Salı

 

Allah’ın Resûlü, Âdem Oğullarının Seyyidi, Kurtarıcımız, Efendimiz, Rehberimiz, Velinimetimiz, Önderimiz olan Peygamberimize hakaret edilip saldırılınca ölüler gibi tepkisiz kalan, gereken müdafaayı yapmayan, yasal sınırlar içinde protesto etmeyen sahte dindar; kendi cemaat başkanına toz kondurulsa, fiske vurulsa yanardağlar gibi patlıyor, hiddetten deliye dönüyor, bir sürü aşırılık sergiliyor. Bu adam olgun Müslüman mıdır? Bu adam uyanık Müslüman mıdır? Bu adam ölçülü ve dengeli Müslüman mıdır?

Hayır hayır!.. O hamın, dengesizin, pusulasızın ve dümensizin tekidir.

Şu saydıklarım, dolaylı şekilde bile din hizmeti değildir:

-Camilere kalorifer yaptırmak.

-Camilere klima cihazı koydurmak.

– Camilere ve minarelere hoparlör tesisatı yaptırmak.

-Camilere helâ yaptırmak.

-Camilere meşruta (imamevi) yaptırmak.

Ve benzeri şeyler…

Niçin? Camilere kalorifer işi yeni çıkmış bir bid’attir. Son otuz yılda bu iş için Müslümanlar belki de milyarlarca dolar harcadılar. İsraftır, günahtır, yazıktır. Hakları çiğnenen, çocuklarını tahsil yaptıramayan zelil bir toplumun kalorifer işine bu kadar para yatırması akıl kârı değildir. Kaldı ki, Müslümanlar üç kıt’ada hükümran iken mabetlerde böyle şeylere ihtiyaç duyulmuyordu.

Hoparlör de böyledir. Ordularımız Viyana’yı kuşatırken, Akdeniz bir İslâm-Türk denizi iken, Habeşistan bir Osmanlı eyaleti iken camilerde hoparlör yoktu. Hoparlörü din iman ile özdeşleştirenler akılsız kişilerdir.

Peki yukarıda sayılanlar din hizmeti (doğrudan doğruya ve dolaylı olarak) değildir de, asıl din hizmetleri nelerdir? Bunları sayayım.

Özellikle şu hususu belirtmeliyim: Din hizmetleri ikiye ayrılır: Asıl din hizmetleri…Dolaylı din hizmetleri.

Önce asıl din hizmetlerinden başlayalım:

Birincisi:

Müslümanlara İslâm’ı öğretecek, onlara ebedî saadet (sonsuz mutluluk) yollarını gösterecek, dil ve kalemle emr-i mâruf ve nehy-i münker yapacak gerçek ve icazetli din âlimleri yetiştirmek.

İkincisi:

Din âlimi yetiştirecek okullar açmak.

Üçüncüsü:

İnsanların nefislerini terbiye edecek; iyi Müslüman, iyi insan, iyi vatandaş yetiştirecek, kişileri olgunlaştıracak tasavvuf çalışmaları yapmak; bu maksatla şeyh, derviş, muhibb yetiştirmek.

Dördüncüsü:

Sosyal ve iktisadî hayatta fesadı önlemek, iyiliği hâkim kılmak için lonca teşkilâtı, ahîlik, fütüvvet ahlâkı için çalışmak; bu hususta ne gerekiyorsa onları planlı ve programlı bir şekilde yapmak.

Beşincisi:

Sosyal, iktisadî, kültürel sahada Müslümanların vasıflı, üstün, hâkim olmaları için gerekenleri yapmak. Meselâ ülkenin en güçlü, en tesirli, en yaygın, en güvenilir medyasına (TV, günlük gazete, haftalık dergi, yayıncılık) sahip olmak.

Altıncısı:

Yediden yetmişe kadar halka zarurî ilmihal bilgilerini öğretme seferberliği ilan etmek.

Yedincisi:

En güzel, en uygun, en tesirli, en faydalı şekilde islâmî dâvet ve tebliğ yapmak.

Sekizincisi:

Yurt çapında Müslüman halk arasında mahalle teşkilâtı kurmak; Müslümanları birbirini seven, birbirini destekleyen, birbirleriyle sımsıkı birlik halinde bulunan bir ümmet haline getirmek.

Dokuzuncusu:

Bülûğa ermiş her Müslümanın beş vakit namaz kılması için çalışmak, halkı namaza dâvet etmek.

Onuncusu:

Kadın ve kızların en uygun şekilde tesettüre girmesi için çalışmak.

Onbirincisi:

İslâmî araştırma, islâmî tebşir (müjdeleme) ve islâmî uyarı kurumları kurarak bu sahada hizmet vermek.

Onikincisi:

Ticaret, ziraat, sanayi, finans, iktisat, eğitim sahalarında Müslümanların üstün olmaları, hayata hâkim olmaları için çalışmak.

Onüçüncüsü:

Dinsizlerden, agresif kâfirlerden daha fazla zarar veren tahripkâr din sömürücüleri, arivistler, münafıklar ile mücadele etmek, dindar halkı bunların tuzaklarına düşmekten korumak.

Ondördüncüsü:

Müslümanların daha fazla medenî, daha fazla şehirli, daha fazla vasıflı, daha fazla üstün olmaları için neler yapılması gerekiyorsa onları planlı ve programlı bir şekilde yapmak.

Onbeşincisi:

İslâm’ın sâfiyetini korumak için her türlü bid’atle, sapık cereyanlarla, bozuk fırka ve hiziplerle mücadele etmek; Ehl-i Sünnet ve Cemaat akidesini, fıkhını, ahlâkını ayakta tutmak.

Onaltıncısı:

Peygamber sevgisini, O’na bağlılığı, O’na gerçekten biat edilmesini sağlamak için yoğun ve devamlı propaganda yapmak; bu konuda her yıl milyonlarca kaliteli ve tesirli broşür çıkartıp yurdun her yerinde dağıtmak ve okutmak.

Onyedincisi:

Müslümanların yeterli sayısının güçlü, vasıflı, üstün, olgun, itaatli, âbid, takvalı, ahlâklı, faziletli, firasetli, zâhid Müslümanlar olması için çalışmak.

Dolaylı hizmetler ise, bu yukarıda sayılan işler için bina, araç, gereç, malzeme neler gerekiyorsa onları sağlamaktır. Ancak, bu dolaylı işleri de intizam, plan ve program içinde yapmak, israfa yol açmamak, lüzumsuz sahalara bir lira bile harcamamak, birtakım haşaratın bu hizmetler için toplanan paraları zimmetlerine geçirmelerine imkân bırakmamak gerekir.

Din iman elden gitmiş (gidiyor değil, gitmiş), Müslümanlar perişan olmuş. Nifak şikak, tefrika, fitne fesat, cehalet, din sömürüsü almış yürümüş ve birtakım hayırseverler camilere helâ yaptırıyor, minarelere hoparlör taktırıyor, sıcak yaz aylarında camiye terli terli gelen cemaat üşüyüp hasta olsun diye klima tesisatı kuruyor, yaldıza, mermere ve çiniye milyarlar harcıyor… Bunlar hizmet değildir. Dolaylı bir şekilde bile değildir.

Böyle şeyler cehalet ve hamakat eseridir.

26 Nisan 2006