış iş yapmaktadır.
Müslümanlar ülkenin, milletin, devletin kurtulmasını ve selâmet bulmasını istiyorlarsa öncelikle evlerinin içini ve önünü temizlemekle, kendi işlerine bir düzen vermekle mükelleftir. 02 Nisan 2001