Katildir o, asalım hemen deniliyordu. Aradan yıllar geçti ve devletin muhatabı oldu… PKK terörünü kimler planlamıştır?… Bu işin içinde birtakım Derin güçler var mıdır?

Terör kalkarsa uyuşturucu ticareti ve kaçakçılığı işi ne olacaktır?

ABD, AB, Ermeniler, Siyonistler, Haçlılar, Pakraduniler Türkiyenin parçalanmasını, küçülmesini istiyorlar. Onlar terörün bitmesine kesinlikle razı olmazlar.

Ülkemizdeki uyuşturucu kaçakçılığı milyarlarca dolarlık bir sektördür. Bu sektörün babaları, PKK terörünün gölgesinde yaptıkları kârlı ve yağlı ticaretten kesinlikle vazgeçmezler.

Terör otuz veya kırk bin vatandaşın canına mal olmuş… Canlara kıyan sadece PKK değil ki…

Kürtlerin hakları hukukuymuş… Mesele sadece bundan ibaret değildir.

İşin gerisinde, perdenin ardında Ermenilerin doğu ve güneydoğu vilayetlerimize tekrar dönmeleri vardır.

Rumlar da Samsun’dan Hopa’ya kadar yeni bir Pontus bölgesi kurmak istiyor.

Artin durumdan çok memnun.

İki kimlikliler sevinçlerinden neredeyse zil takıp oynayacak.

Cemaatçi (bir değil bir yığın cemaat var!) Müslümanların başka önemli işleri var.

Ümmet bu gelişmelere ne diyor acaba?.. Ümmet yok ki…

İslâmî kesimde her kafadan ayrı ses çıkıyor. Protestan İslâmcı grupların sayısı acaba kaça çıktı?

İmralı imparatorunun ev hapsine alınması bahis konusu değilmiş.

Napolyon Sainte Helene adasında sürgünde iken Fransa’nın işleri ona sorulmuyor ve danışılmıyordu.

Medya hür ama halk olup bitenlerin içyüzünü bilmiyor. Ne anladım ben bu hürriyetten.

Medyanın vazifesi halkı doğru bilgilendirmek, aydınlatmak ve uyarmak değil midir?

Bu arada Kürtlerin nüfuzlu şeyhleri, uleması, fukahası, ziyalıları ve nurluları ne yapıyorlar acaba?

Yıl 1911, bir yıl sonra Balkan harbi patlak verecek ve Osmanlının en zengin kısmı, Rumeli elimizden çıkacak. Ona benzer bir felaketin arefesinde miyiz?

Bundan yılarca önce Abdullah Öcalan, gazeteci Avni Özgürel’e “Avni bey bu savaşı bitirtmezler. Bitirmeye kalkanı bitirirler” demişti.

Arka planında Kriptoların olduğu bu savaşı bitirmek Apo’nun elinde değildir.

Onun sözünü tekrar ediyorum: Bu savaşı bitirtmezler!.. Bitirmeye kalkanı bitirirler.

Evet bu işin ardında yekun olarak yüz milyarlarca dolarlık uyuşturucu işi vardır… Silah kaçakçılığı vardır… Yasa dışı ticaretler vardır… Akaryakıt işleri vardır… Kara ve kirli servet birikimleri vardır.

Pakruduniler bu işin bitmesini kesinlikle istemezler. Onlar şu anda iki cephede de var. Tavşana kaç tazıya tut diyorlar. Ah şu Pakraduniler.

Paris’teki cinayetler birilerine ayaklarınızı denk alın diyor.

Peki PKK terörünü bitirmenin hiç çaresi yok mudur?.. Vardır… Ölümden başka her şeyin ilacı, tedavisi, çaresi, çözümü vardır. Yeter ki, ilaç bulunsun ve uygun tedavi yapılsın.

Bence bu iş sadece ve sadece İslâmla çözülür… İslâmın şakası yoktur…

Doğuda ve güneydoğuda İslâm medreselerini ve tasavvuf dergahlarını kapatanlar Türkiyenin bütünlüğünün temellerini dinamitlediklerinin farkına varmamışlardı.

Hâlâ farkında değiller… Öncelikle Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde medreseler ve tekkeler açılmalıdır. PKK terörünü, menfi kavmiyetçiliği, bölünmeyi ancak İslâm önleyebilir.

Birileri benim bu dediklerimi kabul etmez… Lukas Notaras kafası vardır onlarda. İslâm geleceğine Türkiye parçalansın ve batsın derler… Bilmezler ki, bina yıkılır, gemi batarsa kendileri de helak olacaklardır.

* (İkinci yazı) Her Sabah Bir Yol Ayrımındasın

Her sabah yeni bir başlangıçtır… Her gün yeni bir yol ayrımındasın. Yol ikiye ayrılıyor, birinde “Mevlaya gider.”, öbüründe belaya ve felakete gider yazılıdır. Seçmek, tercih etmek hürriyetin vardır. Ya Mevla yolunu seçersin ya bela yolunu.

Sadece kalbinin temiz olması seni kurtarmaya yetmez. Kalp temizliğinin yanında ihlasla iyi, güzel, hayırlı, faydalı işler, ameller, aksiyonlar yapman gerekir.

Hava çok soğuk ve karlı. Sabahleyin evden çıkarken küçük bir naylon torbaya biraz bulgur ve ekmek kırıntısı koyarsın, parkın veya meydanın müsait bir yerinde bekleşen kuşlara atarsın, erken saatte bir hayır yapmış olursun.

Vapura mı bineceksin, birkaç kuru ekmek dilimi alır yolda vapurun etrafında çığlıklar atarak uçuşan martılara verirsin. Dilimin birini denize at, kuşlar kapmazsa balıklar yer. Balık bilmezse Hâliq bilir.

Öğleyin, canın çekti nefis bir işkembe çorbası içmeye gideceksin. Tek başına gitme, birini beraberinde götür. Bir tas çorbadan ne çıkar deme. “Üstteki el alttaki elden hayılıdır” hadîs-i şerifini düşün.

Boş bir zamanında yaşlı akrabalarından veya epeydir halini hatırını soramadığın dostlarından birine telefon aç, gönlünü al. Biliyor musun, telefondaki ses tonunla da tebessüm edebilirsin. Peygamberimiz (Salât ve Selam olsun ona) ne buyurmuş: “Kardeşine tebessüm etmen, o da bir sadakadır (hayırlı bir iştir).”

Her gün yatmadan önce kendine bir kere sor: Bugün ne gibi iyi şeyler yaptın?.. Acaba gününü gıybet etmeden, tecessüs etmeden, insanları kırmadan üzmeden geçirebildin mi? Böyle yapabildiysen ne mutlu sana.

Tecessüsün manasını mı soruyorsun, tecessüs insanların gizli günah ve ayıplarını araştırmaktır. İslâm dini, gıybet gibi tecessüsü de haram kılmış, büyük günahlardan saymış ve zemm etmiştir.

Gıybet, bir kimseyi onun olmadığı yerde yani gıyabında onda olan bir özellik ve kusurla, duysa hoşlanmayacağı şekilde anmak, zikretmektir. Kısa boylu birine bodur demek, semiz birine şişko demek, zayıf birine sıska demek gibi. Kâmil=olgun Müslümanlar bırakın insanların gizli ayıp ve günahlarını araştırmak, fasık-ı mütecahir olmamak şartıyla alenî günahları ve ayıpları da görmezler. Onlar nâsın kusurlarına karşı karanlık gece gibi olurlar.

Mevla yolunda olabilmen için her gün emr-i maruf ve nehy-i münker yapman gerekir. Bunun Türkçesi: İyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemektir. Sen halktan biri olduğun için bu farz-ı kifayeyi= fiilen yapamazsın. Mutlaka kalben, iyi şeyleri istemen, kötü şeylerden nefret etmen gerekir. Elin kalem tutuyorsa, lisan ile yapabilirsin. Birkaç örnek vereyim: Medyada okudun, bir belediye sokak kedileri ve köpekleri için barınak yaptırmış. O belediyeye bir tebrik ve teşekkür mektubu gönderirsin. Olumsuz, kanunsuz bir duruma muttali oldun, ilgili bakanlığa bir şikâyet dilekçesi yazarsın.

Tebrik, teşekkür, uyarı ve şikâyetlerini sakın uçucu laflarla yapma. Laflar genellikle hedefine ulaşmaz. Prosedüre uyarak yazılı dilekçe şeklinde yaparsan tesirli olur… Bu dilekçeler de mutlaka terbiyeli ve kibar bir üslupla yazılmalıdır.

Şikâyet ve (yasal sınırlar içinde) protesto etmesini bilmeyen fertler=bireyler ve toplumlar haklarını koruyamazlar.

Medenî ülkelerde kötülükleri, yolsuzlukları, kanunsuzlukları protesto şuuru vardır. Bu yüzden orada yamukluklar genel değildir, istisnaîdir.

İstanbul’da, bilhassa şu karakış günlerinde tahammül edilmez, dayanılmaz bir trafik sıkıntısı görülüyor. Maşaalllah halkımız uysal koyunlar gibi… Hiç protesto etmiyor. Adam evinden işe iki saatte gidebiliyor, dönüş de iki saat ve düşünebiliyor musunuz, bu vatandaş sorumluları, ilgilileri protesto etmiyor.

Tabiî bir iki kişinin protestosunun kıymeti olmaz. Günde bir milyon vatandaş feryatlı protestonameler gönderecek ki tesiri olsun.

Medyada bazı dinsizler, hiç hakları olmadığı halde İslâm’a ve dindar Müslümanlara hakaret ediyor. Bunlara karşı Müslüman çoğunluğun tepkisi çok cılız. Bu konuda da yasal sınırları çiğnememek şartıyla enerjik hareket etmeliyiz. Diyelim ki, bir firma, bir fabrika, bir şirket başörtülü hanımlar konusunda ayırım yapıyor. Türkiye çapında tepki gösterilmeli, enerjik fakat terbiyeli bir şekilde ilgililer uyarılmalıdır. Bir örnek:

“Filan şirket sorumlularına:

Başörtülü çalışanlarınıza ve müşterilerinize yaptığınız ayırımcılığı protesto ediyorum. Medenî insanlar ve kurumlar ülkede çoğunluğu oluşturan Müslümanlara böyle bir muamele yapmaz. İngiltere, Norveç, İsveç, Avusturya gibi medenî ülkelerden ibret alınız ve kendinize geliniz. Bu yanlış tutum ve davranışınızda inat ettiğiniz takdirde firmanızı boykot edeceğiz. En kısa zamanda doğru yola gelmeniz ümidiyle…

İmza ve adres.” 12 Ocak 2013