Pazar

 

İstihbarat Servisi’nin “Bu kültür Türkiye’yi batırır” diye rapor verdiği televole kültürünün ne olduğunu pek iyi bilmiyorum, çünkü televizyonum yok. Anladığım kadarıyla ahlâksız, havaî, aşağı ve bayağı, zevzek, zırzop, fasafiso, ipe sapa gelmez, tahrip edici, sersemletici, çürütücü bir kültür olması gerekir.

Filmin bundan önceki kısımları: Râsim ve Sevcen çiftinin mutlulukları yoktur, Râsim baldızı Teslim’i sevmektedir. Rasim’in babası ilerlemiş yaşına rağmen çapkınlıktan vaz geçmemekte, asansörde komşu kızına yiyecek gibi bakmaktadır. Öte yandan kayınbirader Tolgaç, evli bir kadına asıldığı için ölüm tehdidi almış ve evini terk etmiştir. İlköğretim okuluna giden Firkete son günlerde sersem ve mayhoş vaziyettedir, yakın hısımlardan Törgen lisede bıçaklanmış ve ölümden hayatî müdahale servisinde geriye dönmüştür. Bütün bunlar olurken yine de arada bir müzikli ve içkili toplantılar yapılmakta, felekten kâm alınmakta, ha ha ho, hi, hi, hi gürültüleri içinde eğlenilmektedir…

Televole kültürü acaba böyle bir şey midir?

Beni bağışlayın, çok câhilim, televizyonum yok, seyredemiyorum…

Bence, televole kültüründen sonra Türkiye’yi batıracak ikinci bela ve felaket cep telefonu kültürüdür. Lütfen dikkat buyurunuz, cep telefonu demedim, kültürü dedim, ikisi arasında fark var.

Kendisi için ihtiyaçsa vatandaş elbette cep telefonu alacak ve kullanacaktır. Buna kim ne diyebilir? Ancak bu cep telefonu bir fetiş, bir tutku, zararlı bir alışkanlık (Eskiden buna beliyye denirdi…) aptalca bir gösteriş, bir çılgınlık, bizde bugün olduğu gibi bir râzalet haline gelirse elbette zararlı olur, tahripkâr olur. Siz İstanbul’da veya başka bir yerde otobüste, minibüste, metroda, banliyö vapur ve treninde kitap okuyan bir vatandaş gördünüz mü hiç? Medenî, ilerlemiş, kalkınmış ülkelerde toplu taşıma vasıtalarında insanlar hep kitap okur. Meselâ Moskova’da müşteri bekleyen taksi şoförleri genellikle kitap okuyarak boş vakitlerini değerlendirirler.

Bizde kitap okuyan bulunmaz ve görülmez ama cep telefonu ile “oynayan”, cep telefonu ile konuşan, etrafındakileri rahatsız eden adamların ve karıların haddi hesabı yoktur.

Otobüste veya banliyö treninde gidiyorsunuz. Yanınızdaki yolcunun cebi çalar, çıkartır, kulağına dayar, “Kâzım sen misin? Mallar geldi mi…” Bir yığın, sizi hiç ilgilendirmeyen lâf… Bir başkası: “Ne var ne yok, sen iyi misin, ben iyiyim… Hah hoh hih!.. Aha maha…” Bir ötekisi “Akşama yemekte neler var?..” gevezeliği yapar. Terbiyeli ve ciddî olması gereken bir kız (Elinde o ders kitapları olduğuna göre üniversitede öğrenci galiba) pek lâubali, pek hafif meşrebçe, pek yılışık bir şekilde konuşuyor.

Ülkemizde 35 milyon cep telefonu varmış. Âileler 10 yaşındaki mektep çocuklarına bile bu cihazdan alıyorlarmış. Bu âletlere senede milletçe milyarlarca dolar harcıyormuşuz.

İzin verirseniz ben size kuralı söyleyeyim:

Bir toplum cep telefonuna kitaptan, kültürden, sanattan, ilimden, irfandan, ahlâktan, karakterden, faziletten daha fazla değer veriyorsa o toplum ilkel, dengesiz, hasta bir toplumdur ve batmaya mahkûmdur.

Televole kültürü ve cep telefonu fetişizminden başka da Türkiye’yi batıracak hastalıklar ve kötülükler vardır.

(1)

Lüks ve israf:

Son otuz yıl içinde lüks meskenlere, lüks otolara, lüks ev eşyasına, lüks yazlıklara, lüks giyim ve kuşama bir trilyon dolardan fazla harcadık. Ticaret, sanayi, işletmecilik, üretim sahalarında kullanmamız gereken Sermayeyi hiçbir işe yaramaz şekilde dondurduk ve sonunda yerli ve uluslararası faizcilerin kölesi olduk.

(2)

Eğitimin iflâs ettirilmesi:

Dikkat buyurunuz etmesi demedim, ettirilmesi dedim. Alçak ve popülist politikacılar Türkiye eğitimini batırmış ve bitirmişlerdir. Okullarda genç nesillere üç boyut kazandırılır: Bilgi ve kültür boyutu… Ahlâk, karakter, aksiyon boyutu… Sanat, estetik, güzellik boyutu… Bu üçünde de iflas etmiş vaziyetteyiz. Bir toplumu cep telefonları değil, eğitim yüceltir ve kurtarır.

(3)

Üniversitelerin köleleştirilmesi, dejenere edilmesi:

Üniversiteler ülkenin beynidir, ülkeye ışık tutan, yol gösteren kurumlardır. Oralarda ilim, irfan, akıl, vicdan, ciddiyet, vakar, bilgelik hakim olmazsa; onların yerine ideoloji, demagoji, çağdaş dogmatizm, modern hurafeler hâkim olursa ülke batar, halk perişan olur, devlet ağır yaralar alır. Bana söyleyiniz, dünyanın hangi ileri, demokrat, hukukun üstünlüğü ilkesini kabul etmiş, millî iradeye ve millî kimliğe saygılı ülkesindeki üniversitelerde başörtüsü yasağı vardır? Fransa’da mı? Hayır, oradaki üniversitelerde asla böyle bir yasak yoktur. Dünyanın hiçbir ciddî ve demokrat ülkesinde bizdeki gibi bir başörtüsü yasağı yoktur üniversitelerde…

(4)

Kalitesizlik:

Bizde genel bir kalitesizlik vardır. Kalite konusundaki istisnalar kuralı bozmaz. Politikada kalitesizlik, medyada kalitesizlik, eğitimde kalitesizlik, üniversitelerde kalitesizlik, mimarlık ve şehircilikte kalitesizlik… İşte bu kalitesizlik bizi batıracaktır.

* İşçiler yol ve kaldırım yapıyorlar… Kalitesiz…

* Camide ezan okunuyor… Müezzinin sesi kalitesiz…

* Banliyö trenine biniyorsunuz… Vagonların içi kalitesiz…

* Adam binlerce dolar harcayıp lüks şekilde giyinmiş ama zevksiz olduğu için yine kalitesiz…

* Tesettürlü kadın gökkuşağı gibi rengârenk elbiseler ve örtülere bürünmüş… Çok kalitesiz ve rüküş…

* Lise tatil olmuş gençler okul kapısından dışarıya çıkıyor. Gömleğin üstteki üç düğmesi çözülmüş, kravat aşağıya indirilmiş, gömleğin etekleri pantolon üzerine çıkartılmış, ceket ele alınmış… Ne kadar kalitesiz bir kıyafet, ne kadar bayağı bir hal ve hareket…

* Liseli kız okuldan çıkınca eteğini belinden kıvırmış, mini etekli olmuş… Kalitesiz…

* Taksim’de Tünel’e doğru yürüyorsunuz. Bir insan seli akıyor… Kılıklar kıyafetler, konuşmalar, mimikler, gülüşmeler, gülümsemeler, surat asmalar hep kalitesiz…

* Taksiye biniyorsunuz, şoför sizden izin almadan sigarasını tüttürüyor… Kalitesiz…

* Bir hukukçu, “Laikliği korumak için din ve inanç hürriyeti kısıtlanabilir. Esas olan din hürriyeti değildir, laikliktir” şeklinde konuşuyor… Kalitesiz.

*Çağdaşın biri feryat ediyor, “İrtica ülkeyi tehdit ediyor…” diye avaz avaz bağırıyor. “İrtica nedir, târif et, iddialarının gerekçelerini göster” diyorsunuz, ne târif edebiliyor, ne de gerekçe gösterebiliyor… Kalitesiz…

* Günlük bir gazete, materyalistlerin bile artık eskimiş olarak kabul ettikleri Darvinizmi müdafaa ediyor, bu teori veya ideolojiyi hak ve doğru olarak gösteriyor… Kalitesiz…

İslâmcıların çoğuna bakıyorsunuz, kalitesiz

İslâm’a karşı olan çağdaşlara bakıyorsunuz, onların da çoğu kalitesiz.

Milliyetçi geçiniyor, kalitesiz.

Din temsilcisi diye ortaya çıkmış, o da kalitesiz.

(Kaliteliler, siz bu lâflarıma üzülmeyiniz, sizleri kasd etmiyorum. Sizler maşaallah kalitenin evc-i bâlâsına çıkmışsınız, sizi tenkit etmek caiz olur mu hiç?)

Yahu iyinin de kalitelisi olur, kötünün de… Bence menfur bir şey olan rakının bile kalitelisi varmış. Kalitesiz sahtesini içenler öldüler. Fâhişenin de kalitelisi ve kibarı vardır. Dinsizin ve ateistin de kalitelisi olur, kalitesizi.. Ah bu kalitesizlik Türkiye’yi batıracak… 24 Nisan 2006