AKP, Câmiler, Kiliseler…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Cumartesi
Kabinedeki
ilahiyatçı bakan bey, yeni inşa edilecek camiler hakkında çok düşündürücü, garip bir beyanat verdi. Normal bir vatandaşın on beş dakika süren bir yürüyüşle ulaşabileceği caminin yakınında başka cami yapılmasına izin verilmeyecekmiş. Fesubhanallah!.. Bu on beş dakikalık mesafe ve müddet nereden çıktı? İslâm fıkhında böyle bir şey var mı? Olmadığına göre bakan beyin karihasından çıkmış bir fantezidir.
Bir esnaf düşünelim, kış aylarında öğle, ikindi, akşam namazlarını camide kılıyor. Cami işyerine on beş dakika uzaklıktadır; gidiş geliş otuz dakika sürer. Abdest, namaz yirmi dakika sürse, günde üç vakitte, camiye gidip gelme ve namaz için üç saate yakın vakit harcamış olacaktır.
Türkiye’de din hizmetlerini sözde laik devlet yüklenmiştir. Camiler, İslâm vakıfları, din okulları, din fakülteleri hep onundur; yüzbinden fazla din görevlisi devlet memurudur, bütçeden maaş almaktadırlar.
AKP iktidarı din konusunda akıl almaz, olumsuz, menfi bir zihniyet ve icraat sergilemeye başladı.
diyorlar mı, diyebiliyorlar mı?
Reformcu, yenilikçi, mezhepsiz kimselerin cephe aldıkları İslâm fıkhı, hür ve mukim erkeklerin beş vakit namazı camilerde cemaatle eda etmelerini emrediyor. Bu hususta son derece bağlayıcı hadîs-i şerifler bulunmaktadır.
Bazılarının zannettiği gibi hür ve mukîm bir Müslüman erkeğin, farz namazları tek başına evinde veya işyerinde kılması doğru değildir. Allah’ın elçisinin cemaat konusunda kesin emri, tavsiyeleri vardır. Bunları devamlı olarak ihmal eden, hafife alan Peygambere isyan etmiş, günaha girmiş olur.
Camiye ve cemaate gittiği taktirde hastalığı ya şiddetlenecek, yahut uzayacak olan kimse…
gibi bahaneler mazeret değildir. Bunlar şeytanî kuruntulardır. Bir ilahiyat profesörü olan modern
nasıl olur da, normal yürüyüşle on beş dakikalık mesafede ikinci bir cami yaptırılamaz diyebilir? Böyle bir şey fıkha, sünnete, laikliğe, evrensel insan haklarına aykırıdır.
Sayın bakan, cemaati olmayan camilerin imam kadrolarının da, kaldırılacağını söylemiş. Devletin buna da hakkı yoktur. Ya din hizmetlerini doğru dürüst yürütsünler, yahut da Müslümanlara bağımsız dinî cemaat teşkilatı kurmak hakkını versinler.
Din konusunda Ecevit bile bu kadar olumsuzluklar sergilememişti…
Müslüman halkımız aklını başına toplasın, dinine diyanetine sahip çıksın. Dine diyanete sahip çıkmak, kuru lafla, ucuz tenkidlerle, aptalca yakınmalarla, tazallüm edebiyatıyla olmaz. Peki neler yapılmalıdır.
başlamalıdır.
tuzağına düşülmemelidir.
28 Şubat’tan bu yana, küçük camilerdeki müezzinlik kadroları kaldırılmış bulunuyor. Dinî faaliyetler yoğun baskı altındadır. Diyanetten gönderilen hutbelerin harfi harfine okunması emrediliyor. Buna karşı gelenlere ceza veriliyor.
diyorlar. Acaba bu sözlerinde samimi midirler? Küçük camilerdeki müezzin kadrolarının kaldırılmasının siyasetle, siyasal islâmla, İslâmcılık cereyanıyla hiçbir ilgisi yoktur. Ülkemizdeki bazı lobiler, siyasal İslâm’a, din istismarına, İslâmcılık cereyanına değil, doğrudan doğruya İslâm’a karşıdırlar.
Haber aldığıma göre, AKP’nin müsamaha ve teşvikleriyle, Siirt’te harap bir kilise restore edilmiş ve faaliyete geçmiş. İktidar, camileri kısıtlamaya yeltenirken, imam ve müezzin kadrolarını azaltmak için uğraşırken, ülkenin dört bir yanında pıtrak gibi kilise ve misyoner merkezi açılmasına göz yumuyor. Bazı kodaman siyasetçiler bu konuda
Müslüman milletimizi bu sözler, bu vaadler bağlamaz. Bizim bu gibi çifte standartlara asla rızamız yoktur. Halkımızın tepki gücü çok azalmıştır. Böyle şeyler 1950’lerde, 60’larda olsaydı, şuurlu Müslümanların, uyanık Milliyetçilerin feryadından ve protestosundan yer gök inlerdi.
Maalesef halk yığınlarımız yıllardan beri afyonlandı, uyuşturuldu, sersem ve şaşkın hale getirildi. Kötülükler, olumsuzluklar karşısında gerekli tepki gösterilemiyor. Halk tepkisiz diye, kendilerini güvende saymasınlar. Halk tepki göstermese de, Hakk’ın sillesi ansızın iniverir. Kur’ân ahkâmı, Sünnet-i seniyye, fıkıh, Şeriat, camiler ve mescidler İslâm mukaddesatındandır ve bunlar Allah’ın hıfzı ve koruması altındadır.
Vaktiyle CHP’nin tek parti oligarşisi devrinde de camiler harab edilmiş, kimisi satılmış, kimisi kiraya verilmiş, kimisi yıkılmıştı. Sonra ne oldu? 27 Mayıs 1950’de CHP iktidarı tepetaklak oldu. İman sahibi kimseler, camilerin çoğalması, namaz kılanların artması, cemaatin fazlalaşması, dinî hizmetlerin daha kaliteli olması için çalışmakla mükelleftir. 14 Mart 2004