Ah Eski İstanbul
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 20 Aralık 2018
Otomobille bir yere gittiğimde artık İstanbul’un bitmiş olduğunu daha iyi anlıyorum. Böyle trafik olmaz… Bu şehir bugünkü trafikle uzun müddet yaşamaz. Medenî bir şehirde böyle trafik sıkıntısı olmaz.
Buna karşı
Hiç zannetmiyorum. Zaten İstanbul trafiğine kalıcı çözüm bulunmaz.
Bu şehrin
ve her geçen gün büyümektedir.
Hayır tam aksine krizi daha da ağır vaziyete getirecektir.Yeni bir köprü değil,
Üçüncü köprünün Anadolu güzergâhında,
Ne büyük rant! İstanbul’un geleceğinden korkuyorum.
şehirde
çıkacakmış.
İstanbul dehşetli bir kent. Şehir demiyorum, kent diyorum. Bu kadar büyük bir şehirde, üstelik Bizans’ın ve Osmanlı’nın başkenti olmuş bir şehirde en az 15 milyonluk büyük bir kütüphane olması gerekmez mi? Ne böyle bir kütüphane var, ne de böyle bir niyet.
İstanbul’un aynasıdır. Ne kadar bayağılaşmış orası. Paris’te
adında bir
var. Bir ara 540 çeşit çay satılıyordu. Birkaç gün önce internetteki sitesine baktım, şu anda 266 çeşit çay varmış. İstanbul’da böyle bir dükkân var mı?
ulemâdan
bir İstanbul olabilir mi? Hani şu modern mega kent İstanbul’da böyle rical?
Onlar beyaz atlara bindiler ve gayb âlemine gittiler. İstanbul beyefendileri, İstanbul hanımefendileri, büyük hanımlar, büyük beyler, küçük hanımlar, küçük beyler… Hangi kuşe-i inzivaya sırlandınız?
1940’lı yıllarda Karaköy Kadıköy vapurunda gördüğüm o
İstanbul yemekleri, İstanbul tatlıları, İstanbul şerbetleri ne oldu? Ermeni Rum komşularımız ne oldular?
Eski İstanbul medenî bir şehirdi. İstanbul’da edebiyat, kültür, sanat vardı. Süleyman Nazif, Bâbıâli caddesinden inerken, son makalesinde gramer yanlışı yapmış turfa bir muharriri bastonuyla dövmüş. Nerdesin ey Süleyman Nazif?
Muharrir-i şehîr Ahmet Midhat Efendi merhum Beykoz’daki yalısına yandan çarklı Şirket-i Hayriye vapuruyla gidermiş. Edebiyat ve irfan meraklıları onun etrafında halka olurmuş, iki saat boyunca sohbet edilirmiş.Yüzer irfan dershanesi.
Bugünkü mega İstanbul’da
İstanbul’un eski isimleri:
Artık onlar yok.
1908’e kadar
namazlar bütün Müslüman talebelerin katılımıyla cemaatle, mektep caminde, mektep imamının arkasında kılınırmış. Şimdi orada kaç öğrenci namaz kılıyor acaba? Avdetîlerin korkusundan gizli mi kılıyorlar?
İstanbul tekkelerine ne oldu? İstanbul’un sadaka taşlarına ne oldu? (İçi oyuk taşlarmış, imkânı olan içine para atarmış, ihtiyacı olan elini sokar, bir miktar alırmış…)
Arapça, Farsça, Osmanlıca aruzla şiir yazan üdeba, ulemâ, meşayih neredeler? Niçin İstanbullu beyefendiler istanbulin giymiyor?
Meşhur
, nerdesin, niçin bize ruhlarımızı ihtizaza getirecek, bizi coşturacak, heyecanlandıracak, bizi ağlatacak şekilde artık Kur’ân okumuyorsun?
, ah bir kerecik olsun bize
okusan da gaşy olsak!..
Eski İstanbul Mevlevihanelerinde segâh makamı âyinlerle sema yapılırdı. Padişah Cuma selamlığına çıkardı.
Bütün kışlalarda beş vakit namaz cemaatle kılınırdı.
İslâm hanımları ve kızları tesettür kıyafetiyle gezerdi.
Eskiİstanbul’da elbette günah vardı ama onun mukabilinde sevap da vardı. Eski İstanbul bir din, ilim, irfan, edebiyat, maarif, sanat, medeniyet şehriydi.
Ne oldu İstanbul’a? Ya Rabbi, ne korkunç bir inkılap olmuş!.. 7 Aralık 2010